Quantcast
Channel: Bilgihanem
Viewing all 1993 articles
Browse latest View live

Suudi Arabistan Para Birimi: Riyal Hakkında Bilgiler

$
0
0

İslam toplumu için Suudi Arabistan’ın büyük bir öneme sahip olduğunu herkes bilir. Hatta ülke tarihinin Hz. Muhammed’in (SAV) peygamber olmasıyla başladığı kabul edilmiştir. Bu nedenle de İslam dininin doğduğu topraklar olarak anılmaktadır. Şu an krallık ve şeriat anayasası ile yönetilen bir ülkedir. Kral ise 2015 yılından beri Selman bin Abdülaziz el-Suud’dur.

Petrol ekonomisine sahip olan ülkenin, en az 90 yıl daha sahip olduğu petrol gelirlerini sürdüreceği düşünülmektedir. Ülke gelirlerinin yüzde 90’ınından çoğunu ham petrol ve petrol ürünleri oluşturmaktadır. Petrolün keşfedilmesinden önce ise ekonomi, Mekke ve Medine’yi ziyarete gelen insanlara ve hurma satışına bağlıydı. Günümüze göre nispeten daha fakir bir ülke konumundaydı. Bugün ise petrolün getirdiği zenginliği yaşamaktadır.

Çek Cumhuriyeti Para Birimi: Koruna Hakkında Bilgiler

Suudi Arabistan riyali ise ülkenin resmi parasıdır. 2017 yılının başında Türk lirası karşısında daha değerli konuma gelmiştir. Ayrıca Amerikan dolarına sabitlenmiş dövizlerdendir. Suudi riyal ismiyle de anılmaktadır ve ülkenin adı geçen ilk paralar 1935 yılından basılarak kullanılmaya başlanmıştır. Öncesinde ise bölgenin diğer krallık ve hilafetlerin isimlerine göre paralar kullanıldığı bilinmektedir.

Suudi Arabistan Para Birimi Nedir?

Suudi Arabistan Para Birimi Nedir?Yüzde 90 petrole dayalı bir ekonomiye sahip olan Suudi Arabistan’ın para birimi riyaldir. Finans piyasalarında yüksek işlem hacimli minör dövizler arasında alır ve SAR kısaltması ile kullanılır. Resmi olmayan kısaltması SR iken alt birimi, halaladır. 1 riyal, 100 halalaya eşittir. Sembolü ise şeklindedir. Merkez bankası, Suudi Arabistan Para Ajansı’dır (SAMA) ve dağıtımı ile kontrolünden sorumludur.

Şeriat ile yönetilen ülkede, ilginç yasaklar ve gelenekler söz konusudur. 2017 yılına kadar kadınların araba kullanması yasaktı. Üstelik ülkede bir sinema bulunmuyordu. Krallık tarafından atılan adımlarla modernleşme çalışmaları devam etmektedir. Ayrıca modernleşme hemen her alanda yapılmaktadır. Örneğin; SAMA, Ripple ile ödeme gerçekleştiren ikinci merkez bankası olmuştur. Birinci ise İngiltere Merkez Bankası’dır. (Ripple nedir öğrenmek için tıklayın.)

Suudi Arabistan Para Ajansı adıyla da bilinen merkez bankası, 4 Ekim 1952 tarihinde kurulmuştur. Görevleri; ulusal para basmak, mevduat bankalarını denetlemek, döviz rezervlerini yönetmek, fiyat ve döviz kuru istikrarını teşvik etmektir. Aynı zamanda finansal sistemin büyümesini ve sağlamlığını sağlamakla da görevlidir. Merkezi Riyad’da bulunan merkez bankasına bağlı SAMA Foreign Holdings, 700 milyon dolar ile dünyanın en büyük üçüncü varlık fonudur.

Riyal Nedir? Suudi Arabistan Riyali Hakkında Bilgi

Riyal Nedir? Suudi Arabistan Riyali Hakkında BilgiRiyal, Suudi Arabistan’ın ortaya çıkmasından beri kullanılan bir birim olmuştur. Suudi Arabistan öncesinde Paradoks döneminde Akdeniz bölgesinin başlıca paralarından olduğu da bilinmektedir. Hatta Suudi riyal öncesinde Hicaz riyali kullanılmıştır. Kısaca riyalin önüne gelen isimler değişse bile hep var olan bir para olmuştur.

Suudi Arabistan’ın tarihinin, Hazreti Muhammed’in (SAV) peygamber olması ile başladığı kabul edilmiştir. Daha sonra ise Emeviler ve Abbasiler dönemleri ile devam etmektedir. Bu süreçte de hilafeti savunan bir devlet anlayışı ile yönetilmiştir. 1517 yılına gelindiğinde ise Kanuni Sultan Süleyman, Memlükler’in saltanatına son vermiş ve hilafet Osmanlı Devleti’ne geçmiştir. O sıralarda Osmanlı paraları ülkede kullanılmıştır. Kuruş ve lira isimlerine de bu nedenle rastlanmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti aleyhine sonuçlanmasıyla birlikte 1921 yılında Taif, Mekke, Medine, Cidde ve Hail şehirleri, İbni Suud yönetimine girmiştir. 1927 yılında ise İbni Suud yönetimi ile İngilizler arasında bir anlaşma yapılmıştır. Bu anlaşmaya göre; Necd ve Hicaz Krallığı, devlet olarak kabul edilmiştir. Bu dönemde de Hicaz riyali kullanılmaya başlanmıştır.

Hicaz riyali, Osmanlı 20 kuruşu temel alınarak 20 qirsh’e bölündü. Görüntü olarak da benzer olmalarına karşın, değer açısından birbirinden farklıydılar. Öyle ki; Osmanlı kuruşları 0,830 inceliğe sahipken, Hicaz qirshleri 0,917 incelikte üretildiler. Bu noktadan çıkılarak, ilk Suudi riyalleri, Hicaz riyalleri ile aynı özelliklere sahip olmuştur. Ama Osmanlı sikkeleri ile birlikte dolaşıma girmişlerdir.

Dolaşımdaki Osmanlı sikkeleri nedeniyle bir geçiş dönemi yaşanmıştır. Bu noktada 22 Osmanlı kuruşuna değinilmiştir. Sonuçta da qirshlere geçişte, 1 kuruş karşılığı 22 qirsh verilmiştir.

1932 yılında Necd ve Hicaz Krallığı’nın ismi, Suudi Arabistan Krallığı olarak değiştirilmiştir. Ülkenin adı geçen ilk paralar ise 1935 yılında basılarak kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca riyal gümüş içerikte üretilmiş ve Hint rupisi ile eşdeğer bir sikke haline gelmiştir. Qirsh sistemi ise 1960 yılında terk edilmiş ve 1963 yılında halala tanıtılmıştır.

Yaygın olarak kullanılan Suudi Arabistan riyali banknot ve madeni paraları:

  • 5 riyal
  • 10 riyal
  • 50 riyal
  • 100 riyal
  • 500 riyal
  • 25 halala
  • 50 halala
  • 1 riyal
  • 2 riyal

Suudi Arabistan Para Ajansı, 1953 yılında 10 riyal değerinde Hac banknotları basmaya başladı. 1954 yılında 1 riyal, 1956 yılında ise 5 riyal basıldı. Sadece Hac için basılan bu banknotlar, ülkede geniş çapta kabul görmüştür. Ayrıca büyük çaplı finansal işlemlerde yer almaya başladılar. Sonuçta da SAMA, 15 Haziran 1961 yılında 1, 5, 10, 50 ve 100 riyal olmak üzere banknot basmaya başladı. 1 Şubat 1965 yılında da Hac banknotları piyasadan geri çekildi.

500 riyal değerindeki banknotlar, 1983 yılında basıldılar. 1986 yılının Haziran ayında ise riyal, Amerikan dolarına sabitlenmiştir. Buna göre; 1 dolar 3,75 riyale eşitlenirken, 1 riyal 0,2666 dolara eşit kabul edilmiştir. 1 Ocak 2003 tarihinde ise bu oranlar resmen kabul edilmiştir.

En Çok İşlem Gören Suudi Arabistan Riyali Pariteleri

En Çok İşlem Gören Suudi Arabistan Riyali PariteleriAmerikan dolarına sabitlenen riyal, ülkenin ticaret ortaklarının dövizleri karşısında takip edilmektedir. Yani Birleşik Arap Emirlikleri dirhemi, Çin yuanı, Güney Kore wonu, Hint rupisi ve Japon yeni gibi dövizlere karşı değeri izlenmektedir. Bilgihanem.com olarak sizlere Euro, Hint rupisi ve Türk lirası karşısındaki değerleri ile ilgili tarihi seviyeleri vermek istiyoruz:

Euro – Suudi Riyal Paritesi (EUR/SAR)

Euro’nun Suudi riyal karşısındaki değeri, EUR/SAR paritesi ile takip edilmektedir. Paritenin yönünü Euro belirlerken, kar ve zarar riyal cinsinden hesaplanmaktadır. Euro baz, riyal ise karşıt dövizi oluşturmaktadır. Aynı zamanda iki döviz de ticari ilişkilerine bağlı olarak dalgalanma göstermektedir.

EUR/SAR paritesinin uzun vadeli fiyat hareketlerini incelediğimiz zaman, oldukça dalgalı bir seyir görüyoruz. Buna göre; son 5 yılın en yüksek seviyesi, 6 Mayıs 2014 tarihinde 1 Euro – 5,2230 riyal ile kaydedilmiştir. En düşük seviyesi ise 19 Aralık 2016 tarihinde 1 Euro – 3,9041 riyal ile görülmüştür.

1 yıllık fiyat değişimlerini incelediğimizde ise dalgalı bir yükseliş trendinin yaşandığı görülmektedir. Buna göre; son 1 yılın en yüksek seviyesi 1 Şubat 2018 tarihinde 1 Euro – 4,6899 riyal ile kaydedilmiştir. En düşük seviyesi ise 11 Mayıs 2017 tarihinde 1 Euro – 4,0744 riyal ile görülmüştür.

Suudi Riyal – Hint Rupisi Paritesi (SAR/INR)

Suudi riyalin Hint rupisi karşısındaki değeri, SAR/INR paritesi üzerinden takip edilmektedir. Riyal pariteleri arasında en yüksek işlem hacminin bulunduğu parite olarak tanınmaktadır. Bu nedenle bizler de diğerleri yerine Hint rupisi ile oluşturduğu pariteyi incelemek istedik.

SAR/INR paritesinde; riyal baz, rupi ise karşıt döviz konumundadır. Paritenin yönünü riyal belirlerken, değeri rupi cinsinden hesaplanmaktadır. İki ülke arasındaki ticari ilişkiler göz önüne alınarak paritenin geleceği hakkında yorum yapılmaktadır.

Paritenin uzun vadeli seyri incelendiği zaman; son 5 yılın en yüksek seviyesi, 8 Mayıs 2018 tarihinde 1 riyal – 17,93 Hint rupisi ile kaydedilmiştir. En düşük seviyesi ise 10 Mayıs 2013 tarihinde 1 riyal – 14,61 rupi ile görülmüştür. Ayrıca 1 ve 5 yıllık grafiklerin benzer fiyat hareketleri gösterdiği de söylenebilmektedir.

Suudi Riyal – Türk Lirası Paritesi (SAR/TRY)

Riyalin Türk lirası karşısındaki değeri, SAR/TRY paritesi veya riyal kuru üzerinden takip edilmektedir. Paritede riyal baz, TL ise karşıt konumdadır. Aynı zamanda paritenin yönünü riyal belirlerken, değeri TL cinsinden ifade edilmektedir.

SAR/TRY paritesinin uzun vadeli fiyat hareketleri takip edildiği zaman, 5 yıldır yükseliş trendi gösterdiği gözlemlenmektedir. Buna göre son 5 yılın en yüksek seviyesi, 8 Mayıs 2018 tarihinde 1 riyal – 1,1557 lira ile kaydedilmiştir. En düşük seviye ise 9 Mayıs 2013 tarihinde 1 riyal – 0,4792 lira ile görülmüştür.

Suudi riyalin ilk defa 2017 yılının başında Türk lirası karşısında değerli olmuştur. Türk lirasındaki değer kayıpları ve riyalin de yükselişe geçmesi ile yaşanmıştır. 11 Ocak 2017 tarihinde 1 riyal – 1,0348 lira olmuştur. Böylece Türk lirası ilk defa riyalin gerisinde kalmıştır. Ardından da yükseliş devam etmiştir.

Kısaca Suudi Arabistan Ekonomisi Hakkında Bilgiler

Kısaca Suudi Arabistan Ekonomisi Hakkında BilgilerDünyanın en büyük petrol ihracatçısı olan Suudi Arabistan ekonomisi, yüzde 90 oranında petrole bağımlı olmasıyla tanınmaktadır. Yenilenemez enerji kaynakları arasında yer almasına karşın ülkenin en az 90 yıl yetecek kadar petrol rezervine sahip olduğu tahmin edilmektedir. Tüm bunlara karşın 2018 yılında Suudi ekonomisinin bütçe anlamında sorunlar yaşayacağı tahmin edilmektedir. Sorunların başında ise ekonomik büyüme, enflasyon, asker ve güvenlik harcamaları gelmektedir.

Petrol fiyatlarında son yıllarda yaşanan gerileme nedeniyle büyüme rakamları düşüşe geçmiştir. Öyle ki; 2015 yılında yüzde 3,5 oranında büyüme yaşanırken, 2016 yılında yüzde 1,7 oranında gerçekleşmiştir. Petrol dışı sektörlerin ise durgunluk yaşaması sebebiyle hükümet yeni ekonomik politikalar üzerine odaklanmaya başlamıştır.

Suudi ekonomisinin petrole dayalı olması ve elindeki rezerv miktarı, diğer sektörlerin de buna göre şekillenmesine neden olmuştur. Petrole dayalı sanayilerin ekonomi içerisindeki ağırlığı ve toplam ihracat ile kamu gelirlerinin yüzde 90’ını kapsamaktadır. Dolayısıyla petrol fiyatlarında yaşanan dalgalanmalara bağlı olarak Suudi ekonomisinde düşüş ve yükselişler gözlemlenmektedir.

Ülkede kamu gelirlerinin yüzde 85 – 90 civarı petrolden elde edilirken, ihracat gelirlerinin yüzde 90’ı sektöre bağlıdır. Aynı zamanda hidrokarbon kaynaklarına ulaşılabilmesiyle birlikte petrol arıtma ve petrokimyasal üretim kapasitesinde artış yaşanmıştır. Petrokimya sektöründe son yıllarda yaşanan gelişmelerle birlikte ihtiyaç duyulan hammadde, “Master Gaz Sistemi” tarafından dağıtılan doğal gaza dayalıdır.

Ülkenin zenginliğinin büyük bir kısmı ise sermaye ve finans merkezi olan Riyad’da toplanmıştır. Aynı zamanda Krallık ailesinin geldiği Nejd bölgesi de zenginliği temsil etmektedir. Petrol ve doğal gaz yataklarının da ülkenin doğu kıyılarına yani Körfez’e toplandığı bilinmektedir. Turizm bölgeleri ise Hicaz bölgesinde yer alan Cidde Limanı, Mekke ve Medine’dir. (Mekke’nin fethi hakkında bilgi almak için buraya tıklayın.)

Suudi halkının refah düzeyi ise yüksek ithalata rağmen oldukça iyidir. Ülkede barınma sorunu bulunmamakla birlikte, genel olarak geniş ve serin evlerde yaşanmaktadır. Lüks arabalara ise sıklıkla rastlanmaktadır. Ülkede sağlık ve eğitim hizmetleri, hükümet tarafından karşılanırken; ev hizmetleri dahil tüm zahmetli işler yabancılar tarafından yapılmaktadır.

Hükümetin ekonomi ile ilgili öncelikli hedefi, tabii kaynaklara ve yabancı emeğe bağımlılığı azaltmaktır. Bu sayede geleceğe daha güvenli bir şekilde bakılabilecektir. Bu kapsamda, yerli sanayinin gelişmesi teşvik edilmekte ve yabancı işçi çalıştırılması konusuna sınırlar getirilmektedir. Yerli halka, yabancı işçi getirme ve kefil oldukları bu işçilerden kefalet bedeli alma izni verilmiştir.

Doğal kaynaklara bağımlılığın azaltılması için atılan adımlardan birisi de Kral Abdullah Şehri ismiyle yeni bir şehir oluşturma planı uygulanmış olmasıdır. 30 milyar dolar harcanarak oluşturulan bu şehrin, tam bir sanayi merkezi olması planlanmaktadır. Kral tarafından desteklenmektedir ve gelecek yıllarda buraya yapılacak yatırımlar için teşvikler sağlanması beklenmektedir.

Ülke petrol ihraç edip karşılığında ihtiyacı olan mal ve hizmetleri ithal etme şeklinde kaynaklarından yararlanmaktadır. Ayrıca ucuz enerji kullanımı ile de refah düzeyini artırmıştır. Ülkede ucuz petrol fiyatları sayesinde kapalı alanların serinletilmesi, asfalt yollar yapılması, deniz suyunun tatlı suya çevrilmesi ve elektrik kullanımını düşük maliyetlerle gerçekleştirme gibi özellikleri bulunmaktadır.

Azerbaycan Para Birimi: Manat Hakkında Bilgiler

IMF verilerine göre; 2016 yılında Suudi ekonomisi GSYİH oranı 639,6 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Kişi başına milli gelir ise 56,366 dolardır. Ülkede aynı yıl enflasyon oranı yüzde 4,4 oranında gerçekleşirken, ekonomik büyüme yüzde 1,4 oranında yaşanmıştır.

Kısaca Suudi Arabistan Ticari İlişkileri

Kısaca Suudi Arabistan Ticari İlişkileriSuudi Arabistan’ın ticari ilişkileri temel olarak petrol ihraç edip, karşılığında ihtiyaç duyduğu malları ithal etme mantığına dayalıdır. Buna göre başlıca ticaret ortakları; Birleşik Arap Emirlikleri, Amerika Birleşik Devletleri, Çin Halk Cumhuriyeti, Güney Kore, Japonya ve Hindistan’dır.

Ülkenin başlıca ihracat kalemleri; ham petrol, organik kimyasallar, plastik ve mamulleridir. Başlıca ithalat kalemleri ise binek otomobiller, elektrikli ve elektronik ekipmanlar, ilaç şeklindedir. 2016 yılında ihracat oranı 213 milyar dolar oranında gerçekleşirken, ithalat 160 milyar dolar civarında hesaplanmıştır.

Türkiye ile ikili ticari ilişkilere bakıldığında ise başlıca ihraç ürünlerimizin; elektrikli makine ve cihazlar, halılar ve yer kaplamaları, mineral yakıtlar ve yağlar olduğunu görüyoruz. Başlıca ithal ürünlerimiz ise plastik ve mamulleri, organik kimyasallar, alüminyum ve mamulleri, mineral yakıtlar ve yağlar şeklindedir. Ülkemize gelen Suudi ziyaretçi sayısı, 2016 yılında 476.561 kişi olmuştur. Bu oran 2015 yılında ise 450.674 kişidir.


Armut Nedir? Çeşitleri, Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

$
0
0

Armut, hem çocukların hem de büyüklerin severek tükettiği meyvelerden biridir. Oldukça lezzetli bir tada sahip olan meyve uzun süren yetişme mevsimi sayesinde de istediğiniz zaman marketlerden veya pazarlardan rahatlıkla temin edebileceğiniz bir üründür. Birkaç çeşidi bulunan armudu zevkinize göre sert veya yumuşak olanlarını seçerek yiyebilirsiniz. Özellikle akşam yemeklerinden sonra hafif şekerli ve sulu olan armut hem kan şekeri dengesini düzenleyecek hem de sofralarınıza renk katacaktır.

Gülgiller ailesine mensup beyaz çiçekli ağaç türüne armut adı verilir. Aynı zamanda bu ağaç türünün meyvesi de armut adını alır. İki yarım kürede de rahatlıkla yetişebilen ağaç, 14 metre boya ulaşabilme özelliğine sahiptir. Avrupa, Asya ve Afrika olmak üzere belli merkezlerde yaklaşık 30 ayrı türü bulunmaktadır. Hemen her yerde ayrı isimler alsa da lezzeti herkes tarafından beğenilir. Beğenilme sebebi ise şekerli ve sulu olmasıdır. Su oranının yüksek olması vücut için de oldukça faydalıdır.

Çilek Nedir? Çeşitleri, Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

Uzun süren sezona sahip olması ise armudun daha çok tüketilmesini sağlar. Hem kış hastalıklarından korunmak için hem de bulundurduğu A, B, C vitaminlerini alabilmek için armut tüketimine özen gösterilmelidir. Günde bir tane yemek, dengeli beslenmeyi sağlayacaktır. Bunun yanında, bulundurduğu şeker oranı ile doğal yollardan şeker ihtiyacınızı da karşılamanızı sağlar. Armut bu sayede sizi şeker hastalığından da korumuş olur. Aynı zamanda kalp krizi riskini düşürme, kanserden koruma gibi faydaları da bulunmaktadır. Şimdi gelin hem lezzetli hem de şifa kaynağı olan armutu daha yakından tanıyalım.

Armut Nedir?

Armut, Rosaceae yani Gülgiller ailesine mensup olan, dünyada pek çok yerde yetiştirilebilen Pyrus cinsi ağaca ya da yenilebilir meyveye verilen isimdir. Yeşil, sarı, kırmızı ve kahverengi olabilme özelliği taşır. Bununla beraber lifli besinler arasında da sayılmaktadır. Bol sulu ve şekerli tercih edilen armut, kalorisi yüksek bir meyvedir. Özellikle çocuklar tarafından çokça sevilmesinin nedeni ise içinde bulundurduğu şeker oranıdır.

Dünya üzerinde üç ayrı kıtada 30 civarında türü bulunan armudun, hemen her yerde sevildiği söylenebilir. Dünya mutfağında bilhassa tatlıların içinde ve meyve salatalarında en çok kullanılan besinler arasındadır. Armut taze halde tüketildiği gibi reçelleri, tatlıları, pastaları yapılarak da faydalanılabilir. Aynı zamanda marketlerde sıklıkla armut suyunu görebilirsiniz. Yaz aylarında buz gibi armut suyuna kimse hayır demeyecektir.

Eğer yemeğe başlamadan önce yerseniz tokluk hissi verdiğinden, daha yemek yemenizi sağlar, bu şekilde de sağlıklı ve yavaş bir şekilde kilo vermenizi kolaylaştırır. Uzmanlar bu nedenle özellikle kilo sorunu olan kişilere, yemeklerden önce 1 adet armut yemelerini önermektedir. Aynı zamanda salatalarınıza ekleyerek de bu harika meyvenin faydalarını alabilirsiniz.

Armut Özellikleri Nelerdir?

Her ne kadar sert olan türleri bulunsa da, genellikle yumuşak meyveler grubunda adlandırılır. Yapılan araştırmalar sonucu ülke genelinde, 15 milyon armut ağacı olduğu tespit edilmiştir. Yetiştirilme özelliklerine bakıldığında ise kış soğuklarına dayanıksız olduğu görülmektedir. Meyve, daha çok ılıman iklim meyvesidir. Buna bağlı olarak yetiştirildiği yerler de değişiklik gösterir. Armut bahçeleri, ılıman esintinin olduğu dona maruz kalmayan bölgelerde kurulmalıdır.

Bununla beraber kış soğuklamasına ihtiyaç duyulması ise yetiştiriciliği azaltmaktadır. Soğuklama ihtiyacı olduğunda 7,2 derecenin altında yaklaşık olarak 1200-1300 saat geçirmelidir. Bu dengeyi sağlamak oldukça önemlidir. Aksi halde çiçek ya da meyve verme sorunu oluşur. Armut yetiştirirken özel bir toprak türü kullanmanıza gerek yok. Fakat kazık kök yapısına sahip olduğundan, istediği toprak özelliği derin, geçirgen ve mineral açısından zengin olmalıdır. Kuraklığa ise oldukça dayanıklı bir meyvedir. Kuraklık hakkında bilgi almak için tıklayın.

Armut ağacı 13 – 15 metre arasında uzayabilmektedir. Genellikle bir yaşına kadar çelikleme ve aşılama yolu ile üretilir. Fidanları dikildikten sonra yaklaşık 4-7 yaşlarına geldiğinde yavaş yavaş meyve vermeye başlar. 8-10 yaşlarına geldiğinde ise ortalama bir amut ağacından 30-50 kilo arasında meyve toplanabilmektedir.

Soğuk iklime elma ağacına kıyasla daha dayanıksızdır. Ilıman iklimi seven meyve, kış koşullarının ağır geçtiği bölgelerde donmaya maruz kalır ve zarar görür. Eğer filiz kısımlar donarsa, meyve veriminde ciddi oranda azalma görülecektir. Genellikle derin ve geçirgen toprakları seven armut, taşlı, kuru ve daha az geçirgen topraklarda yetişirse tadı biraz buruk olur.

Meyve tohumla yetiştirilir. Tohumla fidan üretimi katlama işlemiyle 45-90 içerisinde yapılır. Gerekli olan ideal sıcaklığın 0-4 derece arasında olması gerekmektedir. Katlama işleminden sonra tohumlar 1-2 cm derinlikteki toprağa üçer tane olmak üzere ekilir. Bu işlemlerin ve fidanların dikiminin ilkbahar aylarında yapılması önerilmekytedir.

Armut Çeşitleri Nelerdir?

Dünya üzerinde yaklaşık 30-35 çeşit armut bulunmaktadır. Limon armudu, Jeffer armudu, Malatya armudu, Tokat (çiçek) armudu, sarı, bal, kış, Williams ve Abete fetel armutları en çok yetiştirilip satılan armutlardır. Bunlardan başka bilinen ve en çok tercih edilenlerden birkaçı şu şekilde belirtilebilir:

  • Etruska Armudu: En erken oluşan armut çeşitlerinden biridir. İtalya’da melez şekilde üretilmiştir. Bu nedenle yarı dik, yarı geniş büyüme özelliği gösterir.
  • Akça Armut: Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde çok rahat üretilebilen, yarı dik yetişen armut çeşididir. Diğerlerinden ayrı olmasının sebebi ise yapraklarının çok daha fazla dikene sahip olmasıdır.
  • June Beauty Armut: Türkiye’de en çok yetiştirilen armut çeşididir. Erken oluşan ve büyüyen armut türlerinden biridir. Haziran güzeli olarak da anılmaktadır.
  • Ankara Armudu: En köklü armut türüdür. Uzun süre rahatlıkla korunabilir. Bozulma göstermez.

Armut Faydaları Nelerdir?

Armut, vücuda en çok zararı dokunan serbest radikallerle savaşan meyvelerden biridir. İçinde bulundurduğu K ve C vitamini bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Vücudun tüm hastalıklara karşı savaşması için ihtiyaç duyduğu C vitaminini verir. Sindirim sistemini düzene sokar. Bu nedenle kabızlık dolayısıyla da hemoroid gibi sorunların önüne geçmiş olur. Midedeki gaz sorunlarına ve hazımsızlığa iyi gelir. Bağırsak fonksiyonlarını düzene sokar, fakat çok fazla yendiğinde ishale yol açabilir.

Anne adayları için önemli bir folik asit kaynağıdır. Kolesterol azaltıcı etkisi bulunan meyvenin, lifli yapısı kalp için çok faydalıdır. Gün içinde bir tane armut yemek, kalp krizi geçirme riskini yarı yarıya düşürür. Aynı lifli yapı, vücudun kansere yakalanmasına da engel olur.

Kalsiyum, demir, potasyum, magnezyum ve sodyum gibi mineraller açısından zengin bir içeriğe sahiptir. İçerdiği bu değerli mineraller ve vitaminler sebebiyle büyüme çağındaki çocukların tüketmesi önerilir. Lifli yapısı olduğu için kolon kanseri olmak üzere birçok kanser türünü önlemeye yarar. Hipertansiyonu engeller, tansiyon düşürücü özelliği vardır. Kan şekerini düzenleme özelliği olduğundan diyabet hastalarına günde bir adet armut yemeleri tavsiye edilir.

Kivi Nedir? Çeşitleri, Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

Yapılan araştırmalar armutun; vücudu ferahlatma, yorgunluğu giderme, stresi azaltma ve sakinleştirme gibi faydaları olduğunu ortaya çıkarmıştır. Aynı zamanda enerji vererek, zinde hissettiren armut felç riskini de azaltmaktadır. Kemiklerin ve dişlerin güçlenmesini sağlar. Bu özelliği ile romatizma gibi kemik hastalıklarında tedaviye yardımcıdır. Meme kanserine yakalanma riskini azaltır. Herhangi bir darbe sonucu oluşmuş morlukların daha çabuk iyileşmesini sağlar.

Böbrekler kum veya taş varsa bunların düşürülmesine yardımcı olur. Beyin sağlığına iyi gelir. Gut hastalığına faydalıdır, kanı temizleme ve vücuttaki toksinleri atma özelliği bulunur, mide bulantılarına ve kusma hissine iyi gelir. Tok tutma özelliği bulunduğu için hemen hemen her diyet listesinde armut meyvesinin olduğunu görebilirsiniz. Son olarak kalp krizi riskini azaltmasından da bahsederek armutun faydalarını sonlandıralım. Gördüğünüz gibi armut sayılamayacak kadar çok faydası olan bir meyve. Bu nedenle günde en az 1 tane yemenizi öneririz.

Isırgan Otu Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

$
0
0

Faydaları asırlardır araştırmakla bitmeyen ısırgan otu, sağlıklı saçlara ulaşılmayı sağlaması başta olmak üzere vücudumuz için birçok faydalı özelliğe sahiptir. Isırgan otu, halk arasında dokunulduğunda can acıtması ve kaşındırması yönüyle bilinmektedir. Ama bu dokunulduğunda yakan ot sağlık için çok faydalıdır. İsmine ısırgan denmesinin nedeni de ısırık şeklinde acıtması, kızarıklık yaratması ve kaşındırmasındandır. Hemen hemen her toprakta yetiştirilmesi mümkün olan ısırgan otu, ülkemizde de her yerde yetişmektedir.

Uzun yıllar dayanan ve ilkbahar – yaz aylarında toplanabilen bir bitkidir. Çok eski tarihlerden itibaren çeşitli tedavilerde kullanılmış olduğu bilinmektedir. Günümüzde kremleri ve şampuanları sıklıkla görülmektedir. Sağlık açısından çok faydaları olan ısırgan otunun çoğu kişide herhangi yan etkisi bulunmamıştır ama ilaç kullananların birçok bitkiyi tüketirken dikkatli olması gerektiği gibi ısırgan otu tüketirken de doktoruna danışması gerekmektedir.

Kakule Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

Bu bitkinin hem kendisi hem tohumları ayrı ayrı faydalı maddeler barındırmaktadır. Aşırıya kaçılmadan tüketildiğinde yan etkilere maruz kalmadan çeşitli kullanımlarla, ısırgan otunun olumlu yönlerinden yararlanabilirsiniz. İnsanlık tarihinin çok eski zamanlarından bu yana kullaılmasına rağmen, günümüzde bile hala araştırılan ve alternatif tıbbın en gözde bitkilerinden biri konumundadır. Biz de bu mucizevi bitkiyi daha yakından tanımak adına faydalarını, nasıl kullanıldığını ve zararlarını içeren bu yazıyı sizlere hazırladık.

Isırgan Otu Nedir?

Isırgan Otu Nedir?Bilimsel alanda Urtica membranacea olarak bilinen ısırgan otu, Isırgangiller familyasından bir bitkidir. Mayıs ve Ağustos ayları arasında çiçeklenir. Gövde kısımları diktir ve dört köşe formundadır. Yaprak kısımları, oval biçiminde, koyu yeşil renkte ve parlaktır. Yaprakların üstü tamamen yakıcı tüylerle kapalıdır. Meyveleri esmer renkte ve fındığa benzer yapıdadır. Tohumlarında ise yağ birçok alanda kullanılabilen yağ bulunmaktadır.

20 – 100 cm arasında boya sahip olan bu bitkiyi yol kenarlarında, tarla kenarlarında veya duvar diplerinde görebilirsiniz. Bir yıllık, tek evcikli bir bitkidir. Anadolu’nun hemen hemen her yerinde yetişir, tüm yüzeyini saran ve dokunulduğu zaman yakıcı his bırakan tüylerinde;  formik asit, asetilkolin, demir ve C vitamini bulunmaktadır.

Isırgan Otu Nasıl Kullanılır?

Isırgan Otu Nasıl Kullanılır?

Isırgan otunun farklı kullanım şekilleri bulunmaktadır. Bu şifalı bitkiden fayda sağlamak için yapraklarını, gövdesini ve tohumlarını ayrı ayrı kullanabilirsiniz. Halk arasında daha çok çayı yapılarak tüketilen bu bitkiyi krem şeklinde veya çeşitli güzellik maskeleri şeklinde de kullanabilirsiniz. Isırgan otunu şu şekillerde kullanabilirsiniz;

  • Çay olarak kullanımı: 1 çay kaşığı ısırgan otu bitkisi veya bitkinin kökü, 150 ml suyun içine ilave edilerek 5 dakika kaynatılır. Ardından süzülür ve ılık olarak içilir. Gün içinde 2-3 fincana kadar içebilirsiniz ama her seferinde taze olarak demlemelisiniz.
  • Banyoda kullanımı: 1 kilo ısırgan otunun kökleri temizlenir ve 2 litre kadar suyun içinde haşlanır. Ardından da 15 dakika demleye bırakılır. Taneleri süzülür ve elde edilen su ile saçlar ya da vücut yıkanabilir. Veya bir litre suya, 200 gram ısırganı ekleyerek de aynı karışımı elde edebilirsiniz. Her iki günde bir saç diplerinize uygularsanız kepek, dökülme gibi sorunların önüne geçebilir aynı zamanda da saçlarınızın sağlıklı bir şekilde uzamasını sağlayabilirsiniz.
  • Diğer kullanım alanları: Gargara yaparak kullanmak nefesin tazelenmesini sağlar ve lapa olarak hazırlan ısırgan otu, özellikle kuyruk sokumunda görülen kıl dönmelerinin tedavisinde etkilidir.

Isırgan Otunun Faydaları Nelerdir?

Isırgan Otunun Faydaları Nelerdir?

Isırgan otunun dünya üzerinde ne kadar geçmişi olduğuyla ilgili net bir bilgi bulunmamaktadır ama tedavi amacıyla Orta Çağlarda Avrupa kıtasında çeşitli yöntemlerle kullanıldığı bilinmektedir. Geçmiş tarihlerde de günümüzde olduğu gibi çay olarak, krem olarak ve yapraklarından faydalanılarak kullanılmıştır. Isırgan otunun en bilinen faydalarını şu şekilde özetleyebiliriz;

  • Böbreklere etki ederek; idrarın sökülmesine etki eden bir bitkidir. Bu etkisinden faydalanmak için çay olarak tüketmek gerekir.
  • Isırgan otu içinde yüksek miktarda demir barındırır. Bu nedenle anemi tedavilerinde yardımcı tedavi olarak kullanılmaktadır.
  • Sindirim sisteminin ve organların, zararlı toksinlerden temizlenmesine yardımcı olur. Ödem attırarak, terleme yoluyla zararlı maddeleri vücuttan atar. Özellikle de karaciğer ve böbreklerin temizlenmesinde etkilidir.
  • İdrar yollarında sıklıkla görülen enfeksiyonların tedavilerinde, ilaç tedavisine destek olarak kullanılan bir bitkidir. İdrara çıkmayı kolaylaştırarak, mikropların atılmasına yardımcı olur.
  • Bağışıklık sistemini güçlendirerek, enfeksiyonlara karşı daha dirençli hale gelmesini sağlar. Grip, soğuk algınlığı, nezle gibi kolay hastalıklara yakalanmayı önler.
  • Önemli bir potasyum kaynağıdır. Potasyum ise hücrelerin ve organların fonksiyonlarını düzenlemede çok önemli bir mineraldir. Vücuda düzenli olarak takviye edildiğinde kalp krizi ve felç geçirme riskini azaltır.
  • Kas, kemik ve eklem ağrılarına iyi gelir. Özellikle romatoid artrit hastalarının tedaviye destek amacıyla kullanmaları önerilmektedir.
  • Adet döneminde çok şiddetli sancı çekenler, hergün bir bardak ısırgan çayı içerlerse ağrılarının büyük oranda azalacağını göreceklerdir.
  • Astım, bronşit, grip, nezle, soğuk algınlığı, alerjik bronşit, burun tıkanıklığı ve öksürük gibi solunum hastalıklarına iyi gelir.
  • Prostat büyümesini önlediği için prostat kanseri riski azaltmaktadır.
  • Vücutta çok fazla protein birikmesi sonucu oluşan gut hastalarına günde birkaç yemek kaşığı ısırgan otu suyu içmeleri önerilir. Bu tedaviyi  doktorlarından onay almaları şartıyla 4 veya 6 hafta boyunca devam ettirebilirler.
  • Kırmızı kan hücrelerinin üretimini artırır.
  • Hücre yenilenmesini sağlar.
  • Saç dökülmesini önler ve sağlıklı saçlara ulaşmanızı sağlar. Bu nedenle son yıllarda kozmetik sektöründe kullanımı gittikçe artış göstermiştir. Saçlara parlaklık kazandırır, kepek oluşumunu önler, kırılmasını engeller ve hızlı bir şekilde uzamasını sağlar. Bir litre suyun içine 200 gram kadar ısırgan otu koyup çok az kaynatın. Bu karışımı her iki günde bir saç diplerinize masaj yaparak uygulayın. Düzenli yaptığınızda saçlarınızdaki değişimi mutlaka fark edeceksiniz.
  • Isırgan otunun cilt için de harika faydaları bulunmaktadır. Antioksidan etkisi olduğundan akneleri ve sivilceleri yok eder. Egzama gibi deri hastalıklarına iyi gelir. Yara izlerinin geçmesini hızlandırır ve yaşlanmanın getirdiği etkileri yavaşlatır.
  • Sadece ısırgan otu çayı içilerek kilo vermenin mümkün olduğunu söyleyemeyiz ama, ödem attırıcı özelliği olduğu için diyet uygularken içilirse kilo verme hızına katkı sağlayabilir. İdrar söktürücü özelliği de olduğundan, özellikle kadınların şikayet ettiği karındaki şişkinliğin azalmasını sağlar.

Isırgan Otunun Yan Etkileri Nelerdir?

 Isırgan Otunun Yan Etkileri Nelerdir?Çok faydalı bir bitki olsa da aşırı miktarda kullanıldığında ya da kişilerin hassasiyeti fazla olduğunda bazı yan etkiler görülebilmektedir. Tüm bitkiler bilinçli olarak tüketilmeli ve eğer bir rahatsızlık, ilaç kullanımı söz konusuysa; uzmana danışılmalıdır.

Hatmi Çiçeği Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

Kullanan kişilerin belirttiklerinden hareketle; bazı zamanlarda mide ağrısı, ishal, terleme, cilt üzerinde döküntü ve alerji gibi etkileri görülebilmektedir. Isırgan otu lapaları veya suyu, açık yaralar üzerinde kullanılmamalıdır. Adet döneminde, süreçleri değiştirebilme ihtimali olduğundan; bu dönemlerde ve hamile kalmak isteyen kadınların kullanmaması gerekmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri Para Birimi: Amerikan Doları Hakkında Bilgiler

$
0
0

Amerika Birleşik Devletleri dendiği zaman hemen herkesin aklında başka bir özelliği canlanabilir. Kimileri “Melekler Şehri” Los Angeles‘ı kimileri görkemli şehir New York‘u hayal etmeye başlar. ABD, belki de tüm dünyanın gündeminde olan tek şehirdir. Her gün neler olup bittiği, başkanının neler dediği, doların hangi para karşısında güçlendiği veya borsasında hangi rekorun kırıldığı takip edilir.

Birçok konuda dünyadaki süper güç olarak bilinen ABD, Amerikan doları ile finans piyasalarının nabzını tutmaktadır. Her ülkenin takip ettiği bir döviz kuru vardır ve bu genellikle kendi paralarının Amerikan doları karşısındaki değerini göstermektedir. Hemen hepimizin bildiği gibi dolar kuru, Türkiye ekonomisinde belirleyici ve yön verici etkenlerden birisidir. Dolar kurunun yükselmesiyle birlikte birçok ekonomik veride dalgalanma görülmektedir.

Suudi Arabistan Para Birimi: Riyal Hakkında Bilgiler

Finans sektöründe adını sürekli duyduğumuz ABD ve dolar belki de hepimizin en çok merak ettiği konuyu oluşturmaktadır. Bu yazının amacı, Amerikan dolarının tarihçeden basım özelliklerine kadar her detayını öğrenebileceğiniz bir rehber olmasıdır. Bu bilgilere yer verirken de merak ettiğiniz soruların cevaplarını bulabileceksiniz.

Amerika Birleşik Devletleri Para Birimi Nedir?

Amerika Birleşik Devletleri Para Birimi Nedir?Elli eyalet ve bir federal bölgeden oluşan Amerika Birleşik Devletleri’nin para birimi dolardır. Resmi adı Amerikan doları olsa bile dolar dendiği zaman herkes onun kastedildiğini anlamaktadır. Uluslararası piyasalarda kısaltması USD şeklindedir ve United States Dollar kelimelerinin baş harflerinden türemiştir. Sembolü ise $ şeklinde gösterilmektedir.

Doların yönetimi ve kontrolü, Amerikan Merkez Bankası (FED – Federal Rezerv Sistemi) tarafından sağlanmaktadır. Doların basımı ise United States Mint tarafından yapılmaktadır. Amerikan dolarının 3 alt birimi vardır ve bunlar; dime, sent, mill’dir. Dime, 1 doların 10’a bölünmesiyle; sent 100’e bölünmesiyle; mill ise 1000’e bölünmesiyle oluşmuştur. En yaygın kullanılan alt birim ise senttir. Sembolü ¢ şeklindedir.

Amerikan dolarının resmi ve resmi olmayan birçok kullanıcısı bulunmaktadır. Resmi kullanıcılar; ABD, Doğu Timor, Ekvator, El Salvador, Marshall Adaları, Mikronezya Federal Devletleri, Palau, Panama ve Zimbabve’dir. Ayrıca 3 tane bölge de doları resmi olarak kullanmaktadır. Bu bölgeler ise Karayip Hollandası, Britanya Virjin Adaları, Turks ve Caicos Adaları’dır.

Doları resmi olarak kullanmayan 31 ülke, 5 bölge ve 3 şehir bulunmaktadır. Arjantin, Brezilya, Kosta Rika, Peru, Nijerya, Malavi, Tanzanya, Uganda, Kenya, Irak, Jamaika, Guatemala gibi daha birçok ülke, doları kendi paralarına ek olarak kullanmayı tercih etmektedir. Tüm bu ülkeler doğrudan Amerikan doları kullandığı gibi Kanada, Avustralya, Hong Kong, Singapur, Yeni Zelanda gibi ülkelerin isimlerinin yanına dolar eklenerek oluşturulmuş resmi paralar da bulunmaktadır. Buna göre günümüzde 20’den fazla dolar çeşidi olduğu bilinmektedir.

Dolar, dünyanın en yaygın kullanılan dövizidir. Yukarıda anlattığımız resmi ve gayri resmi kullanıcılar ise bunun en bariz kanıtıdır. Bunun dışında birçok emtianın fiyatı, Amerikan doları üzerinden belirlenmektedir ve finans piyasalarında bu değer üzerinden işlemler gerçekleştirilmektedir. Altın, gümüş, petrol, kahve, kakao, pamuk gibi birçok değerli emtianın fiyatı, Amerikan doları cinsinden hesaplanmaktadır. Aynı zamanda finans piyasalarının en yüksek işlem hacimli dövizidir. Buna göre; finans piyasalarında yapılan döviz işlemlerinin yüzde 85’i dolar üzerinden gerçekleştirilmektedir.

Dolar Nedir? Amerikan Doları Hakkında Bilgi

Dolar Nedir? Amerikan Doları Hakkında BilgiDolar kelimesi, her ne kadar ABD para birimini ifade ediyor olsa da 20’den fazla çeşidi vardır. Ama ABD’nin süper güç olması nedeniyle dolar da dünyanın en güçlü para birimi olarak görülmektedir. Bu nedenle dolar dendiği zaman, Amerikan dolarının kastedildiği anlaşılmaktadır. Buna ek olarak; örneğin Avustralya doları için de aynı durum söz konusudur; ama bu sadece yerel halk arasında geçerlidir. Avustralya halkı para birimlerini dolar olarak ansa bile kastedilen kendi resmi paralarıdır.

Dolar kelimesinin kökenlerine baktığımız zaman, 16. yüzyıla kadar gitmemiz gerekiyor. Bohemya olarak bilinen bölgede Kont Hieronymus Schlick döneminde, gümüş çıkarılmaya başlandı ve sikkeler basıldı. Gümüş, Joachimstal isimli vadiden çıkarıldı ve basılan paralara da Joachimstalers ismi verildi.

Bu isim daha sonra Almanca taler, Danca ve İsveççe daler, Norveççe dalar ve daler, Felemenkçe daler veya daalder, Macarca tallér, İtalyanca tallero ve İngilizce dollar gibi isimlerle anılmaya başlandı. Aynı zamanda bu bölgeden çıkarılan Alman gümüş sikkeleri Guldengroschen olarak adlandırıldı. Ama zamanla bu sikkelere de thaler denmeye başlandı.

Joachimsthal’da basılan madeni paralara, bir süre sonra benzer büyüklükteki diğer madeni paralar ve başka yerlerden gelen sikkeler dahil oldu. Bunlardan birisi de aslanı tasvir eden Hollanda parasıydı. Bu paranın ismi leeuwendaler olarak anılıyordu ve İngilizce aslan doları anlamına geliyordu.

Leeuwendaler, 427,16 tane 0,75 saflıkta gümüşten 36 ila 42 santimetre çapta üretiliyordu. Daha sonraları bu sikkeler küçültüldü ve buna bağlı olarak değer kaybetti. Sonuç olarak dış borç ödemek için daha avantajlı görüldü ve bu iş için tercih edilen bir para oldu.

Hollanda Doğu Hint Adaları’nda ve Yeni Hollanda Kolonisi’nde (bugünkü adıyla New York) oldukça popülerdi. 17. ve 18. yüzyıllar boyunca dolaşımda kaldı. Bu süreçte Doğu Avrupa’da da popüler oldu ve kullanıldığı ülkelerde farklı isimlerle anılmaya başlandı. Moldova ve Rumen leyi de bunlar arasında yer aldı.

On Üç Koloni olarak adlandırılan bu bölgede, İngilizce konuşan topluluklar arasında leeuwendaler sikkeleri, dolar olarak anılmaya başlandı. Dolar kelimesinin kökeni de bu şekilde Hollanda parasından türemiş oldu. Modern Amerikan İngilizcesinde doların telaffuzu hala 17. yüzyılda Flemenkçe “daler”in telaffuzuna oldukça yakındır.

Diğer bir köken olarak görülen İspanyol pezoları ise aslan doları olarak adlandırılan sikkelerle aynı ağırlık ve şekle sahiptir. Bu nedenle de İspanyol doları olarak anıldıkları bilinmektedir. 18. yüzyılın ortalarına doğru aslan doları, Yeni Dünya ve Filipinler’deki İspanyol kolonilerinde yaygın bir şekilde kullanılan İspanyol doları ile değiştirildi. Bu tarihten sonra da Amerikan para biriminin adı dolar olarak anılmaya başlandı.

Doların tarihi olarak ilk ortaya çıkışı, kökeninden de anlaşılacağı üzere 1500’lü yıllara işaret etmektedir. Gümüş patlamasının yaşandığı bu dönemde, altın sikkelerden gümüş olanlara geçiş başladı. Başta Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti, para birimlerini bu dönüşüme göre çevirdi. Elbette bu geçiş sürecinde bazı sorunlar da ortaya çıktı.

Altından gümüş sikkelere geçişte yaşanan en büyük sorun, altının daha değerli bir maden olmasıydı. Bu sorunun çözümü ise gümüş sikkelerin daha büyük üretilmesi oldu. Bugün Almanya ve Çek Cumhuriyeti sınırında olan Joachimstal kasabasında popüler hale gelen bu gümüş sikkeler, doların ilk başlangıcı oldu.

Gümüş sikkelere thaler isminin verildiği bu dönemde İspanyollar, Amerika kıtasını keşfediyordu. Kıtada büyük ölçüde gümüş bulunmuştu. Öyle ki; İspanya kontrolünde olan Bolivya, Peru, Meksika toprakları 1500 – 1800 yılları arasında gümüş sektörünün yüzde 85’ine hakim oldu. Bu dönemde İspanya kendi parası olan “peso de ocho”yu ortaya çıkardı.

İspanya kendi parasını bastıktan sonra diğer kolonilerin de dikkatini çekmeye başladı. Kuzey Amerika’daki İngiliz kolonileri, İspanyollarla işbirliği yaptılar ve kendi paraları ile İspanya parası üzerinden ticaret yapmakta zorlandılar.

1776 yılında ise İngiliz kolonisi bağımsızlığını ilan etti ve kendi parasını kullanmak istedi. İngiliz sterlini de bu noktadan sonra oluşmaya başlayacaktı. Diğer koloniler ise tercihlerini dolardan yana kullandılar ve 1792 yılında Coinage Antlaşması imzalanarak doların kullanımı resmen kabul edildi.

Dolar Banknotlarının Tarihi Gelişim Süreci

Dolar Banknotlarının Tarihi Gelişim SüreciAmerika kıtasında basılan ilk kağıt paranın 1600’lü yıllarda İngiliz kolonisinin askeri masraflarının karşılanması için basıldığı bilinmektedir. 1690 yılında Massachusetts Körfezi Kolonisi’nde basılıp kullanıldığı da bilinenler arasında yer almaktadır. 1739 yılına gelindiğinde ise Benjamin Franklin’e ait ve Philadelphia’da bulunan matbaada doğa manzaralı dolarlar basılmıştır. Sahteciliği önlemek için de ilk defa özel bir kabartma kullanımı bu banknotlarda söz konusu olmuştur.

Dolar banknotlarında kullanılan kabartma sistemi, 1764 yılına kadar devam etmiştir. 1775 yılına gelindiğinde ise Kıta Kongresi, Amerikan Özgürlük Savaşı’nı finanse etmek için kağıt para basmaya başlamıştır. Bu paralar şekil olarak tırtıklı İspanyol dolarına benzetilmiştir. Ama uzun ömürlü olamamıştır ve yeterli karşılığı olmaması, kolay taklit edilebilmesi gibi nedenlerle gözden düşmüştür.

Günümüzdeki dolar banknotları için ilk adım ise 1781 yılında ilk ulusal banka olarak kurulan “The Bank of North America” ile atılmıştır. ABD Kongresi tarafından hükümetin mali operasyonlarını desteklemek için bu bankanın kurulduğu ilan edilmiştir. 1785 yılına gelindiğinde de kongre, resmi ABD parasını kabul etmiştir.

İlk merkez bankası ise “The Bank of United States” ismiyle 1791 yılında kurulmuştur. Ayrıca merkez bankasının 20 yıl boyunca ABD Hazinesi’nin mali temsilcisi olduğu ilan edilmiştir. Hükümet adına görev yapan ilk banka olmasıyla da ünlüdür. Zaten 5 yıllık kopukluk dışında 1913 yılına kadar bu banka hizmet vermiştir.

ABD’nin Tedavüle Para Çıkarma Kanunu ise 1792 yılında yayınlandı ve darphanesi kuruldu. Bu darphane, federal para sistemi çerçevesinde madeni paralar basmaya başladı. Bu paraların değerleri ise altın, gümüş ve bakır olarak basıldı. Dolaşıma giren ilk kağıt para ise 1861 yılında basılmaya başlandı. Ülkede çıkan iç savaşın finanse edilebilmesi için Kongre, ABD Hazinesi’ne faiz getirisi olmayan ve vadesiz banknotlar ihraç etme yetkisi vermiştir. Bu şekilde çıkarılan banknotlar yeşil renklidir ve bu yüzden isimleri de yeşil olmuştur.

1861 yılından günümüze kadar basılan bütün banknotlar geçerli sayılmıştır ve üzerinde yazan değerler karşılığında kabul edilmiştir. 1862 yılında ise banknotlara, ince gravürler, karmaşık geometrik desenler, Hazine Bakanlığı’na ait mühür ve imza basılmaya başlanmıştır. 1863 yılında Kongre, ulusal bankacılık sistemini kurmuştur ve resmi banknotların basımını denetlemek için Hazine’ye yetki vermiştir. 1865 yılına gelindiğinde de Hazine’ye bağlı denetim kurumu Amerikan Gizli Servisi kurulmuştur ve asli görevi, kalpazanlığı önlemektir.

Günümüzde tarafından yapılan açıklamalarla tüm dünyanın gündemine düşen Amerikan Merkez Bankası – FED ise 1913 yılında ilan edilmiştir. Amerikan Merkez Bankası Kanunu kapsamında ilan edilen banka, FED Banknotları isimli yeni paraları tedavüle sokmuştur. Bu sistem ise 1929 yılına kadar aynı kalmıştır. Daha sonra üretim maliyetinin düşürülmesi için banknotlar yüzde 30 oranında küçültülmüştür. Ayrıca farklı değerdeki banknotların, kendine özgü tasarımları ilk defa oluşturulmuştur. Bu durum ise dolaşımdaki dolarların tasarımlarındaki çeşitliliği azaltmış ve bir standart getirmiştir.

1955 yılına gelindiğinde ise dolar banknotlarının üzerine “In God We Trust” (Tanrıya Güveniyoruz) ifadesi bir kanunla basılmaya başlanır. İfadenin görüldüğü ilk banknot ise 1 dolar değerindeki 1957 serisi gümüş sertifikaları olmuştur.

1996 yılında sahte para üretimini önlemek için banknotların tasarımı 67 yıl sonra ilk defa önemli ölçüde değiştirilir. Bu düzene göre basılan ilk banknot ise 100 dolar olmuştur. 1997 yılında 50, 1998 yılında 20, 2000 yılında 10 ve 5 dolar banknotları bu sisteme göre basılmaya başlanmıştır.

Yaygın kullanılan Amerikan doları banknot ve madeni paraları:

  • 1 dolar
  • 5 dolar
  • 10 dolar
  • 20 dolar
  • 50 dolar
  • 100 dolar
  • 1 cent
  • 5 cent
  • 10 cent
  • ¼ cent

Banknotlarda sahteciliğin önlenmesi için Gravür ve Baskı Dairesi, her 7 ila 10 yılda tasarımda değişikliğe gidilmesi kararını almıştır. Buna göre en son 2010 yılının Nisan ayında FED, 2011 yılının Şubat ayında tedavüle giren yeni 100 dolarları basmıştır. Bu banknotlara ise “Yeni Benjaminler” denmiştir.

Doların birçok takma adı olduğunu izlediğiniz dizi ve filmlerden de duymuş olabilirsiniz. Bunlardan birkaç tanesini sıralamak gerekirse; “bill, president, bean, paper, greenback, ace, stack” en yaygın kullanılan takma isimlerdendir.

En Çok İşlem Gören Amerikan Doları Pariteleri

En Çok İşlem Gören Amerikan Doları PariteleriDolar, finans piyasalarının en yüksek işlem hacimli dövizidir. Her ülke kendi parasının dolar karşısındaki değerini takip etmektedir. Hatta merkez bankasının para politikaları üzerinde etkili olduğu da bilinmektedir. Türk lirasından da bildiğimiz gibi dolar kuru, ülkemizde birçok değişikliğe neden olmakta ve bunların başında ticari denge gelmektedir.

Amerikan dolarının en çok işlem gördüğü pariteler; EUR/USD, USD/CAD, USD/JPY, USD/CHF, AUD/USD ve GBP/USD şeklinde sıralandırılabilir. Bu paritelerin her birinin yüksek bir işlem hacmi bulunmaktadır. Hatta forex piyasasında EUR/USD işlemlerinin, yapılan tüm parite işlemlerinin yüzde 85 civarına denk geldiği tahmin edilmektedir.

Euro – Amerikan Doları Paritesi (EUR/USD)

Euro’nun dolar karşısındaki değeri, EUR/USD paritesi üzerinden takip edilmektedir. Doların karşıt, Euro’nun ise baz döviz olduğu bir paritedir. Paritenin yönünü normal şartlarda baz dövizler belirliyor olsa da EUR/USD paritesinde her iki para biriminin de bu konuda etkisi bulunmaktadır. Paritenin değeri ise USD cinsinden ifade edilmektedir.

EUR/USD paritesinin fiyat değişimlerini incelediğimiz zaman; son 5 yılın en yüksek seviyesinin 18 Mart 2014 tarihinde 1 Euro – 1,3930 dolar ile kaydedildiği görülmektedir. En düşük seviyesi ise 20 Aralık 2016 tarihinde 1 Euro – 1,0391 dolar ile kaydedilmiştir.

Son 1 yılın en yüksek seviyesi, 1 Şubat 2018 tarihinde 1 Euro – 1,2506 dolar ile görülmüştür. Düşük seviyesi ise 11 Mayıs 2017 tarihinde 1 Euro – 1,0864 dolar ile kaydedilmiştir. EUR/USD paritesinin 1 eşitliğine yaklaştığı 2016 yılı ise büyük ses getirmiştir.

Amerikan Doları – Kanada Doları Paritesi (USD/CAD)

Doların Kanada doları karşısındaki değeri, USD/CAD paritesi ile takip edilmektedir. Yüksek işlem hacimli paritelerden birisidir. Kanada’nın ticari gücü nedeniyle yatırımcıların dikkatini çeken bir parite olduğu da bilinmektedir. Aynı zamanda CAD tarafından güvenilir liman özelliği bulunması da yatırımcıların pariteyi tercih etmesine neden olan faktörlerdendir.

USD/CAD paritesinin fiyat değişimleri incelendiği zaman; son 5 yılın en yüksek seviyesi, 17 Ocak 2016 tarihinde 1 USD – 1,4580 CAD eşitliği ile kaydedilmiştir. En düşük seviyesi ise 12 Mayıs 2013 tarihinde 1 USD – 1,0107 CAD ile görülmüştür.

Amerikan Doları – Japon Yeni Paritesi (USD/JPY)

Doların Japon yeni karşısındaki değeri, USD/JPY paritesi üzerinden takip edilmektedir. Finans piyasalarının yüksek işlem hacimli, majör pariteleri arasında üst sıralarda yer almaktadır. Forex piyasasında bu parite ile yapılan işlemlerin yüzde 30 civarına denk geldiği tahmin edilmektedir. Paritenin kısa vadede oldukça dalgalı bir seyir göstermesi, yatırımcıların dikkatini çeken bir özelliğidir. Paritenin dalgalanmaları ise Japonya ekonomisinde görülen etkilere bağlıdır.

USD/JPY paritesinin fiyat değişimleri incelendiği zaman; son 5 yılın en yüksek seviyesi, 7 Haziran 2015 tarihinde 1 USD – 125,63 JPY ile kaydedilmiştir. En düşük seviyesi ise 14 Haziran 2013 tarihinde 1 USD – 94,17 JPY ile görülmüştür.

Amerikan Doları – İsviçre Frangı Paritesi (USD/CHF)

Doların, İsviçre frangı karşısındaki değeri, USD/CHF paritesi üzerinden izlenmektedir. Finans piyasalarının güvenilir liman özelliği olan yatırım araçlarındandır. Ayrıca altın yatırımcılarının USD/CHF paritesi ile işlem yapmayı da tercih ettikleri söylenmektedir. Bunun nedeni, İsviçre’nin sahip olduğu altın miktarı nedeniyle fiyatlarda söz sahibi ülkelerden olmasıdır.

USD/CHF paritesinin fiyat değişimleri incelendiği zaman; son 5 yılın en yüksek seviyesi, 15 Aralık 2016 tarihinde 1 USD – 1,0302 CHF ile kaydedilmiştir. En düşük seviyesi ise 16 Ocak 2015 tarihinde 1 USD – 0,8587 CHF ile görülmüştür ve frank, dolardan daha değerli bir konuma gelmiştir.

Avustralya Doları – Amerikan Doları Paritesi (AUD/USD)

Avustralya dolarının Amerikan doları karşısındaki değeri, AUD/USD paritesi ile ölçülmektedir. Avustralya dolarının baskın olduğu bir paritedir ve seyri belirleyen taraftır. 1967 yılında Avustralya’nın sabit kur rejimini terk etmesinden sonra kullanılmaya başlamıştır.

AUD/USD paritesinin fiyat değişimleri incelendiği zaman; son 5 yılın en yüksek seviyesi, 11 Mayıs 2013 tarihinde 1 AUD – 1,002 USD ile kaydedilmiştir. En düşük seviyesi ise 17 Ocak 2016 tarihinde 1 AUD – 0,6858 USD ile görülmüştür.

İngiliz Sterlini – Amerikan Doları Paritesi (GBP/USD)

Sterlinin dolar karşısındaki değeri, GBP/USD paritesi ile izlenmektedir. İngiliz sterlini baz, dolar karşıt konumdadır ve paritenin seyrine iki dövizde yön vermektedir. İki güçlü ekonomide meydana gelen değişimler, ülkelerin birbiri ile ilişkisi gibi faktörler, paritenin yönünü belirlemek için izlenmektedir. Ayrıca uzun vadede güvenilir liman özelliği bulunan paritelerdendir.

GBP/USD paritesinin fiyat değişimleri incelendiği zaman; son 5 yılın en yüksek seviyesi, 2 Temmuz 2014 tarihinde 1 GBP – 1,7160 USD ile kaydedilmiştir. En düşük seviyesi ise 16 Ocak 2017 tarihinde 1 GBP – 1,2023 USD ile görülmüştür.

Amerikan Doları – Türk Lirası Paritesi (USD/TRY – Dolar Kuru)

Doların Türk lirası karşısındaki değeri, finans piyasalarında USD/TRY ile gösterilmektedir. Ülkemizde ise dolar kuru olarak adlandırılmaktadır. Genellikle doların küresel piyasalarda güçlenmesi ve Türk lirasının değer kaybetmesi ile dalgalanmalar kaydedilmiştir. Tarihin en hızlı yükselişi ise 2018 yılının Nisan – Mayıs döneminde kaydedilmiştir.

USD/TRY paritesinin fiyat değişimleri incelendiği zaman; son 5 yılın en yüksek seviyesi, 9 Mayıs 2018 tarihinde 1 USD – 4,3705 TRY ile kaydedilmiştir. En düşük seviyesi ise 11 Mayıs 2013 tarihinde 1 USD – 1,8008 TRY ile görülmüştür.

Dolar kurunun son 1 yıllık fiyat değişimleri incelendiği ise 2 ana yükseliş trendi gözlemlenmektedir. Her ikisi de fiyatı, 3,5 lira civarından 4 lira ve üzerine taşımıştır. Buna göre; son 1 yılın en yüksek seviyesi 9 Mayıs 2018 tarihinde 1 USD – 4,3705 TRY ile kaydedilirken, en düşük seviyesi 7 Eylül 2017 tarihinde 1 dolar – 3,4061 lira ile görülmüştür.

Kısaca Amerika Birleşik Devletleri Ekonomisi Hakkında Bilgiler

Kısaca Amerika Birleşik Devletleri Ekonomisi Hakkında BilgilerABD, 325 milyonu aşan nüfusu ve 19 trilyon dolardan daha fazla olan Gayri Safi Yurt İçi Hasıla oranı ile dünyanın en önemli pazarıdır. Dünyanın en büyük ithalatçısı olmasının yanında en büyük doğrudan yabancı sermaye kaynağı konumu nedeniyle hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin yöneldiği hedef pazardır. Aynı zamanda ABD ekonomisinin, tüm dünya ekonomisini etkileme gücü vardır. Bu nedenle de dünyanın önemli ve belirleyici ekonomisidir.

ABD zengin maden kaynaklarına, verimli tarım arazilerine ve ılıman bir iklime sahiptir. Aynı zamanda Atlas Okyanusu’nda, Büyük Okyanus’ta ve Meksika Körfezi’nde uzun kıyıları bulunmaktadır. Ülkenin coğrafi özellikleri, yıllar boyunca ekonominin büyümesine katkı sağlamıştır. Sahip olunan doğal kaynaklar; kömür, bakır, kurşun, molibden, fosfat, uranyum, boksit, altın, demir, cıva, nikel, gümüş, petrol, çinko, tungsten ve doğal gaz şeklindedir.

Amerikan ekonomisinde yapısal olarak rol oynayan iki temel unsur vardır. Bunların birincisi zengin doğal kaynaklarken, diğeri nitelikli işgücüdür. Verimli toprakları, zengin mineral yatakları, elverişli iklimi ve sahip olduğu doğal kaynakları ile ekonomik büyüme açısından oldukça uygun bir ortamı bulunmaktadır.

ABD’de iletişim ve bilgi teknolojileri alanında, kolay uyum sağlayabilen ve yetenekli işgücünün eğitimine önem verilmektedir. Tüm dünyada yaşanan beyin göçü yani bilim ve teknoloji dallarında eğitim almış yetenekli ve zeki gençlerin ABD ekonomisine kazandırılması, sorunların çözümlenmesinde her zaman anahtar role sahip olmuştur.

Ülkede ekonomiye yön veren sektörler ise motorlu taşıtlar, uzay ve havacılık, iletişim, kimyasallar, elektronik ve bilişim sektörleridir. 90’lı yıllarda yaşanan teknolojik dönüşüm ile geleneksel imalat sanayinin bir bölümü ileri teknoloji ve işgücü verimliliğine uyum sağlamıştır. Sadece ithal girdisi yüksek mamul mallar üreten sektörler, ciddi zorluklarla karşılaşmıştır ve üretimlerini daha düşük maliyetli ülkelerde sürdürme kararı almışlardır.

Hizmet sektörü ise GSYİH oranının yaklaşık yüzde 80’ini oluşturmaktadır. ABD Uluslararası Ticaret Komisyonu’nun Hizmetler Sektörü Raporu’na göre; ülkenin hizmetler sektöründeki rekabet gücü, profesyonel hizmetler sektöründeki başarısından kaynaklanmaktadır. Ülkenin diğer önemli sektörleri ise finans, sağlık, ulaşım ve emlaktır. En çok gelişim gösteren sektörler de perakendecilik, bilişim, sanat ve eğlencedir.

Amerikan ekonomisinin tam bir başarı hikayesi olduğunu söylemek pek yanlış olmayacaktır. 20. yüzyılın ilk yarısında iki dünya savaşı ve bir küresel kriz atlatmıştır. İkinci yarısında ise Sovyetler Birliği ile arasında 40 yıldır devam eden Soğuk Savaş’tan yüksek enflasyona, işsizlik oranlarına, federal bütçe açıklarına varana kadar birçok sorunla mücadele etmiştir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen 21. yüzyıla oldukça güçlü bir şekilde girmiştir. Bu nedenle tam bir başarı hikayesi yazdığı rahatlıkla söylenebilmektedir.

Dünyanın en büyük ekonomisi olan Amerika Birleşik Devletleri’nin bu gücünü anlamak için kısa tarihine dönüp bakmak en doğrusudur. 1990’lı yıllarda önceki senelere göre ekonomik bir rahatlama dönemi yaşanmıştır. Fiyatlarda istikrar sağlamış, işsizlik rakamlarında büyük düşüşler görülmüş ve sermaye piyasalarında hareketlilik yaşanmaya başlamıştır. Bu şekilde 1998 yılında Amerika GSYİH oranı 8,5 trilyon doları aşmıştır.

ABD, dünya nüfusunun yüzde 5’inden daha az bir kısmı kapsamasına karşın, dünya ekonomik üretiminin yüzde 25’inden fazlasını gerçekleştiren bir ülkedir. Bu rakamın ne kadar büyük olduğunu anlamak için; Japonya ikinci büyük ekonomi iken bu oranın sadece yarısını karşılayabilmektedir. ABD 90’lı yıllarda tarihinin en uzun ekonomik büyüme dönemini yaşarken, diğer ülkeler ekonomik yavaşlama ile uğraşmıştır.

Ülke ekonomisi 21. yüzyılda büyük bir ekonomik değişim sürecine girmiştir. Bilgi işlem, telekomünikasyon ve biyoloji alanlarında görülen yenilikler, vatandaşların yaşam tarzlarını etkilemeye başlamıştır. Ek olarak Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’da komünizmin çökmesi, Batı Avrupa’nın ise ekonomik gücünün artması, ABD için riskler oluşturmaya başladı. Asya’da güçlü ekonomilerin ortaya çıkması, Latin Amerika’da ve Afrika’da ekonomik olanakların çoğalması ve ticaret ile maliyede küresel birleşmenin yaygınlaşması, ABD için hem yeni fırsatlar hem de riskler anlamına geliyordu.

Amerikan halkı bu hummalı süreçte, ekonomik konulara yaklaşımında belirli temel ilkelere bağlı kalmıştır. İlk ve en önemli ilke ise ABD’nin bir piyasa ekonomisi konumunda kalmasıydı. Yani neyin üretileceğine ve mallar için ne fiyat isteneceğine; hükümet ve güçlü çıkar çevreleri tarafından değil, milyonlarca bağımsız alıcı ve satıcının alışveriş sonucu karar vermesiyle ekonominin en iyi şekilde işleyeceğini düşünüyorlardı.

Amerikanlara göre; serbest piyasa sistemi içinde fiyatlar, malların gerçek değerini en iyi biçimde yansıtır ve böylece ekonomiyi en çok gereksinim duyulan şeylerin üretilmesine yol açacak biçimde yönlendirir. Halkın bu ekonomik etkinliklerin teşvik edileceğine inanmaları ve politik görüşlerini de bireysel özgürlük ile politik plüralizme bağlılıkları başarılı bir ekonomi yaratılmasına neden olmuştur.

IMF verilerine göre; ABD’nin 2017 yılında 19 trilyon 417 milyar dolardan daha yüksek bir GSYİH oranına sahip olduğu bilinmektedir. Kişi başına milli gelirin ise 60 bin dolara yaklaştığı tahmin edilmektedir. Son hesaplamalara göre ülkenin enflasyon oranı yüzde 2,7 iken, işsizlik oranı yüzde 4,7’dir.

Kısaca Amerika Birleşik Devletleri Ticareti İlişkileri

Kısaca Amerika Birleşik Devletleri Ticareti İlişkileriDünyanın en büyük mal ithalatçısı olan ABD’nin ithalatta 2,4 trilyon dolarlık bir seviyeye ulaştığı bilinmektedir. Ayrıca 1,5 trilyon dolarlık ihracat ile Çin’den sonra 2. en büyük mal ihracatçısıdır. Hizmetler ticaretinde ise hem dünyanın en büyük ihracatçısı hem de ithalatçısıdır. Bunlara ek olarak ithalat ve ihracat toplamlarında da dünya lideridir.

ABD’nin ihracatı, 2017 yılında 2016 yılına göre yüzde 6,6 oranında artış göstermiştir. 1,5 trilyon dolardan daha yüksek olan ihracata karşılık ithalat, bir önceki yıla göre yüzde 7,2 oranında artmış ve 2,5 trilyon dolara yaklaşmıştır. 2017 yılında dış ticaret açığının ABD aleyhine gerçekleşerek bir önceki yıla göre yüzde 8,1 oranında yükseldiği bilinmektedir. 2017 yılında dış ticaret açığı 862,7 milyar dolar olurken, toplam dış ticaret hacmi 4 trilyon dolara yaklaşmıştır.

Dolar Yatırımı Yapmak İstiyorum, Kazançlı Olmak için Ne Yapmam Gerekiyor?

ABD’nin ihracatta en önemli ortakları; Kanada, Meksika, Çin, Japonya ve Birleşik Krallık’tır. Türkiye ise bu sıralamada 28’incidir. ABD’nin ilk beş tedarikçisi ise Çin, Meksika, Kanada, Japonya ve Almanya’dır. 2007 yılından beri Çin’in, ABD’nin en önemli tedarikçisi olduğu da bilinmektedir. Türkiye’nin ABD pazarından aldığı pay ise yüzde 0,4’tür.

ABD’nin önemli ihracat kalemlerine baktığımızda; makine, elektrikli cihazlar, mineral yakıtlar, otomotiv, havacılık ve uzay sanayi, tıbbi cihazlar, değerli taşlar ve mücevherat, plastik sektörleri ön plana çıkmıştır.

İthalatta öne çıkan ABD sektörleri ise mineral yakıtlar, otomotiv, makine, elektrikli makine ve cihazlar, tarım – gıda, tekstil – hazır giyim, değerli taşlar ve mücevherat, demir – çelik ve ürünleri, eczacılık ürünleri ve organik kimyasallardır.

Türkiye ile Amerikan ilişkileri, 18. yüzyılın sonlarında başlamıştır. Akdeniz’deki Türk limanlarında sürdürülen deniz ticareti yolu, Osmanlı ile ABD arasındaki temasların başlangıcı olmuştur. Son 10 yılda ise ABD ile ticaret hacmimiz 1,5 kat artış göstermiştir. 2017 yılının ilk 11 ayında ABD’ye ihracatımız 7,2 milyar dolar olmuştur. Aynı dönemde ABD’den ithalatımız ise 10,8 milyar dolar olmuştur.

Grip Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

$
0
0

Grip, solunum yolu hastalıkları arasında en sık görülenlerden biridir. Genellikle kış aylarında meydana gelse de, aslında dört mevsim gribe yakalanma riski bulunmaktadır. İstatistikler Türkiye’de her yıl, yaklaşık 100 milyon kişinin gribe yakalandığını göstermektedir. Bu nedenle insanlar sıklıkla gribe iyi gelen besinleri, hastalığın nasıl önlendiğini ve doğal tedavi yöntemlerini araştırmaktadır. İşte biz de bu sebeplerle grip hakkında vatandaşların merak ettiği her sorunun cevabını bulabilecekleri bir yazı hazırlamak istedik.

Viral bir hastalık olan grip, 39 derecenin üzerinde ateş ile seyreden, baş ağrısı, titreme, kuru öksürük, şiddetli kas, eklem ve kemik ağrıları ile kendini gösteren bir sağlık sorunudur. 65 yaş üzerindekiler, bebekler ve başka bir hastalığı olan kişiler gibi bağışıklık sistemi zayıf olan insanlarda daha ağır seyreder. Bu nedenle saydığımız bu belirtilerden herhangi birini gördüğünüzde vakit kaybetmeden bir doktora gitmenizi tavsiye ederiz.

Uyku Apnesi Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

Diğer bir solunum yolu hastalığı olan soğuk algınlığı ile karıştırılmaktadır. Ancak ikisi arasında bazı farklar bulunmaktadır. Soğuk algınlığında ateş görülmez, hafif kırgınlık, hapşırma ve burun akıntısı ile atlatılır. Fakat grip, günlerce süren halsizliğe, bitkinliğe ve yüksek ateşe sebep olur. Her iki durumda da boğaz ağrısı ve burun tıkanıklığı görülebilir. Soğuk algınlığı kulak ağrısına, sinüzite sebep olur ve engellemek için herhangi bir şey yapılamaz. Gripte ise bir sonraki komplikasyonlar bronşit veya zatürre olabilir. Kışa girmeden yapılan grip aşıları sayesinde önlemek mümkündür.

Grip Nedir?

Kış aylarını hastalanmadan tamamlayanımız neredeyse yok gibidir. Siz kendinize dikkat etseniz bile etrafınızdaki kişilerin bulaşıcılık özelliği taşımasından dolayı, hastalığa yakalanma riski mevcuttur. Önemli olan yakalanmadan gerekli olan tedbirleri almaktır. Bunların en başında ise sağlıklı beslenerek, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi yer alır.

Bağışıklık sistemi kuvvetli bir bünyeye giren virüs tabiri caizse geldiği gibi gidecektir. Veya hastalık çok hafif bir şekilde atlatılacaktır. Eğer söz konusu hastalıkların aşısı mevcutsa, aşı yaptırarak da oluşma ihtimalini en aza indirebilirsiniz. İşte bunlardan birisi, en sık duyduğumuz solunum yolu hastalıkları arasında yer alan griptir.

Influenza adındaki bir tür virüs aracılığıyla bulaşan grip; titreme, baş ağrısı, şiddetli kas ve eklem ağrısı, kuru öksürük ve yüksek ateş gibi belirtileri olan, yaşlılarda, bebeklerde ve önemli başka hastalıkları olan kişilerde daha ağır seyreden bir solunum yolu hastalığıdır. Örneğin; şeker, böbrek, kalp, akciğer gibi kronik hastalıkları olan kişiler, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde daha tehlikeli olabilmektedir.

Virüs vücuda girdikten sonraki 24 – 72 saat arasında bulaşıcılık özelliği bulunur. Bu süre zarfında özellikle ateşi hiç düşmeyenler, nefes almada güçlük çekenler muhakkak bir hekime başvurmalı ve bundan önce herhangi bir ilaç almamalıdırlar.

Halk arasında genellikle soğuk algınlığı ile karıştırılır. Bu iki hastalık arasındaki benzerlikleri ve farkları yazımızın giriş bölümünde anlatmıştık. Bulaşıcılık oranı çok yüksek olan grip genellikle bir hafta içerisinde geçer, fakat bazı kişilerde çok ciddi seyrederek ölümcül bile olabilmektedir.

Grip Nedenleri Nelerdir?

Grip virüs kaynaklı bir hastalıktır. Influenza adındaki bu virüs çok bulaşıcıdır ve hastadan hapşırma, öksürme, konuşma yoluyla geçebilmektedir. Kişiden kişiye bulaştığı gibi cansız yumuşak yüzeylerde 6 – 12 saat, sert yüzeylerde 24 – 48 saat arasında canlı kalabildiği için bulaştırıcılık oranı devam etmektedir. Bu nedenle bulunduğunuz ortama hasta birisi girdiğinde hijyen koşullarına olabildiğince dikkat etmeli, üzerinizdeki kıyafetleri değiştirmeli ve sık sık ellerinizi yıkamalısınız.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre; dünya genelinde gribe yakalanan kişiler arasında %5 – 15’lik kısım bir başka solunum yolu enfeksiyonuna yakalanarak hastaneye yatmaktadır. Hastaneye yatan kişiler ise az önce bahsettiğimiz yaşlılar, bebekler ve kronik hastalıkları olanlar arasındadır. Bilimsel araştırmalar sanayileşmiş ülkelerdeki grip nedeniyle ölen insanların 65 yaş üstü olduklarını gösterirken, dünya genelinde her yıl yaklaşık 250 – 500 bin arasında insan grip nedeniyle hayatını kaybetmektedir.

Grip Belirtileri Nelerdir?

Gribin belirtileri diğer birçok solunum yolu hastalıklarının semptomları ile genellikle karıştırılmaktadır. Aslında çoğunda da benzer durumların görüldüğünü söylemek yanlış olmaz. Aşağıda sayacağımız belirtilerin geneli yaklaşık bir hafta sürmektedir.

Ancak yorgunluk ve bitkinlik hissi birkaç hafta daha devam eder. Halk arasında hastalardan sıklıkla, “dayak yemişim gibi her yerim ağrıyor” ifadesini çok duyarız. Gerçekten de eklemler ve kemiklerde çok ciddi ağrılar meydana gelmektedir. Bu nedenle doktorlar grip geçiren hastalara istirahat önermektedirler. Gribin ilk belirtileri şunlardır;

  • Baş ağrısı,
  • Yüksek ateş,
  • Kemiklerde ve eklemlerde şiddetli ağrı,
  • Yorgunluk ve bitkinlik hissi,
  • Soğuk terleme ,
  • Üşüme ve titreme,
  • Boğaz ağrısı,
  • İshal,
  • Bulantı ve kusma.

Grip Nasıl Önlenir?

Gribi engellemenin ilk yolu aşı yaptırmaktır. Ülkemizde 3 bileşenli inaktif İnfluenza aşısı 6 aydan büyüklere, 4 bileşenli inaktif İnfluenza aşısı ise 3 yaşından büyüklere önerilmektedir. Gebelerin, 65 yaş üzerindeki kişilerin, kalp-damar, karaciğer, şeker, obezite, akciğer gibi kronik hastalıkları olan kişilerin riskli gruplar içerisinde yer aldıklarından dolayı aşı yaptırmamaları tavsiye edilir

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Görenek gribe yakalanma riski yüksek olan kişilerin her yıl aşı yaptırmalarını öneriyor. Yani sağlık çalışanları, öğretmenler, doktorlar gibi toplu yerlerde çalışmak zorunda olanlar veya sürekli insanlarla iç içe olanların her yıl aşı yaptırmaları gerekiyor. Çünkü grip; hapşırma, öksürme, tokalaşma gibi faktörlerle çok rahat bir şekilde bulaşabilmektedir.

Grip aşısı hastalığın en yoğun görüldüğü yani kış aylarından önce yaptırılmalıdır. Tercihen Ekim ve Kasım ayları en uygun tarih olarak belirtilmektedir. Bu tarihlerde aşı yaptırmayanlar Mart ayının sonuna kadar yaptırabilirler. Koruyuculuk oranı 6 – 8 ay sürdüğünden her yıl yaptırılması gerekmektedir.

Grip aşısı; virüsün türüne göre farklı içeriğe sahiptir. Influenza virüsünün; 16 farklı H ve 9 farklı N tipi vardır. Bunlar H1N1, H1N2, H2N2 şeklinde gitmektedir. Daha önce herhangi bir aşı yaptırdığınızda alerjik reaksiyon gösterdiyseniz mutlaka doktora danışmalı ve öyle hareket etmelisiniz. Bunun haricinde hamileler, yumurtaya şiddetli alerjisi olanlar, 6 aylıktan küçük bebekler de aşı yapılması sakıncalı gruplar arasındadır.

Grip aşısının çok ciddi yan etkileri bulunmamaktadır. Fakat diğer tüm aşılarda olduğu gibi herkeste farklı reaksiyon gösterebilir. Bunlar arasında; aşı yapılan kolda hafif ağrı, kızarıklık, hafif ateş, halsizlik, vücutta kırgınlık hissi yer almaktadır. Aşının haricinde gribe yakalanmamak için özellikle kış aylarında insanlarla sarılmadan, öpüşmeden ve tokalaşmaktan kaçınmalısınız. Eğer grip biriyle tokalaşmak zorunda iseniz ardından hemen ellerinizi sabunlayın.

Bunun haricinde de sık sık el yıkamanızı öneririz. Çünkü elden ele dolaşan paralar, alışveriş merkezlerindeki yürüyen merdivenlerin trabzanları, cafeler, oturduğumuz masa ve sandalyeler olmak üzere dışarıdaki her şey için mikrop yuvası ifadesini kullanabiliriz. Sadece gripten değil, diğer tüm hastalıklardan korunmak için de sıklıkla el yıkamayı alışkanlık haline getirmelisiniz.

Grip Nasıl Tedavi Edilir?

Grip hastayı yatağa en az bir hafta boyunca mahkum eden, oldukça halsiz ve bitkin hissetmesini sağlayan bir hastalıktır. Bu hastalıkta antibiyotik tedavisine gerek kalmaz. Çünkü antibiyotikler bakterilere etki eder, fakat grip viral bir hastalıktır. Genellikle ağrı kesiciler, ateş düşürücüler, burun spreyleri, boğaz pastilleri, antiviral ilaçlar ve takviye vitaminler verilir.

Bunun dışında hastadan evden çıkmaması, yatıp dinlenmesi, bol sıvı tüketmesi, sıcak ve temiz ortamlarda bulunması, sigara ve alkol tüketiyorsa da hastalık boyunca uzak durması istenir. Grip olan kişiler kolunu dahi kaldıramayacak kadar halsiz olurlar. Bu nedenle eğer yalnız yaşayan biriyseniz bir arkadaşınızı veya akrabanızı yanınıza çağırarak, iyileşene kadar size yardım etmenizi isteyebilirsiniz.

Epilepsi (Sara) Hastalığı Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

Biz toplum olarak gribin kendi kendine geçen bir hastalık olduğunu ve evde istirahat ederek bir haftada ayağa kalkılacağını benimsemiş insanlarız. Evet bunun doğruluk payı çok yüksek. İyi beslenme, güzelce dinlenme ve şifalı bitkilerden yapılmış çaylar sayesinde hastalık bir süre sonra geçecektir. Fakat grip herkeste bu kadar hafif atlatılmaz. Bazı kişilerde beraberinde çok daha ciddi sorunların oluşmasına yol açar. Peki, gribin komplikasyonları nelerdir?

Influenza virüsü solunum yolu epitel hücrelerine zarar verdiği için zatürre, orta kulak iltihabı, yüksek ateşe bağlı bazı sağlık sorunları, kalp atış hızında değişiklik, böbrek yetmezliği, metabolik bozukluklar da görülebilir. Eğer diyabet, akciğer veya karaciğer hastası iseniz grip çok daha ağır seyredecektir. Bu nedenle sizlere saydığımız belirtilerden birini veya birkaçını gördüğünüzde mutlaka doktora gitmenizi tavsiye ederiz.

Gribe İyi Gelen Şifalı Bitkiler Nelerdir?

Bizler her zaman doktorun verdiği ilaçların yanında bir de doğanın sunduğu şifalı bitkilerden yararlanırız. Özellikle bitkisel çayların fayda sağlamadığı alan neredeyse yok gibidir. Boğazımız ağrısa, karnımız sancılansa, üşütsek, öksürsek hemen uygun bir bitki çayı yapar içeriz. Gribe iyi gelen bazı bitkiler ve besinler ile bunların faydalarını ise şu şekilde sıralayabiliriz;

  • Yeşil Çay: Antioksidan özelliği olan yeşil çay, vücudun savunma mekanizmasının güçlenmesini sağlamaktadır. Grip olduğunuzda günde 2-3 fincan içerseniz toksinlerin atılmasını ve daha çabuk iyileşmeyi sağlayabilirsiniz. Yeşil çayın diğer faydalarını öğrenmek için tıklayın.
  • Nane – Limon Çayı: Bu karışım bizim kültürümüzde fazlasıyla ünlüdür. Eski çağlardan bu yana nezlede, gripte, soğuk algınlığında ve mide bulantılarında nane limon çayı içilmektedir. Nane limon hem baş ağrısına iyi gelir hem de balgam sökücü özelliği sayesinde gripte rahatlama sağlar. Nane limonun diğer faydalarını öğrenmek için tıklayın.
  • Ekinezya: Bilimsel araştırmalar ekinezyanın bağışıklık sistemini güçlendirmede çok başarılı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Grip benzeri hastalıklarda vücudun direnci çok düştüğünden ekinezya çayı yeniden enerji vermeyi ve savunma mekanizmasının yeniden ayağa kalkmasını sağlamaktadır. Ekinezyanın diğer faydalarını öğrenmek için tıklayın.
  • Zencefil: Yüzyıllardır şifa kaynağı olarak kullanılan bir başka bitki ise zencefildir. Zencefil; mide bulantısını geçirme, sindirim bozukluğuna iyi gelme, iltihap giderici ve baş ağrılarını dindirme gibi özelliklerinden dolayı grip tedavisinde destekleyici olarak kullanılmaktadır. Zencefilin diğer faydalarını öğrenmek için tıklayın.
  • Zerdeçal: İçeriğindeki bazı maddeler boğazı yumuşatarak, öksürük benzeri belirtilerin yok edilmesini sağlamaktadır. Bir bardak ılık süte bir tutam zerdeçal ekleyip karıştırın ve için. Süt sevmiyorsanız suyun içine ekleyip çay şeklinde de tüketebilirsiniz. Bu karışım hem boğazınızın yumuşamasını sağlayacak hem de yüksek ateşten dolayı oluşan ağız yaralarına iyi gelecektir. Zerdeçalın diğer faydalarını öğrenmek için tıklayın.
  • C Vitamini İçeren Besinler: Limon başta olmak üzere portakal, mandalina gibi C vitamini deposu olan besinler vücudun hastalıklara karşı daha rahat savaşmasını sağlamaktadır. Bu nedenle kış aylarında sürekli C vitamini almamız önerilir. Özellikle limonu çaylarınıza, çorbalarınıza sıkarak tüketin. Her sabah bir bardak ılık suya birkaç damla limon damlatarak da hem C vitamini ihtiyacınızı alabilir hem de zayıflamanıza yardımcı olabilirsiniz.

Mevduat Nedir? Çeşitleri Nelerdir ve Nasıl Yapılır?

$
0
0

Bir yatırım yöntemi olarak da görülen mevduat hesapları; süreli veya süresiz, karşılıklı veya karşılıksız olarak bankaya yatırılan enstrümanların, banka nezdinde kayda alınması için açılmaktadır. Yatırılan enstrüman ise mevduat adını alırken; para, döviz ve kıymetli maden olabilmektedir. En yaygın türleri ise vadeli ve vadesiz olarak bilinmektedir.

Mevduat hesabı, birikimlerin güvenli bir şekilde saklanabileceği ve vade seçeneğine göre kar getireceği bilinen bir yatırım yöntemidir. Bu yöntemi, bireyler tercih edebileceği gibi kurumlar da ticari amaçlı tercih etmektedir. Bu duruma göre de hesaplara farklı isimler verilmektedir. Örneğin; bireysel olanlara tasarruf hesabı denirken, işletmeler için ticari mevduatlar kullanılır. Aynı zamanda mevduat bankalarında açıklan hesaplar için mevduat hesabı ismi kullanılır; ama katılım bankalarında “özel cari hesap” adı verilmektedir.

Banka Nedir? Nasıl Kurulur ve İşlemleri Nelerdir?

Mevduat hesaplarına yatırılan para, ya belli bir süre sonunda ya da sahibinin istediği zamanda çekilebilir. Eğer faiz karşılığı bekleniyorsa sahibi bunu da hesaba katarak, parasının değerlenmesini bekleyebilir. Ama bu sefer de her istediği zaman parasını çekemeyecektir. Bu nedenle yatırım amaçlı açtırılan mevduat hesaplarında, vade konusunda kendinizden emin olduktan sonra işlem yapmanızı öneririz. Şimdi mevduat nedir öğrenelim ve hesaplarını daha yakından tanıyalım:

Mevduat Nedir?

Mevduat Nedir?Gerçek ve tüzel kişilerin, banka nezdinde bulunan hesaplar üzerinde, süreli ya da süresiz olarak yatırılan paraların hizmet gördüğü bankacılık ürünüdür. Sadece paralar değil, para yerine geçen gayri nakdi ürünler de mevduat hesaplarında kullanılabilir. Mevduatlar ile sadece birikimler değerlenmez, aynı zamanda saklanma ve kullanılması da mümkündür.

Hesaplar mevduat üzerinden iki türlü olabilir. İlki yerli para birimiyle oluşturulan yani Türk lirası mevduat hesabı, diğeri yabancı parayla oluşturulan yani döviz tevdiat hesabı (DTH) şeklindedir. Bankalar için mevduat kaynağının önemi ayrıdır. Çünkü bankalar müşterilerinden sağladığı mevduatları, çeşitli yöntemler ile ekonomiye geri kazandırır. Aslında diyebiliriz ki bankaların mevduat kaynağı olmazsa, işlevlerini sürdürmesi çok mümkün değildir. Bu sebeple bankalar kendilerine mevduat sağlamak için çeşitli yöntemlere başvurur.

Mevduatın; iade edilmek üzere verilmesi, vadesiz ya da vadeye bağlanabilmesi, konusunu para ya da benzeri ürünlerin oluşturması şeklinde unsurları vardır. Her mevduat türü için geçerlidir. Bireysel ya da ticari müşterilerin mevduatları kullanması da belli amaçlar doğrultusunda olur. Bunlar ise gelir elde etme, biriktirme, saklama ve yönetme şeklindedir. Beklentilerini oluşturarak, istedikleri türde mevduat hesabı açılır ve amaçlara ulaşmak hedeflenir.

Mevduat Çeşitleri Nelerdir?

Mevduat Çeşitleri Nelerdir?Banka müşterilerinin ihtiyaç ve amaçlarına göre mevduat çeşitleri oluşturulmuştur. Bunlar ise vadesiz mevduat, vadeli mevduat, ihbarlı mevduat ve kırık vadeli mevduattır. Her birinin farklı özellikleri vardır ve farklı işlemlere konu olabilir. Hem bireysel hem de ticari müşteriler tarafından, bankalar nezdinde en çok kullanılanlar; vadeli ve vadesiz mevduatlardır.

Vadesiz Mevduat

Banka hesabına yatırılan paranın vadesiz mevduatta durması; saklama, biriktirme ya da işlemlerde kullanma amacı güder. İstediğiniz zaman yatırabilir, üzerine eklemeler yapabilirsiniz. Aynı şekilde dilediğiniz gibi kullanabilir ve geri çekebilirsiniz. Bu mevduat türünde sizi kısıtlayan herhangi bir durum yoktur.

Vadesiz mevduata sahip olunduğunuzda, banka size parayı her an hazırda tutmalıdır. Hal böyleyken kurumun vadesiz mevduatlarda bulunan paralar üzerinden kullanımlar gerçekleştirmesi ve ihtiyaç sahiplerine kredi gibi finansal kaynak sağlaması zordur.

Vadesiz mevduat türüne, aslında banka müşterisi olan herkes sahiptir. Özellikle kurumsal müşterilerin, DTH hesapları da vardır. Gün içinde kurumsal müşterilerin işlevleri de hesaplar üzerinde yoğun şekilde mevcuttur ve para çıkışı ya da girişi olarak gerçekleşir.

Bireysel müşteri olarak baktığımızda, böyle bir hesabınızın olması ve içerisinde bulunan paranızın kullanımını gerçekleştirmeniz ya da biriktirmeniz, kredi notunuzda olumlu etkiler yaratacaktır. (Ek Bilgi: Kredi Notu Nedir?)

Vadeli Mevduat

Banka müşterilerinin vadeli mevduat istemelerindeki amaç paraları üzerinden kazanç sağlamaktır. Birikimler hesaba yatırılır ve bir zaman dilimi belirlenir. Bu zaman dilimi ise tebligatta 1, 3, 6 ve 12 ay ya da fazlası olarak belirlenmiştir. Ama bankalarda günlük vadeli mevduat da yapılmaktadır. Banka ile anlaşmanızda belirlemiş olduğunuz mevduat vadesi üzerinden, faiz oranı ayarlaması yapılır. Vade sonunda, anaparanız ile birlikte faiz gelirinizi de kullanabilirsiniz.

Vadeli mevduata bakıldığında bir yatırım türüdür. Çünkü paranızın ticaretini gerçekleştirirsiniz. Bankaya paranızı kiralar ve karşılığında gelir elde edersiniz. En önemlisi de anaparanızın değişmemesidir. Yatırımcıların bankaları tercih etmesindeki en önemli sebeplerinden biridir. Diğer yatırım piyasalarında bulunan kaybetme riski, vadeli mevduat ürününde bulunmaz.

Vadeli mevduat işlemleri hem bireysel hem ticari müşteriler tarafından yapılabilir. DTH hesaplarında da yapılır fakat faiz oranlarının çok düşük olması, getirilerinin az olmasına sebebiyet verdiği için çok tercih edilen türden değildir. Özellikle küçük döviz bakiyelerinde pek kullanılmaz.

İhbarlı Mevduat

Bankaların kendilerince parayı kullanmak için geliştirdiği yöntemlerinden biridir. Hesaba yatırılan paranın geri çekilmesi durumu oluştuğunda eğer para ihbarlı mevduat hesabında ise 7 gün önceden haber verilmesi gereklidir. Haber verilmemesi ya da geç kalınması durumunda bankanın parayı vermeme gibi bir hakkı doğar.

Kırık Vadeli Mevduat

İşleyiş olarak vadeli mevduattan farkı bir tanedir. O da vadelerinin farklı olması. Vadeli mevduata olan 1,3,6,12 ay veya üstü koşuluna uyum sağlayamayanlar için geliştirilmiştir. Paralarında mevduat sürelerini belirlerken 1 aydan fazla ve 3 aydan az istiyorsa kırık vadeli mevduat hesabında gerçekleştirir. Aynı şekilde diğer vade süreleri için de geçerlidir.

Mevduat Nasıl Kullanılır?

Mevduat Nasıl Kullanılır?Bankacılık hizmetleri sayesinde paranızı saklama, değerlendirme ve biriktirme gibi bir düşünceniz var ise öncelikle işlemlerinizi gerçekleştirmek istediğiniz kuruma gitmelisiniz. Amacınız saklama ve biriktirme ise banka tercihinin çok fazla önemi yoktur. İstediğiniz bankaya yönelebilirsiniz. Fakat değerlendirmek ise burada işin içine faiz oranları girer ve tercih yapmanız önemlidir.

Paranızı en iyi nerede değerlendirebilirim düşüncesiyle, bankaların size sunduğu mevduat faiz oranlarını incelemelisiniz. En yüksek oranı veren banka ile işlemlerinizi yapmanız, paranızın daha iyi değerlenmesini ve kazançlarınızın daha yüksek olmasını sağlar.

Seçtiğiniz bankaya giderek amacınızı belirtir ve hesap açmak istediğinizi söylersiniz. Hesap açılış işlemleriniz, belli prosedürleri yerine getirdikten sonra kullanıma hazır olur. Hesaplarınız üzerinden hangi türden mevduat yapacaksanız, banka ile ona göre anlaşmalar yaparsanız. Paranızı hesaba yatırır ve mevduat işleminizi gerçekleştirmiş olursunuz.

Eğer paranız vadesiz mevduatta bulunuyorsa, her türlü bankacılık işlemi için kullanabilirsiniz. Vadeli mevduattaysa belirlediğiniz süre boyunca kullanım yapamazsınız. Kullanımı gerçekleştirmek istediğinizde ise faiz oranı gelirinden vazgeçmek zorunda kalırsınız ve sadece anaparanız üzerinden işlem yaparsınız.

Bankaların hizmetleri; insanların ihtiyaçları doğrultusunda şekillenir. Mevduat işlemleri, paralarını değerlendirmek isteyen yatırımcı ruhlu kişiler için tasarlanmış bir hizmet türüdür. İnsanların paralarını bankalarda bulundurma isteklerinin başında, güvenli kurum olması gelir. Aslında biriktirdikleri paralarını artırabilecekleri avantajlı birçok yatırım piyasası vardır. Bunlar da tahmin ettiğiniz gibi borsa ve forextir. Fakat bu piyasalara, halkımız tarafından riskli ve kazançsız olarak bakılmaktadır.

Az Miktar Paramı Nasıl Değerlendirebilirim?

Yanlış bir düşünce olsa da bunun sebebi, piyasalarda daha önce bilinçsizce yatırım yapmış ve teminatlarını artırmak yerine kaybetmiş kişilerdir. Piyasaların bu riske sahip olması; paralarını kaybetmeden değerlendirmek isteyen ve riske girmekten kaçınan yatırımcılara, banka yollarını tutturmaktadır.

Banka hizmet türleri arasından en çok kullanılan mevduata bağlama işlemi, kazanç elde etme amacı güder. Böylelikle müşteriler paralarını hem güvenli bir kuruma emanet etmiş hem de değerlenmesini sağlamış olurlar.

Safran Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

$
0
0

Safran, küçük bir miktarı bile çok etkili olan, piyasada yüksek fiyatlarla bulabileceğimiz bir tür baharattır. Aynı isimdeki çiçeğin tomurcuk, yani tepecik kısımları asıl faydalanılan yeridir. Sadece yarım kilogram safran elde etmek için 75 bin çiçeğin, 225 bin tepeciği toplanmalıdır. İşte bu sebeplerle de oldukça az bulunan ve ekonomik değeri yüksek olan bir bitkidir.

Safran yemeklerde sıklıkla kullanılan bir çeşit baharat olarak tanımlanabilir. Ancak bunun yanında bitki çayı olarak da tüketilmektedir. Özellikle kokusu ve yemeklere verdiği tatla ün yapan safran, son zamanlarda bitki çayı olarak da tüketilmeye başlanmıştır. Bitki çayı olarak tüketildiğinde ya da baharat olarak kullanıldığında birçok faydasını görebilirsiniz. Ülkemizde de doğal olarak yetişen safranı, daha çok İran, İspanya ve Fransa’da bulabilirsiniz.

Isırgan Otu Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

Rahimle ilgili etkilerinin tespit edilmesi sebebiyle hamilelere ve emziren bayanlara tavsiye edilmez. Rahimde kanamayı aktifleştirdiği için düşüklere neden olma riski vardır. Ortalama 20 cm’lik bir bitki olmasına rağmen aslında sadece çiçek püskülü işe yarar, faydalı özelliklere sahiptir. Çiçeğin tepeciklerinden elde edilen kısım asıl kullanılan yeridir. Çeşitli ülkelerde yetiştiği için zaferan, saffron, crocus sativus gibi birçok farklı isimle anılmaktadır.

Safran Nedir?

Safran Nedir?Süzengiller familyasından bir bitki türüdür. Bitkinin yaprakları, koyu yeşil renkte ve oldukça uzundur. Çiçekleri ise mor bir renge sahiptir. Tepecik kısımlarından elde edilen toz, renk verici, aromatik bir tada ve kokuya sahiptir. Bu toz safran olarak satılır ve yemeklerde kullanılır.

Safran bitkisi içinde şeker, organik asit, uçucu yağlar ve krosin barındırmaktadır. Safranın en önemli özelliklerinden biri de, baharatlar arasında en pahalı olanlardan biri olmasıdır. Bunun nedeni ise yazımızın giriş kısmında da bahsettiğimiz gibi toplanma ve meydana getirme aşamalarıdır. Çünkü sadece yarım kilogram safran elde etmek için yaklaşık 75 bin çiçeğin tepecik kısımlarının toplanması gerekmektedir. Bu nedenle kilo ile değil de gram ile satılmaktadır.

Ayrıca piyasada gerçek safran olduğunu iddia eden birçok marka veya hiçbir yere bağlı olmadan satış yapan insanlar bulunmaktadır. Bu konuda okurlarımızı özellikle uyarmak isteriz. Güvenilirliğine emin olmadığınız safranları asla almamanıızı tavsiye ederiz. Özellikle de rastgele bir şahıstan alma hatasına sakın düşmeyin. Çünkü fiyatı oldukça yüksek olduğu için aynı renkte başka malzemeleri de safran diye satabiliyorlar.

Oldukça keskin bir kokuya sahip olan safranın tadı da çok etkilidir. Hafif acımsı olan bitki bu nedenle miktar olarak küçük ölçülerde tüketilmelidir. Renk verme özelliği ile de kullanılan safran kendi ağırlığının 100 bin katı büyüklükte suya altın sarısı renk verebilir. Kelimenin kökeni olan Arapça “asfar” (sarı) ise bu özelliğinden gelmektedir.

Safran Nasıl Kullanılır?

Safran Nasıl Kullanılır?Safranı toz halinde yemeklerde kullanabilirsiniz ama çay olarak tüketmeniz de mümkündür. 1 kupa bardağı safran çayı hazırlamak için 6-7 adet kadar safran yeterli olacaktır. Öncelikle suyu kaynatın ve 2 dakika suyun ısınmasını bekleyin. Ardından safranı koyduğunuz bardak içine sıcak suyu ilave edin. Suyun rengi amber rengine yakın bir tonda olacaktır. Bu süre genellikle 5 dakika alır. Safran çayı içine çubuk tarçın kullanabilirsiniz. İlk etapta içmekte zorlansanız da şeker kullanmadan içmeniz faydalıdır.

Safranın Faydaları Nelerdir?

Safranın Faydaları Nelerdir?

Safran genellikle bal ve zerdeçal ile karıştırarak tüketilmektedir. Keskin ve acımsı bir tada sahip olan bitki yüzyıllardır ilaç sektöründe, kozmetik alanda, tekstil ve endüstride kullanılmaktadır. Tarımı oldukça zahmetli olan bitki en değerli baharatlar arasında yer almaktadır. Safranın en çok bilinen faydalarını ise şu şekilde sırayalabiliriz;

  • Safranın hafif derecedeki depresyonlarda etkili olduğu bilinmektedir. Yapılan araştırmalarda safran kullanan hastaların depresyona bağlı çeşitli belirtileri daha kolay atlattığı belirlenmiştir. Ayrıca adet dönemi öncesinde görülen çeşitli psikolojik sıkıntıları hafiflettiği de tespit edilmiştir.
  • İçerisinde niasin, riboflavin, piridoksin (B6 vitamini), C vitamini, potasyum, bakır, kalsiyum, demir, fosfor, çinko ve selenyum gibi hayati öneme sahip olan mineraller vardır.
  • Vücudu rahatlatma ve hastalıklardan koruma özelliği vardır.
  • Hücrelerin canlılığını korumada ve sağlıklı hücre üretiminde etkilidir.
  • Bağırsak hareketlerini düzene sokarak sindirim sistemi üzerinde müthiş etkileri bulunmaktadır. Bu sayede kabızlık sorununun da önüne geçmiş olur.
  • Cildin sağlıklı, parlak ve genç kalmasını sağlamaktadır. Bir bardak süte 2-3 gram safran ile bir çay kaşığı sandal ağacı tozunu karıştırın ve yüzünüze sürün. 20 dk bekledikten sonra yıkayın. İki haftada bir yapacağınız bu maske sayesinde, cildinizde gözle görülür derecede fark olacaktır.
  • Safranın bir diğer faydası da saçlar üzerinedir. Meyan kökü ve süt ile karıştırarak saç diplerine uygulayacağınız karışım sayesinde saç dçkülmelerinin büyük ölçüde önüne geçebilirsiniz.
  • Çalışmalar çok yeterli değildir ama çay olarak tüketilen safranın kalp-damar hastalıklarının tedavisinde geleneksel tedavi yöntemleri olarak uygulandığı bilinmektedir. Safran, antioksidan etkisi göstererek kan basıncın düşürülmesinde etkilidir. İnsanlar üzerinde henüz araştırma yapılmamıştır ama hayvanlarda kolesterol üzerinde etkisine dair bir araştırma mevcuttur ve safranın etkisi tespit edilmiştir.
  • Kanser tedavilerinde sağlıklı hücre gelişimini etkilediği için iyileşmeyi hızlandırıcı etkisi vardır. Bu konu üzerine araştırmalar devam etmektedir ama kesin olarak bir sonuca ulaşılmış değildir. Ancak altını çizmemiz gerekir ki, safranın kanser hastalığı üzerindeki olumlu sonuçları umut vericidir.
  • Safran, araştırmalar dahilinde retinaya olan kan akışının artmasını sağlaması yönüyle bilinmektedir. Retina hasarı, yaşa bağlı makula dejenerasyonu gibi hastalıkların tedavisinde kullanılması uygun bulunmuştur.
  • Afrodizyak etkisi olan safran cinsel gücü artırır.
  • Adet döneminde yaşanan sancıların daha hafif atlatılmasını sğalar. Fakat hamile kadınlarda düşük riski içerdiğinden tüketilmemesi önerilmektedir.
  • Cilt üzerinde görülen sedef hastalığının tedavisi için kullanılmaktadır.
  • Saf ve doğal safranın ağrı dindirici ve iltihap önleyici etkisi bulunmaktadır.
  • İştahı düzenler, bu nedenle obezite tedavisinde kullanılmaktadır.
  • Öksürük, astım ve bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına iyi gelir.

Safranın Yan Etkileri Nelerdir?

Safranın Yan Etkileri Nelerdir?Safranın hem faydaları hem de yan etkileri konusunda yapılan araştırmalar şuan için yetersizdir. Ancak yapılan çalışmalara göre gebelik döneminde tüketilen safran çayının, rahimde kanamalara sebep olduğu gibi bilgiler elde edilmiştir. Bu nedenle hamilelik ve emzirme dönemlerinde tüketilmesi kesinlikle yasaktır. Ayrıca kullandığınız düzenli ilaçlar ve bilinen bir hastalığınız varsa safran çayı tüketmeden önce mutlaka doktorunuza danışmalısınız.

Safrana olan alerji durumu nadiren görülse de dikkate alınması gerekir. Araştırmalara göre özellikle astım hastalarında safran alerjisi olduğu tespit edilmiştir. Küçük miktarlarda tüketmeye başlamalı ve duruma göre ilerlemelisiniz. En ufak bir belirtide mutlaka doktora danışmalısınız.

Mürver Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

Dünya genelinde tüketimi oldukça popüler olan bu bitki, insan sağlığına müthiş faydaları ile bilinmektedir. Ancak kan basıncı sorunu olanlar, kalp-damar hastalıkları olanlar, epilepsi gibi sinir sistemi hastalıkları olanlar doktorlarına danışmadan kullanmamalıdır. Biz yazımızda genel bilgileri verdiğimiz için başka bir hastalığı veya alerjisi olanlar çok dikkatli tüketmelidir. Ayrıca aşırı kullanımı ishal, kusma, mide bulantısı, burun ve dudaklarda uyuşukluk yapabilir.

Biz bu yazımızda sizlere safranın genel özelliklerini, faydalarını ve olası zararlarını anlatmaya çalıştık. Artık aktarlardan safran alırken daha bilinçli ve seçici olabilirsiniz. Az önce de belirttiğimiz gibi pahalı bir ürün olduğu için piyasada sahtelerinin çok fazla olduğu bilinmektedir. Bu nedenle satın alırken güvenilir markaları tercih etmenizi öneririz.

Üzüm Nedir? Çeşitleri, Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

$
0
0

Bilim dünyasında Vitis Vinifera ismi ile bilinen üzüm, hayatın pek çok alanında yer alan lezzetli bir meyvedir. En eski meyvelerden biri olan üzüm, dünya medeniyetlerini temsil eden hemen her sanat eserinde yerini almaktadır. Resimler, şiirler, tiyatrolar ve sinemalarda özellikle Batı ve Akdeniz medeniyetlerinin temel meyvesi kabul edilmektedir. Bu denli köklü bir meyve olması üzümün asırlardır insan hayatına faydalı olmasını sağlamaktadır.

Farklı pek çok alanda kullanılan meyve, her şeyden önce kalp sağlığını olumlu yönde etkilemektedir.  Onlarca metre uzayabilen asma bitkisinin meyvesi olan üzüm, tırmanıcı bir bitkide ortaya çıkar. Bu nedenle yere temas etmemesi,  dallara ya da yapılan çubuklara tutunması önemlidir. Aksi halde çürüyüp çok kolay bir şekilde bozulacaktır.

Hünnap Nedir? Çeşitleri, Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

Farklı türleri ve tatları bulunan üzümün kullanıldığı sahalar da oldukça farklıdır. Şarap yapımından şerbet yapımına, cilt bakımından pekmeze kadar üzüme dair ilgi çekici pek çok alan bulunmaktadır. Üzüm hem yaş hem de kuru haliyle tüketilebilmektedir. Kansızlık sorunu olan kişilere bol bol kuru üzüm yemeleri önerilir. Özellikle kırmızı ve siyah üzümlerin anemiye iyi geldiği bilinmektedir. Şimdi dilerseniz hep birlikte üzümün nasıl bir meyve olduğunu, faydalarını ve özelliklerini hep birlikte öğrenelim.

Üzüm Nedir?

Üzüm Nedir?

Asmagiller familyasına mensup olan üzüm, tırmanıcı ya da sarılan bitkiler grubuna dahil edilmektedir. Metrelerce uzayan asmalardan toplanan üzümler kırmızı, yeşil, sarı ya da siyah renkte olabilmektedir. Yalnızca meyvesi değil yapraklarıyla da mutfaklara misafir olan asma bitkisi, sağlıklı ve şifalı bitkiler arasında kabul edilmektedir.

Yüklü miktarda enerji veren üzüm aynı zamanda kişinin midesinin ve sindirim sisteminin de dinlenmesini sağlamaktadır. Hazımsızlıktan meme kanserine kadar hayatınızın her noktasında üzümden faydalanmanız mümkündür. 15.000 çeşidi bulunan üzümün yalnızca 1200 çeşidi Türkiye’de bulunmaktadır. Her çeşidin kendine özgü tadı ve yetiştiriliş detayı bulunmaktadır.

Üzüm Nasıl Yetiştirilir?

Üzüm Nasıl Yetiştirilir?

Genel olarak iki şekilde yetiştirilen üzüm bağda ve asmada yer almaktadır. Üzümü veren bitkiye asma denildiği gibi aynı zamanda yonca adı da verilmektedir. Bağda yetişen üzümlerin çoğunun kurak iklimlerde ve güney yamaçlarda yetiştirilmesi gerekmektedir. Devamlı yağış alan ya da havanın sık sık nemli olduğu iklimlerde üzüm yetiştirmek oldukça zordur. Havanın keskin soğuk olduğu yerlerde de yetişen üzüm çeşitleri bulunmaktadır fakat tercih edilme sıklığı azdır.

Tohum, daldırma ve aşı teknikleriyle çoğaltılan asmalar; dikimden en az 6 yıl sonra üzüm vermektedirler. Bu nedenle bakım sürecinin dikkatle takip edilmesi önemlidir. En verimli üzüm yetiştirme tekniği aşılamadır. Aşılama ile meyve elde etme süresi biraz daha kısaltılabilmektedir.

Üzüm yetiştirilirken üzüm bağının budanması önemlidir. Budama üzümün verimliliğini çok etkiler. Budamanın kalitesi, yaprak saysı, üzüm sayısı, dallarda oluşan boncuklanma sayısı, kök gelişimi bakımından her niteliğe etki eder. Yılda iki kez budama yapılır. Kış budaması ve yaz budaması olarak adlandırılır.

Üzümün bağının yetiştirilmesi için sulamadan, toprak bakımına, gübrelemeden, budamaya tüm aşamalarının özenle yapılması gerekmektedir. Bağ yetiştiriciliği ile ilgili gerçekten uzun ve ayrıntılı anlatımlı kitaplar, makaleler, tezler hazırlanmıştır. Kolay olmadığı gibi her şeyi usulünce yapmak yüksek kalitede ürünün devamlılığını sağlar.

Üzüm Hangi Topraklarda Yetişir?

Üzüm Nasıl Toprakta Yetişir?

Derin köklü bir bitki olan asma, yumuşak yapılı toprakları tercih etmektedir. Derin toprakların aynı zamanda suyu muhafaza etme özelliği de bulunmalıdır. Kalkerli, killi topraklar verimli üzüm elde etmek isteyen kişilerin kullanabileceği toprak türleridir. Aynı zamanda kireçli topraklarda da üzüm yetiştiriciliği yapılabilmektedir. Türkiye’deki toprak türlerini ve özelliklerini öğrenmek için tıklayın.

Üzüm yetiştiriciliğinde toprak türünün detayından çok toprağı sulama sıklığı ve zararlılardan koruma durumu önemlidir. Sık sık güvelenme, böceklenme, hastalanma riski taşıyan asmalar bu sıkıntılardan herhangi birine denk geldiğinde meyve verememektedir.

Üzüm Çeşitleri Nelerdir?

Üzüm Çeşitleri Nelerdir?

Birbirinden farklı 15.000 civarında üzüm türü olduğu bilinse de halk arasında tercih edilen üzümler belli başlıdır. Rengi ile görenleri kendine hayran bırakan pembe gemre, erkenden olgunlaşan Trakya ilkeren bunlardan yalnızca ikisidir. İhracatı yapılan ve marketlerde sık sık denk gelinen çekirdeksiz asma üzümü, siyah üzüm, beyaz üzüm, kuş üzümü, Yalova üzümü, az meyve veren ancak çok lezzetli olan cardinal da bu türler arasında yerini almaktadır.

Flame seedless, Hamburg misketi ve en sık tüketilen üzüm türlerinden biri saman çekirdeksizi üzümlerin bilinenleri arasındadır. Tüm bunların dışında siyah görüntüsüyle etkileyici Michele Palieri, şerbet gibi tatlı Italia, Razakı ve Macabeau diğer türlerden yalnızca bazılarıdır.

Üzümün Özellikleri Nelerdir?

Üzümün Özellikleri Nelerdir?

Türüne göre değişkenlik gösteren kimi zaman asitli kimi zaman baldan tatlı olan üzümün insan sağlığı açısından oldukça önemli bir yeri vardır. Kanserle savaşta bir numaralı silah olan üzüm aynı zamanda sağlıklı kişinin bağışıklık sistemini de güçlendirmektedir. Yalnızca içinde bulunanlarla değil kabuk ve çekirdekleriyle dahi oldukça besleyici bir meyvedir.

E vitamininden C vitaminine kadar oldukça sağlıklı olan üzümün verimli olabilmesi için hassas bir bakıma ihtiyacı vardır. Üzüm bağı çok dikkatli ve özenli bir şekilde bakıldığında, yaklaşık 6 yıl sonra düzenli bir şekilde meyve verebilmektedir. Bakılmayan ya da ihmal edilen asmaların çoğu zararlıların akınına uğrayarak heba olmaktadır.

Üzümün Faydaları Nelerdir?

Üzümün Faydaları Nelerdir?

Evde kendinizin hazırladığı üzüm suyu ile migren ve sinüzit hastalığından kurtulmanız mümkündür. Haftada 3 kez içilen üzüm suyu, kişinin baş ağrısı sorununa çözüm olabilmektedir. Bunun yanında beyin gelişimi için oldukça önemli bir noktada olan üzüm, Alzheimer hastalığını önleyici içeriğe sahiptir. Böylece bunamayı da geciktirdiği bilinmektedir.

Dut Nedir? Çeşitleri, Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

Böbrek hastalığına şifa olan üzüm ayrıca boşaltım sisteminin de sağlıklı çalışmasını sağlamaktadır. Üzüm suyunun düzenli tüketiminde migren için etkili olduğu düşünülmektedir. Üzümde bulunan glutein ve zeaksantin, üzüm suyu olarak hazırlandığında göz sağlığını korumaktadır.

Üzümün akciğerlerdeki nem düzeyini arttırdığı için astım hastalarına iyi geldiği bilinmektedir. Üzümün içeriğindeki şeker, organik asit ve polyoz maddeleri sayesinde kabızlık için çok etkilidir. Üzüm, içeriğindeki yüksek miktardaki C vitamini ve E vitamini sayesinde cildi nemlendirir. Çekirdekten arındırılarak yüze uygulandığında kırışıklıkları giderir. 

Yeşil üzüm; demir, magnezyum, fosfor ve potasyum gibi minerallerin yanında B1 ve B6 vitaminleri içermektedir. Yeşil üzümden (beyaz üzüm de denilebilir) üzüm hoşafı, üzüm sirkesi yapılarak yararlanılabilmektedir. Siyah üzüm ise yeşil üzümden kan yapıcı özelliği ile ön plana çıkmaktadır.

Yaz aylarında taze halde tüketebildiğimiz siyah üzümü, kış aylarında kuru şekliyle de bol bol yemenizi öneririz. Bunun yanında vücudu serbest radikallerden ve zararlı toksinlerden arındırarak kanser hücreleriyle savaşır, hastalıkların oluşumunu engeller. Uzmanlar hergün bir avuç kuru üzümün (10-15 tane) yenmesini önermektedir.

Düzenli olarak tüketildiğinde az önce saydığımız faydaların haricinde sağlıklı ve parlak bir cilde kavuşmanızı da sağlayacaktır. Üzüm bunlardan başka; göz sağlığına iyi gelir, böbrekleri korur, vücuttaki mikropları öldürür, cildi yumuşatır ve gençleştirir, sağlıklı saçlara ulaşmanızı sağlar, kolesterol hastalarına iyi gelir.

Üzümün Kullanım Alanları Nelerdir?

Üzümün Kullanıldığı Alanlar Nelerdir?

Cildi güneş yanıklarından koruyan üzüm, cilt bakımının olmazsa olmazlarındandır. Yaz aylarında düzenli olarak üzüm tüketenlerin ciltlerinde nem dengesi gibi bir sorun ortaya çıkmayacaktır. Kişinin ihtiyacı olan nemi almasını sağlayan üzüm aynı zamanda genleşmeyi de sağlamaktadır. Bu nedenle düzenli olarak üzüm suyu içilmeli, taze olarak meyve tüketilmelidir. Şarap yapımında kullanılan üzüm bununla beraber sirkede, şırada, pekmez yapımında ve reçellerde de yerini almaktadır. Sıcak yaz aylarında üzüm kompostosu da kullanım alanlarından bir diğeridir.


Beriberi Hastalığı Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

$
0
0

İnsan vücudu hem fiziksel hem de ruhsal anlamda sağlıklı olabilmek için bir takım mineral ve vitaminlere ihtiyaç duyar. Bu vitaminlerin her birinin ayrı bir görevi ve hayati önemi vardır. Çoğunu günlük yediğimiz besinlerden alabiliyoruz. Ancak bazı kişilerde beslenme düzenine veya yaşam koşullarına bağlı olarak vitamin eksikliği görülebiliyor.

Her vitamin ayrı bir işleve sahip olduğu için eksikliğinin yarattığı sorunlar da değişiklik gösteriyor. Biz bu yazımızda sizlere B1 (tiamin) vitamini eksikliğinde ortaya çıkan beriberi hastalığından bahsedeceğiz. B grubu vitaminler suda eriyenler arasında yer almaktadır. Konumuz olan B1 vitamininin fonksiyonu, karbonhidratlardan enerji üretimini sağlamaktır. Üretilen bu enerji beyin ile sinir ve sindirim sistemi için gereklidir.

Grip Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

Genel olarak; kuruyemiş, et, balık, süt ve süt ürünleri, baklagiller, meyve ve sebzeler B1 vitamini içermektedir. Meyve ve sebzeler arasında özellikle; ıspanak, kereviz, erik, domates, patates, elma, nar, kavun, limon, mısır, lahana ve kirazın içerisinde daha çok bulunmaktadır. Günlük beslenme düzenimizde bu saydığımız gıdalara yer verdiğimizde beriberi hastalığının oluşma ihtimalini en aza indirmiş oluruz. Fakat söz konusu vitaminin seviyesi çok düşükse bu kez devreye hekim tarafından önerilen takviye ilaçlarlar girecektir.

Beriberi Hastalığı (B1 Vitamini Eksikliği) Nedir?

Vücutta B1 vitamini (thiamine) eksikliğinde ortaya çıkan hastalığa beriberi adı verilmektedir. Dünya genelinde daha çok Asya ülkelerinde görülen hastalık, doğrudan beslenme düzeni ile ilişkilidir. Beyin, sinir sistemi ve kaslar olmak üzere vücudun her bölgesini etkilemektedir.

1890’lı yıllarda Christiaan Eijkman adındaki bir doktor, kümes hayvanlarına sadece pirinç yedirerek beriberi hastalığına benzer semptomları saptamıştır. Pirinçle beslenmenin azaltılması halinde ise hastalığın belirtilerinin ortadan kalktığını fark etmiştir. Eijkman’ın bu çalışması beriberinin beslenme düzeni ile yakından ilişkisi olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Peki, B1 vitamini vücudumuzda hangi görevleri üstlenir ve ne işe yarar ki eksikliğinde bu tür bir hastalık ortaya çıkmaktadır? B1 vitamini diğer adıyla tiamin; karbonhidrat metabolizmasında rol oynamaktadır. Karbonhidratları parçalayarak vücuda enerji veren glikoza dönüşmesini sağlar. Bu sayede kalp ve merkezi sinir sisteminin enerji ihtiyacı karşılanmış olur. Normal bir insanın günlük alması gereken ortalama B1 vitamini miktarı 1 – 1,5 miligramdır. 

B1 vitamini eksikliği işte bu sebeple sinir sistemi ve kalp hastalıklarına yol açmaktadır. Bu görevinin dışında; kan dolaşımını düzenler, öğrenme ve kavrama kabiliyetini yükseltir, damar sertliğini önler, sigara ve alkolün getirdiği olumsuz etkilere karşı koruyucudur, kan şekerini düzenlemektedir. Bu kadar önemli görevleri olan vitaminin eksikliği de elbette vücutta bir takım hasarların oluşmasına yol açacaktır. Beriberinin kuru, ıslak (yaş) ve infantil olmak üzere üç türü vardır.

Beriberi Hastalığının Nedenleri Nelerdir?

Beriberinin nedeni az önce de bahsettiğimiz gibi B1 vitamini eksikliğidir. Bu vitamin başta sinir sistemi olmak üzere vücudun birçok bölümünde gereklidir. Çok yüksek oranda eksik olması durumunda iştahsızlık, kaslarda güçsüzlük, bulantı, sindirim sistemi sorunları ortaya çıkabilmektedir. Mutlaka tedavi edilmesi gereken hastalık üzerine düşülmez ve eksikliği giderilmezse hayati tehlikesi olan sorunların doğmasına sebep olabilir.

Bunlardan birisi de Wernicke Korsakoff sendromudur. 19. yüzyılda tanımlanan bu hastalık doğrudan tiamin eksikliğine bağlı olmasının yanında, daha çok alkol bağımlılarında görülmektedir. Psikolojik bir sorundur ve çok ciddi hafıza bozuklukları ile seyreder.

Genel olarak B1 vitamini eksikliği görülebilecek kişileri ise şu şekilde sıralayabiliriz; çok sık alkol tüketenler, doğum kontrol hapı kullananlar, yaşlı kişiler, karbonhidrat oranı yüksek olan gıdalarla beslenenler, yoğun stres altında olanlar, obezite, hipertiroidi, AIDS gibi hastalıkları olanlar, diyaliz hastaları, uzun süreli ishal ve idrar söktürücü ilaç kullananlar ile hamile ve emziren kadınlardır. Beriberinin görülme ihtimali saydığımız bu kişilerde daha fazladır.

Beriberi Hastalığının Belirtileri Nelerdir?

Bu hastalığın belirtilerini genel olarak; enerji kaybı, kaslarda zayıflık, iştahsızlık, yorgunluk hissi, depresyon benzeri bunalımlı ruh halleri, kabızlık gibi sindirim sistemi sorunları, kaslarda kramp, bacaklarda uyuşukluk, unutkanlık, kilo kaybı, göz sağlığının bozulması şeklinde sayabiliriz. Fakat bunların haricinde türlerine göre beriberi hastalığının belirtilerini aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz;

Kuru Beriberi Belirtileri

Bu türde daha çok iskelet ve kas sistemi etkilenmektedir. Semptomlarını aşağıdaki gibi saydığımız kuru beriberinin çok şiddetli vakalarında felçlik, bir deri bir kemik kalıncaya kadar aşırı zayıflama ve yataktan çıkamayacak kadar halsiz olma durumları oluşur. Kuru beriberinin belirtileri genel olarak şu şekildedir;

  • Ellerde ve ayaklarda karıncalanma benzeri uyuşukluk
  • Konuşma güçlüğü
  • Unutkanlık ve zihin karışıklığı
  • Tendon reflekslerde zayıflık
  • Alt bacaklarda güçsüzlük ve kas becerilerinde zayıflık
  • Kusma
  • İstemsiz göz hareketleri

Yaş Beriberi Belirtileri

Islak beriberide semptomlar daha çok kalp-damar sistemi üzerinde görülür. Kalbin vücuda yeteri miktarda kan pompalayamaması sonucu ortaya çıkan yaş beriberi belirtileri şunlardır;

  • Nefes darlığı
  • Kalp atış hızında artış
  • Damar genişlemesi
  • Kalp yetmezliği
  • Alt bacaklarda ödem
  • Paroksismal noktürnal dispne

İnfantil Beriberi Belirtileri

Anne sütü ile beslenen bebeklerde görülür. Eğer annede B1 vitamini eksikliği varsa bu durum bebeğe de yansıyacaktır. Bebek genel olarak huzursuzdur ve gelişim bozuklukları görülür. Belirtileri ise şu şekildedir;

  • Kusma
  • Kilo kaybı
  • Ödem
  • Asabiyet hali
  • Huzursuzluk
  • İshal
  • Ses kısıklığı ve boğukluk
  • Ciltte solgunluk
  • Kalp ve damar sisteminde bozukluk.

Beriberi Hastalığı Nasıl Önlenir?

Bir hastalığın oluşma ihtimalini en aza indirmek için ona sebep olan etkenlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Konumuz olan hastalık B1 vitamini eksikliğinden kaynaklandığı için yapılacak tek şey vücuttaki yokluğunu geri doldurmak olmalıdır. Çünkü insan vücudundaki tüm vitamin ve mineraller muhteşem bir sistemin parçaları halinde işlemektedir. Ne azı ne de fazlası iyi değildir.

Eksikliğinde nasıl ki bu tür sağlık sorunları ortaya çıkıyorsa, çok fazla olması halinde de başka hastalıklar doğabilir. Bu nedenle belirli periyotlarla kan tahlili yaptırmalı ve vücudumuzdaki değerlerin ne durumda olduğunu öğrenmeliyiz. Eğer tiamin yani B1 vitamini yok denecek kadar az ise doktorunuz gerekli takviye ilaçları vererek bu eksikliğin ortadan kalkmasını sağlayacaktır.

Pnömokonyoz Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

Ancak asıl önemli olan beslenme şeklidir. Yazımızın başında hastalığı tanımlarken anlattığımız gibi, beriberi doğrudan beslenme ile ilişkilidir. Bu nedenle B1 vitamini yönünden zengin olan besinleri tüketerek bu hastalığın önüne geçebilirsiniz.

B1 Vitamini Hangi Besinlerde Bulunur?

Suda eriyen bir vitamin olan B1 sağlıklı bir ruh hali ve fiziksel gelişim için beslenme programımızda mutlaka bulunmalıdır. Özellikle çok fazla alkol alanlar ile karbonhidrat oranı yüksek gıdalarla beslenenler B1 takviyesi yaparak olası hastalıkların önüne geçmelidir. Günlük alınması gereken B1 vitamini yaş gruplarına göre şu şekildedir;

  • 0 – 6 ay: 0,2 miligram
  • 7 ay – 1 yıl: 0,3 miligram
  • 1 – 3 yaş: 0,5 miligram
  • 4 – 8 yaş: 0,6 miligram
  • 9 – 13 yaş: 0,9 miligram
  • 14 – 18 yaş (erkek): 1,2 miligram
  • 14 – 18 yaş (kız): 1 miligram
  • 19 yaş ve üzeri (erkek): 1,2 miligram
  • 19 yaş ve üzeri (kadın): 1,1 miligram
  • Hamile ve emziren kadınlar: 1,4 miligram.

B1 vitamini vücudumuzun başlıca enerji kaynaklarından biridir. Sinirlerin çevresinde miyelin kılıflarının sağlıklı gelişimi için düzenli olarak alınması gerekmektedir. Eksikliği ise yukarıda da bahsettiğimiz gibi sinirlerin hasarına ve hatta ölümüne yol açabilmektedir. Peki, B1 vitamini hangi yiyeceklerde bulunur?

  • Süt ve süt ürünleri
  • Meyve ve sebzeler (bezelye, fasulye, kuşkonmaz, patates, marul, ıspanak, domates, ananas, Brüksel lahanası, patlıcan)
  • Tahıllar (çavdar, buğday tohumu, tam tahıllı gevrekler)
  • Et ve balıklar
  • Kuruyemişler (ayçiçeği çekirdeği, badem, ceviz, kaju, fındık).

Bu vitaminin eksikliği gibi fazlalığı da ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. B1 vitamini fazlalığında; baş dönmesi, tansiyon düşüklüğü, kas gevşekliği oluşabilir. Bu nedenle günlük ideal ölçünün çok da dışına çıkmamak gerekmektedir. Peki günlük almamız gereken B1 vitamini miktarını nasıl ayarlayacağız? Bunun için de sizlere aşağıdaki listeyi sunmak istiyoruz. Bazı besinlerin içerdiği B1 vitamini miktarını paylaştığımız liste sayesinde kendi programınızı çıkarabilirsiniz;

  • 100 gram somon; 19 miligram
  • 100 gram tuna; 16 miligram
  • 100 gram uskumru; 9 miligram
  • 100 gram alabalık; 0,43 miligram
  • 100 gram Antep fıstığı; 13 miligram
  • 100 gram fındık; 0,71 miligram
  • 100 gram kaju; 7 miligram
  • 100 gram kabak çekirdeği; 5 miligram
  • 100 gram ayçiçeği; 1,48 miligram
  • 100 gram buğday ekmeği; 0,47 miligram
  • 100 gram bezelye; 0,28 miligram
  • 100 gram pişmiş kuşkonmaz; 0,16 miligram
  • 100 gram fasulye; 0,24 miligram B1 vitamini içermektedir.

Beriberi Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?

Beriberinin tedavisinde genellikle takviye vitaminler verilir. Eğer vücuttaki oranı çok düşükse ağızdan enjekte yoluyla tiamin verilmektedir. Genellikle tam iyileşme görülür fakat bu tedavinin sonrasında da hastanın çok dikkat etmesi gerekmektedir. Hastalığın belirtilerinin yeniden ortaya çıkmaması için yukarıda saydığımız gibi B1 vitamini yönünden zengin yiyeceklerle beslenilmelidir. Özellikle tam tahıllı gıdalar önemli bir tiamin kaynağıdır.

Soğan Nedir? Çeşitleri, Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

$
0
0

Soğan, birkaç çeşidi bulunan, sağlık açısından çok fazla faydası olan ve yemeklerimizin vazgeçilmezi bir sebzedir. Hemen her yemekte soğana ihtiyaç duyulur. Enfeksiyon hastalıklarına karşı koruyucu olduğu bilindiğinden, bu tür sağlık sorunlarında da tedaviye destek amacıyla kullanılmaktadır. Kokusu her ne kadar biraz rahatsız edici olsa da sağladığı şifalar göz önünde bulundurulduğunda mutlaka tüketilmesi gereken sebzeler arasında ilk sıralarda yer almalıdır.

Besin değeri yüksek olan soğanın tüketimi gerek ülkemizde gerekse dünyada fazlacadır. Ülkemizde sonbahar mevsiminde hasat sonrasında kışa hazırlık olması bakımından soğan stoku yapılır. Hazırlanan hemen her yemekte kullanılan soğan, yemeğe lezzet katmaktadır. Yemeklerde kullanılan soğanın saymakla bitmeyecek kadar çok faydası vardır. Yemeklerde kullanmak dışında soğan ile çeşitli kürler, maskeler yapılabilir. Soğanın özellikle kadınlarda sıkça görülen polikistik over sendromunda faydalı olduğu düşünülmektedir.

Üzüm Nedir? Çeşitleri, Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

Faydaları saymakla bitmeyecek soğanın bilinen çok sayıda çeşidi de bulunmaktadır. Faydası çok diye bolca soğan tüketmenin bazı sakıncaları olabilir. Özellikle mide hastalarında soğan tüketimi ciddi rahatsızlıklar verebilmektedir. Özellikle soğan kürü uygulayacak olanların mide hassasiyeti konusunda dikkatli olması gerekmektedir. Soğanın bir dönem Zambakgiller familyasından olduğunu iddia eden botanikçiler olmuştur. Soğanın familya olarak gerçekte Zambakgillere ait olmadığı 1976 yılında net olarak belirlenmiş ve Soğangiller familyasından kabul edilmiştir.

Soğan Nedir?

Soğangiller familyasından olup Allium cinsine dahil olan tüm bitkilere genel olarak soğan adı verilmektedir. Soğan kelimesi Allium cepa türünü tabir etmek için daha çok kullanılmaktadır. Dilimize göre bu tabir bahçe soğanına karşılık gelmektedir. Soğanın hem yumrusu hem yeşil yaprakları yemeklere tat vermek amacıyla kullanılmaktadır. Bazı botanikçiler Zambakgiller ailesinde değerlendirmektedir. Hem yumrusu hem de yaprakları kullanılmaktadır.

Soğanın Özellikleri Nelerdir?

Soğan içeriğinde pektin, insülin ve C vitamini bulunduran bir sebzedir. Kokusunun ağır, kötü ve yakıcı özelliği olduğu bilinmektedir. Soğan ile sık anılan bir diğer özellik de tıpkı sarımsak gibi kükürtlü sebzelerden olmasıdır. En sık üretileni ve görüleni beyaz soğandır ve bunu kırmızı soğan ile arpacık soğan takip eder.

Arpacık soğan yaklaşık olarak erik büyüklüğündedir ama kırmızı ve beyaz soğan çeşitli boyutlarda olabilir. Soğan yapısı gereği sıcak ve nemli ortamda kolayca çürüyebilir. Bu nedenle serin bir mekanda ve suyla temas etmeden, kuru bir şekilde muhafaza edilmelidir.

Soğan Çeşitleri Nelerdir?

Halk arasında tüketilen soğanlar arasında birkaç çeşit bulunmaktadır. Taze (yeşil), arpacık, kırmızı, mor, beyaz ve kuru soğan olarak ayrılan bu çeşitleri farklı yemeklerde kullanılır. Taze veya yeşil soğan daha çok salatalarda kullanılırken arpacık soğan kebap türü yemeklerde, yahnide veya etsiz zeytinyağlı yemeklerde kullanılmaktadır. Diğer çeşitleri ise genel olarak tüm yemeklerde kullanılmaktadır.

Kırmızı veya mor denilen soğan türü daha çok piyazlarda kullanılır ve sofralarda çiğ olarak bolca tüketilmektedir. Soğanın ayrıca tohum çeşitleri bulunmaktadır. Banko soğan, valenciana soğan, keş soğan, fito delfos, pan 88 soğan, swale f1 soğan, bereket ve songur soğan bilinen tohum çeşitlerindedir. Saydığımız bu isimler ana çeşitlerinin piyasada bulabileceğiniz isimleridir. Bunların özellikleri ise kısaca şu şekildedir;

  • Banko Soğan; Ocak, Şubat ve Mart aylarında ekilmektedir. Kabukları bakırımsı kahve renktedir. 120 – 150 gün arasında olgunlaşma süresi vardır. Dekara 10 ton kadar veren bu tür ülkemizde sıklıkla yetiştirilmektedir.
  • Keş Soğan; Uzun gün yani yazlık yetiştiriciliğe uygundur. Kahverenginde olan bu çeşit etli ve iri olmaktadır.
  • Valanciana Soğan; Ortalama 2 – 3 ay arasında olgunlaşmaktadır. İlkbahar veya sonbahar aylarında ekilen bu türün kabukları da kahvedir ve meyvesi yuvarlak olmaktadır. Güçlü bir kök yapısı olduğu için kurak iklimlerde de yetişebilmektedir.
  • Tan 88 Soğan; Yüksek verimlidir ve depolama koşullarına uygundur. Uzun gün koşullarında yetişmeye elverişli olan bu türün meyvesi beyaz renktedir.
  • Aki Soğan; Ekimi ilkbaharda, hasadı sonbaharda yapılmaktadır. Kısa gün soğan türüdür. Yuvarlağa yakın şekli vardır ve 4 – 6 ay arasında depolanabilmektedir.
  • Bereket Soğan; Uzun gün soğan çeşididir, ülkemizde çok verimli bir şekilde yetişmektedir. Şekli yuvarlağa yakındır ve 2 ay ile 4 ay arasında depolanabilmektedir.
  • Songur Soğan; Yuvarlağa yakın bir şekli olan bu tür kısa gün soğanıdır. Açık kahverengindedir ve 2 – 4 ay arasında depolanma ömrü vardır.

Soğanın Faydaları Nelerdir?

Yağ yakıcı özelliği sayesinde bölgesel zayıflama konusunda etkili olduğu bilinen soğan ayrıca iştah kesicidir. Damarlardaki yağ birikintilerini temizleme özelliği dolayısıyla damarların temizlenmesi için tüketimi önerilir. Soğanı kafi miktarda tüketen kişilerde cilt çatlağı, yaşlılık belirtileri, selülit gibi sorunlar daha az görülmektedir. Soğanın ayrıca idrar ve ödem söktürücü etkisi bulunmaktadır. En eski çıban tedavi yöntemlerinde soğan kullanılmıştır.

Soğanın içeriğinde doğal antibiyotik kabul edilebilecek maddeler bulunduğundan astım, bronşit, soğuk algınlığı gibi rahatsızlıkları iyileştirici etkisi olan bir sebze olarak kabul edilebilir. Soğanın diyabet, öksürük, yüksek tansiyon, damar sertliği gibi hastalıkların tedavisinde destek olarak kullanıldığı bilinmektedir. Soğanın faydalı taraflarından yararlanabilmek için yemeklerde fazla kavurmadan kullanmak, salatalarda çiğ olarak tüketmek en doğrusudur. Özellikle kuru soğanın faydaları şunlardır;

  • Yüksek ateş halinde ateşi düşürme özelliği vardır.
  • Grip, nezle ve soğuk algınlığı gibi hastalıklara iyi gelir.
  • Antiseptik, antibakteriyel ve antimikrobiyaldir. Bu sayede enfeksiyon oluşma ihtimalini düşürür, vücutta bir iltihap varsa bunun geçme hızını artırır.
  • Burnunuz kanadığında çok hafif soğan koklarsanız kanamanın durmasını sağlayabilirsiniz.
  • Uykusuzluğa ve geceleri çok sık uyanma soruna iyi gelir. Bunun için eğer yemeklerde çok fazla tüketmiyorsanız, her gün küçük de olsa bir adet soğan yemeyi alışkanlık haline getirmelisiniz.
  • Bağırsaktaki gaz ve sancı sorunlarına iyi gelerek, sindirim sistemi sorunlarının önüne geçer.
  • Kemik erimesi riskini azaltır.
  • Cilt yanıklarına, böcek sokmalarına iyi gelir. Özellikle arı sokmalarında bir miktar soğan sürdüğünüzde şişmenin ve zararın boyutunu azaltabilirsiniz. Tabi sadece soğan sürerek bırakmamalı, mutlaka doktora görünmelisiniz.
  • Yaz akşamlarında çok sık gördüğümüz sivrisinek benzeri haşerelerden de soğan sayesinde kurtulabilirsiniz. Bunun için bir adet soğanı keserek odanızın herhangi bir yerine koymanız yeterli olacaktır
  • Soğan çok önemli bir kanser önleyicidir. Özellikle gırtlak ve kolon kanseri ile beyin tümörlerinin oluşumunda, çok etkin bir önleyicidir.
  • Sağlam bir sinit sistemine ulaşmanızı sağlar.
  • Hafızayı kuvvetlendirerek, alzheimer benzeri beyin hastalıklarının oluşma ihtimalini düşürür.
  • Kuru soğan demir, fosfor, potasyum ve kalsiyum gibi mineraller açısından zengin bir içeriğe sahiptir. Bu nedenle oluşabilecek birçok hastalığa karşı vücudun savunma mekanizmasını geliştirir.
  • Sağlıklı saçlara ulaşmanızı sağlar. Düzenli olarak tüketildiğinde saç dökülmesini büyük oranda azalttığı tespit edilmiştir.
  • Depresyon benzeri bunalımlı ruh hallerine ve anksiyeteye iyi gelir.
  • Menopoz etkilerini azaltır.
  • Kalp hastalıklarına karşı koruma sağlar.
  • Özellikle erkeklerde cinsel gücü artırır.
  • Kan şekerini dengeler.
  • Göz sağlığını korur.

Soğanın Zararları Nelerdir?

Soğan doğru miktarda ve doğru pişirme yöntemiyle tüketildiğinde faydalı bir besin olmasına karşın aşırı tüketildiğinde çeşitli zararlar doğurabilir. Özellikle hemoroid (basur) ve midede yanma, gaz gibi şikayetleri olanların soğandan uzak durmasında yarar var.

Safran Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

Kükürt bileşenleri barındıran soğanın çok sık tüketilmesi halinde zehirlenme gibi ciddi durumlar da ortaya çıkabilmektedir. Uyuşturucu etkisi yaratabilen kükürtdioksit dozu günlük 35 mg seviyesini geçmemelidir. Soğanı yemeklerin içinde günde 1-2 adeti geçmeyecek şekilde tüketmek makbuldür.

En sık duyulan şikayet ise midede yanma hissi oluşturmasıdır. Soğanı çok fazla veya aç karnına yediğiniz zaman midenizde ciddi bir yanma hissi oluşacaktır. Özellikle ülser gibi sorunu olanlar bu konuda biraz daha dikkatli olmalıdırlar.

Kredi Kullanırken Nelere Dikkat Etmeliyim?

$
0
0

Kredi çekmek, en kısa tanımıyla bankaya borçlanmanız demektir. İhtiyaç anında bankanın size belli koşullara göre verdiği bu krediler, ödeme planına göre düzenli bir şekilde ödenecektir. Birçok kişi bu noktada durumu yanlış anlayabilmektedir. Yani bu paranın borç olduğunu unutabilir ve ödemesi gereken miktarı geciktirebilir. Tüm bu durumlar, bir sonraki ihtiyaçlarınız için eksi olarak kaydedilmektedir.

Kredi çekerken dikkat etmeniz gerekenlere iki yönden bakmak daha iyi olacaktır. Çünkü hem kendi hem de banka tarafından dikkat etmeniz gereken konular vardır. Günümüzde kredi çekmek çok kolaydır; ama işin derinine inip bilinçli bir şekilde bu işi yapmak istediğinizde konular fazlasıyla karmaşık bir hal almaktadır. Bu nedenle iki kısımda inceleme yapmanız, kredi sonrası ödeme işinizi kolaylaştıracaktır.

Kredi Nedir? Kredi Çeşitleri ve Araçları Nelerdir?

Daha önce hiç kredi çekmeyen biriyseniz etrafınızdaki kişilerin görüşlerini almak yerine önce kendi bütçe planınızı yapmanızı tavsiye ederiz. İhtiyacınız olan paranın miktarı ve ödeyebileceğiniz tutar bellidir. Bankaya kredi başvurusunda yaparken, kendi bütçenizi de göz önünde bulundurmanız son derece önemlidir. Eğer planlı bir şekilde hareket ederseniz de hiçbir sorunla karşılaşmadan kredinizi çekip, geri ödemesini yapabilirsiniz.

Kredi Öncesinde Bütçenizi Ayarlayın

Kredi Öncesinde Bütçenizi Ayarlayınİnsanlar nakit ihtiyacı duyduğu dönemlerde, bankaların yolunu tutarak kredi desteği konusunda yardım isterler. Bankalar da gerekli araştırmalarını ve değerlendirmelerini yaparak, kredi verip veremeyecekleri konusunda sizi bilgilendirir. Eğer kredi kullanım durumunuz uygunsa işlemlerinize başlanır ve prosedürler yerine getirildikten sonra ihtiyacınız olan nakit hesabınıza geçer. Bakıldığında çok kolay işlemdir. Fakat önemli noktaları vardır. Bu noktalar hakkında bilgi sahibi olmanız ve bilinçli olarak kredi kullanmanız sizin için yararlıdır.

Eminim birçoğumuz ev veya araba almak için kredi çekmiştir. Kimilerimiz bu yaptığından pişmanlık duymuştur. Kimilerimiz ise bilinçli bir şekilde bu aşamayı geçirdiği için hiçbir sorun yaşamamıştır. Bankalara karşı sorumsuzca hareket etmek, kişisel finans konusunda yapacağınız en büyük hatadır. Bu noktada da krediler ve kredi kartları en önemli kriterlerdir.

Kredi Yanında Verilen Farklı Ürünleri Öğrenin

Kredi Yanında Verilen Farklı Ürünleri ÖğreninBanka size krediyi kesinlikle hayrına vermez. Belli koşulları sağlamanız istenir. İşte bu koşullar karşısında bilinçli olmanız ve dikkat etmeniz gerekmektedir. Çünkü bazı bankalar size çok fazla açıklama yapmadan, kredi işlemlerinizin yanında farklı ürünleri de hizmetinize sunabilmektedir. Sizin bunlardan haberiniz olmayabilir ve çok hoşnut kalmayabilirsiniz. Bu gibi durumlar karşısında dikkatli olmalı ve size en iyi hizmeti sunan banka ile kredi kullanım anlaşmanızı yapmalısınız.

Kredi Rakamınızı ve Vadenizi Belirleyin

Kredi Rakamınızı ve Vadenizi Belirleyinİhtiyacınız karşısında son çareniz kredi kullanımı ise öncelikle miktara karar vermelisiniz. Kullanımı sonunda sizi ödeme konusunda zora sokmayacak rakam olması önemlidir. Çünkü ödeyemeyeceğiniz bir durum olduğunda, bankalar tarafından kara listeye alınırsınız ve bir sonraki ihtiyacınızda olumsuz yanıt alırsınız.

İleriyi de düşünerek temel masraflarınızı düştükten sonra krediniz için ayıracağınız rakamı belirleyin. Sonra ihtiyacınız olan tutarın vade ayarlamasını gerçekleştirin.

Kredi Kullanım Durumunuzu Kontrol Edin

Kredi Kullanım Durumunuzu Kontrol EdinBankaların size kredi verip veremeyeceğini bankaya başvurmadan önce araştırın. Bu biraz bankadan bankaya göre değişse de genel anlamda kredi notunuzu öğrenerek fikir sahibi olabilirsiniz. Eğer bankaya gidip başvurunuzu yapar ve karşılığında red cevabı alırsanız, diğer bankalarda da işiniz zorlaşır.

Böyle bir durumla karşılaşmamak için öncesinden kendi değerlendirmenizi yapmanız ve sonucunda bankaya başvurmanız daha doğru olur. Günümüzde bu değerlendirmeleri yapabileceğiniz birçok seçenek mevcuttur.

Piyasa Araştırması Yapın

Piyasa Araştırması YapınPiyasa araştırmasından kastımız tabi ki bankalar. Tek bir bankaya bağlı kalarak kredi kullanım talebini oluşturmanız, diğer bankalarda bulunan fırsatları kaçırmanıza neden olabilir. Bu yüzden imkânınız varsa ki bu durum günümüzde hiç zor değildir, tüm bankaları değerlendirmeniz içerisine alın.

Bankaların internet sitelerinden bu konuda yardım alabilirsiniz. İlk olarak bakmanız gereken ise faiz oranları ve vade seçenekleridir. Faiz oranı en düşük olan bankayı seçerek, vadesi de size uygun ise kredi kullanımınızı oradan gerçekleştirmeniz mantıklıdır.

Faiz Oranı ve Toplam Maliyet Oranını Kontrol Edin

Faiz Oranı ve Toplam Maliyet Oranını Kontrol EdinBankların faiz oranları ile birlikte mutlaka toplam maliyet oranını da inceleyin. Toplam maliyet ile söylemek istediğimiz diğer alınan komisyon ve ücretlerdir. Faiz oranı, sizin krediniz üzerinden ek olarak ödemeniz gereken tutarın hesaplanmasında kullanılır. Bu duruma faiz ödemesi denir.

Ama kredi geri ödemesinde sadece faiz yoktur. Bunun yanında farklı masraflar ve ücretler vardır. Bunlar konusunda da dikkat etmeniz ve hesaplamalarınıza bu durumları da eklemeniz gereklidir. Bu sebeple sadece aylık faiz oranı bazında bakmamanız, maliyetlerle birlikte yıllık orana da bakmanız önemlidir.

Kredi Masrafları Konusunda Bilgi İsteyin

Kredi Masrafları Konusunda Bilgi İsteyinKredi kullanırken ödemek zorunda kaldığınız masrafları bilmek sizin hakkınızdır. Kredi çeşitlerine göre değişiklik gösteren bu masraflarda genelde komisyon, dosya masrafı ve sigorta primleri mevcuttur. Bunların ödemeleri ve ne için olacağı hakkında bilgi istemeniz ve gerekliliklerini sorgulamanız önemlidir. Gerekli olmadığı takdirde sizin isteğiniz doğrultusunda çıkartılmalıdır. Bu yüzden kredi kullanımınızda ödeyeceğiniz ek masraflar hakkında bilgi istemelisiniz.

Sözleşmenizi Mutlaka Okuyun

Sözleşmenizi Mutlaka OkuyunToplumumuzda en yaygın durum kredi kullanım sözleşmelerinin okunmadan imzalanmasıdır. Bunu yapmayın! Neye imza attığınızı, sizi hangi taahhütlerin altına soktuğu konusunda bilginiz olsun. Belki sizin için çok mümkün olmayan şartlar mevcuttur. Fakat siz bunu okumadan imzalarsanız, sonrasında gerçekleştirmek zorunda kalırsınız.

Bunun yanında kredi sözleşmelerini imzalarken, farklı ürünler için de imzalar alınabilmektedir. Müşterilerin en yaygın şikâyeti bu konu üzerinedir. Kredi için sözleşme imzalarken, kredi kartı, banka hesabı, banka kartı gibi hizmetlere de imza attırılabilir. Bu yüzden neyi imzaladığınıza dikkat etmenizde fayda vardır.

Doğru Kredi Kartı Kullanımı Nasıl Olmalıdır?

Elinizde Bulunan Kredi Belgelerini Saklayın

Elinizde Bulunan Kredi Belgelerini SaklayınKredi kullanımınız gerçekleştikten sonra size verilen evrakları, ödemeniz bittiğine dair bankadan yazı alana kadar mutlaka saklayın. Herhangi bir sorunla karşılaştığınızda, elinizde bulunan belgeler ile çözebilirsiniz. Ayrıca bankanın size ödeme planı ve kredi sözleşmenizin bir örneğini vermesi gerektiğini unutmayın.

Bunları bankalar size vermediği takdirde talep edin. Son olarak her şey bankacının size anlattığı gibi mi gerçekleşmiş kontrollerinizi yapınız. Bir eksiklik ya da farklılık varsa bunu bankacınızla paylaşarak düzeltilmesini isteyin.

Forex Piyasasında Aracı Kurum Seçimi Nasıl Yapılır?

$
0
0

Forex piyasası birçok özelliği ile birikimlerini değerlendirmek isteyen kişilere fırsatlar sunmaktadır. Gerek piyasa yapısı gerek işlem özellikleri sayesinde az veya çok olması fark etmeksizin birikiminizi kazançlı şekillerde değerlendirebilirsiniz. Elbette bu noktada önemli olan bazı kriterler bulunmaktadır. Bu kriterler arasında en önemlilerini; forex bilgisine sahip olmak ve doğru aracı kurumu seçmek şeklinde sıralayabiliriz.

Forex piyasasında doğru aracı kurumla işlemlerinizi gerçekleştirmeniz, birçok yönden önemlidir. Her şeyden önemlisi de hiçbir sorun yaşamadan istediğiniz pozisyonu oluşturabilmenizdir. Doğru aracı kurum diye kast edilen ise teknik altyapıdan alanında uzman personele kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Sizler bu seçimi yapabilmek için de sürekli araştırma yapmalı, kurumların sundukları olanakları incelemeli ve kullanıcı yorumlarına göz atmalısınız.

Forex Piyasasına Girmek için Ne Yapmak Gerekir?

Birikimlerinizi değerlendirirken sizi piyasaya bağlama görevini üstlenen aracı kurumu seçme konusunda aceleci davranmamalısınız. Aynı zamanda başkalarının etkisinde kalmadan bu seçimi yapabilmelisiniz. SPK’dan gerekli bilgileri edinerek ve şirket hakkında çıkan haberlere göz atarak belli bir aşama kaydedebilirsiniz. Kullanıcı yorumlarına göz atarken, rekabet nedeniyle kötüleme amaçlı yapılanlarla da karşılaşacağınızı unutmamalısınız.

Aracı Kurum Nedir?

Aracı Kurum Nedir?Sermaye piyasalarında işlem yapabilmek için bulunan ve Sermaye Piyasası Kurulu’nca yetki verilmiş kurumlardır. Bu kurumların standartları da Bankalar Kanunu’na bağlı biçimde gerçekleşir. Ülkemizde yerli ve yabancı olmak üzere birçok aracı kurum görev alır. Bu kurumlar arasında seçim yapmak, forex piyasasında işlem gerçekleştirirken çok önemlidir.

Olaya sadece platformu kullanmak olarak bakarsanız hata yapmış olursunuz. Bunun yanında size daha birçok faydası ya da zararı olabilir. Bu yüzden seçiminizi gerçekleştirirken, birçok konu açısından değerlendirmeli ve kararınızı öyle vermelisiniz.

Forexin avantajlarını kullanarak yatırım yapmak isteyen kişiler için piyasada kazançlı olmanın yolu bazı gerekliliklerin yerine getirilmesiyle mümkündür. İşlemlerinizi gerçekleştirirken eğitimlerin ve araştırmaların önemi olduğu kadar, anlaşacağınız aracı kurumların da önemi vardır.

Aracıların forex piyasasındaki görevi borsaya göre daha farklıdır. Borsada işlemleriniz sizin emirleriniz doğrultusunda kurumlar tarafından gerçekleştirilirken, forexte bağlantılarınızı kullanırsınız. Fakat sadece bununla kalmamaktadır. Aracı kurumlar ile anlaşma yapmadığınız takdirde, piyasada işlem yapmanız imkânsızdır. Bu sebeple aracı kurum seçimleri önemlidir ve bazı durumlara dikkat etmek gerekir.

Alım ve satım işlemlerinizi yaparken, aracı kurumunuza güven duymanız konuların en başında gelir. Ayrıca sadece finansal piyasalarda alım ve satım işlemleri için bulunmazlar. Hisse senetlerinin halka arzı, türev araçların alım ve satım işlemleri, yatırım danışmanlığı, portföy işletmeciliği veya yöneticiliği diğer görevlerindendir. Forex ile hisse senedi alım-satım işlemleri hakkında detaylı bilgi almak için buraya bakabilirsiniz.

Aracı Kurum Seçerken Nelere Dikkat Etmeli?

Aracı Kurum Seçerken Nelere Dikkat Etmeli?Forex piyasasında işlemlerinizin doğru gerçekleştiğinden emin olmak için anlaşma yaptığınız aracı kurumun, sizin düşüncelerinizle ve işlem stratejilerinizle uyum göstermesi önemlidir. Bu sebeple çalışacağınız aracı kurum hakkında araştırmalara girmeli ve size uygun olup olmadığı hakkında bilgi sahibi olmalısınız. Bu sebeple kurumunuzu seçerken dikkat etmeniz gereken noktaları aşağıda başlıklar şeklinde sıralayacağım.

Sahip Olduğu Belgeler

Kurum seçiminizde ilk bakmanız gereken faktördür. Öncelikli olarak SPK tarafından bir yetki belgesi verilmiş mi kontrol etmeli ve sorgulatmalısınız. Çünkü SPK yetki belgesi olmayan aracı kurumlar, güvenli bağlantılara sahip değillerdir. SPK’nın yetersiz ve eksik gördüğü bir kurumla çalışmak, sizin dezavantajınızdır.

Teminatlarınız güvende değildir ve işlemlerinizin düzgün gerçekleştiğinden emin olamazsınız. Bu yüzden kuruma bu belgeyi sormalı ve belge numarasını alarak sorgulatmalısınız. Ya da SPK’nın internet sitesi üzerinden kontrol edebilirsiniz. Bunun yanında aracı kurumlar kendilerini geliştirmek amacıyla farklı belgeler de almaktadır. Bu belgelerin kontrolünü sağlamanız sizin faydanızadır.

Deneyimler

Aracı kurumun faaliyetlerini ne kadar süredir gerçekleştirdiği, forex işlemleri konusundaki deneyimlerini araştırmakta fayda vardır. Kurumun piyasa içerisindeki itibarı ve bilinirliliği de önemlidir. Katıldığı projeler, aldığı ödüller, sponsorlukları gibi konulara önem vermeli ve kontrolünü gerçekleştirmelisiniz.

Ücretler

Aracı kurumlar forex piyasasında, borsada olduğu gibi işlem başına ücret almazlar. Burada aracı kurum kendi komisyonunu, alım – satım farklarından bir kısmını alarak gerçekleştirir. Kısacası spread ücretine tabi olursunuz. Seçiminizi yaparken bu ücret oranının en düşüğünü size sunanı tercih etmeniz, sizin açınızdan daha iyidir.

Platformu Kullanabileceğiniz Yerler

Biliyorsunuz ki forex piyasasında yapacağınız işlemlerde takip çok önemlidir. Araştırdığınız kurumun platformu sadece bilgisayara kuruluyorsa sizin için dezavantajlı bir durumdur. Çünkü sürekli evde olmayabilir ya da bilgisayarınızın başında bulunmayabilirsiniz. Böyle durumlarda takip edemez ve işlemlerinizde olumsuz sonuçlarla karşılaşabilirsiniz.

Durum böyle olunca aracı kurumunuzun platformunu nerelere kurdurabileceği de önemlidir. Mesela; neredeyse herkesin cebinde akıllı bir cep telefonu var. Telefonlara kurulum sağlanabiliyor mu? Ya da her yere rahatlıkla taşıyabildiğiniz tabletler için uygulamalar mevcut mu sorgulamanız gerekir.

Uzman Desteği

Aracı kurumlar yatırımcılarına birçok destek sunar. Bunlardan önemli olanı ise uzmanların desteğidir. İşlemlerinizi yaparken size yol gösterecek, alanında gerçekten deneyimli uzmanları olup olmadığını inceleyiniz. Aynı şekilde 7/24 ulaşabileceğiniz müşteri temsilcisi destek hattı da önemli ayrıntılardan biridir. Bu hizmetleri verip vermediğine bakarsanız, acil durumlarda mahrumiyet yaşamazsınız.

Eğitim Seçenekleri

Aracılık hizmeti veren kurumların, yatırımcıları için sağladıkları çeşitli eğitimler bulunur. Bunlar; seminerler, webinar eğitimleri, kitaplar ve demo hesaplar olabilir. Bu eğitimler hakkındaki kamuoyu yorumlarını okuyarak, etkili olup olmadığı konusunda bilgi alabilirsiniz. Aynı şekilde aracı kurumun demo hesap uygulamasını kullanarak, işlemleri öğrenmeniz ve kurumla anlaşmanızda neler olabileceği konusunda fikir sahibi olmanızı sağlar. İşlem seçeneklerini kontrol ederek, size uygunluğunu test edebilirsiniz.

Güncel Haber ve Analiz Uygulaması

Yatırımlarınızı gerçekleştirirken size sağladığı haberler ve analizler konusunda bilgi almalısınız. Çünkü yatırımlarınız için oldukça önemli bir detaydır. Güncel olarak haberler size ulaşıyor mu, bu konularda analizleri mevcut mu kontrol etmenizde fayda vardır. Güncel haberlerin 5/24 açık olan piyasada, işlemlerinizin takibinde de avantajlı bir yeri vardır. (Forex Piyasasının İşlem Saatleri Nedir?)

Yatırım Araçlarının Çeşitliliği

Forex piyasasında yatırım aracı çeşitliliği oldukça fazladır. Dünyaca ünlü hisse senetleri, 40’dan fazla parite seçeneği ve çeşitli emtialar yer alır. Bu yatırım araçlarının hepsini platformlarında barındırıp barındırmadığı konusu da önemlidir. Bu sebeple yatırımlarınızda kullanabileceğiniz araçları sorgulamalısınız.

Parasal İşlemlerin Hızlılığı

Aracı kuruma yatırdığınız teminatların işleme girme ve geri çekebilme hızı konusunda yorumları inceleyiniz. Çalıştığı bankaları, bu bankalar ile olan işlem saatlerinin detaylı açıklamasını kurumunuzdan istemenizde fayda vardır. Aynı zamanda para yatırma ve çekme konusunda herhangi bir masraf yansıtılıp yansıtılmadığı da önemli konular arasındadır.

Size Özel Avantajlar

Aracı kurumlarda farklı hesap tipleri vardır. Bu hesaplar ile size özel avantajlar sunduğu seçenekler yer alır. Spread oranlarının düşük olması, işlem maliyetlerinin iadesi gibi durumlar söz konusu olabilir. Bunlar için araştırmalar yapmalı ve size en uygun hesabı sunan kurumu tercih etmenizde fayda vardır.

Aracı Kurum Seçtikten Sonra Nasıl İşlem Yapılır?

Aracı Kurum Seçtikten Sonra Nasıl İşlem Yapılır?Yukarıda sıralamış olduğum başlıkları dikkate alarak size en iyi hizmeti veren aracı kurumu seçtikten sonra kuruma başvuru yaparsınız. İnternet üzerinden ya da telefonla başvurularınızı gerçekleştirebilirsiniz. Sizden istenilen belgeleri tamamlayıp, kuruma ilettikten sonra hesap açılış işleminiz gerçekleşir. Sonra hesabınıza yatırım yapmak istediğiniz teminatınızı aktarırsınız. Eğitim seçenekleri ile piyasa hakkındaki bilgilerinizi tamamlar ve yatırım aracınız üzerinde analizleri gerçekleştirerek işlemlerinize başlayabilirsiniz.

Forex’te Para Kazanmanın Püf Noktaları Nelerdir?

Pozisyonlarınızı açarken dilerseniz teminatınızın 100 katına kadar fazlasıyla işlem yapmanızı sağlayan, kaldıraç etkisini kullanabilirsiniz. Analizleriniz sonucunda ulaştığınız trend yönüne göre alım ya da satım işlemlerinizi yapabilirsiniz. Burada da çift yönlü işlem özelliği sizin için faydalı olacaktır.

İşlemlerinizde bulunan riski de emir türleri ile sınırlandırarak daha güvenli kazançların önünü açmış olursunuz. Sonrasında oluşturduğunuz stratejiler eşliğinde işlemlerinizi takip ederek, gerektiği noktalara müdahale edersiniz. Tüm bunları eksiksiz yaptığınızda, forex piyasasında başarılı işlemler gerçekleştirebilirsiniz.

Forex Piyasası Kısa Vadeli Yatırımlar için Uygun mu?

$
0
0

Günlük işlem hacminin 7 trilyon dolar civarında olduğu forex piyasası, diğerlerine nazaran farklı özelliklere sahiptir. Bu nedenlere bağlı olarak tercih edildiği de açıkça ortadadır. İşlem hacminin yüksek olması ise kısa vadeli işlemleri mümkün kılmaktadır. Çeşitli nedenlere bağlı olarak kısa vadede yatırım yapıp kar etmek isteyen kişiler için de uygun bir piyasadır.

Forex piyasasının gerek yapısından gerek işlem özelliklerinden kaynaklanan avantajları, farklı yatırımcı profillerine sahip olmasını sağlamaktadır. Anlık dalgalanmalardan kar etmek isteyen kişiler içinse en uygun ortama sahiptir. İşlem hacminin yüksek olması, verdiğiniz emirlerin anında gerçekleşmesini sağlar. Normalde eşleşmesi beklenen fiyatların, saliselerle ölçülecek zamanlarda gerçekleşmesi kısa vadeli yatırımcılar için bir avantajdır.

Forex Piyasasının İşlem Saatleri Nedir?

Kısa vadede yatırım yapmak için belli bir deneyimin sahibi olunması gerektiği göz ardı edilmemelidir. Yatırımcının bilgi ve deneyimi ile piyasanın özellikleri birleştiğinde de kazançlı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bilgihanem.com olarak sizlere bu konuda bilgiler vereceğiz ve dikkat etmeniz gereken noktaları sıralandıracağız.

Kısa Vadeli Yatırım için Neden Forex?

Kısa Vadeli Yatırım için Neden Forex?Birikimlerini piyasalarda değerlendirmek isteyen yatırımcıların belli koşullara dikkat etmesi gerekir. Örneğin; borsada yatırım yapıyorsanız, yatırım araçlarının yükselen fiyatları üzerinden değerlendirme yaparsınız ve bu şekilde kazançlarınızı oluşturursunuz. Bu yüzden vade süresinin uzun olması önemlidir.

Kısa vadeli yatırımlar oldukça risklidir ve belli bir deneyime sahip olmadan yapılması önerilmez. Bu yüzden borsada değerlendirmek istediğiniz yatırımlarda uzun vadeler belirlemeniz daha doğrudur. Forex piyasasında da yatırımların vadesini belirlemek çok önemlidir. Elbette ki borsada olduğu gibi forexte de uzun vadede kazançlar sağlayabilirsiniz. Ama kısa vadelerde de yatırım yapmak mümkündür. Üstelik borsa kadar riskli değildir. (Bakınız: Borsa Riskleri Nelerdir?)

Bunu yaparken dikkat etmeniz gereken seçenekleri bilir ve uygularsanız, kısa zamanlarda yüksek kazançlara sahip olabilirsiniz. Zaten bu yüzden forex için kazançlı piyasa yakıştırması yapılmaktadır. Birçok avantajlı özelliği vardır ve bunlar sayesinde birikimlerden yüksek gelirler elde edilir. Önemli olan bu avantajların nasıl kullanılacağıdır. Forex piyasasında kısa vadeli yatırım yapmak oldukça uygundur. O zaman kısa vadeli yatırımlar için kullanabileceğiniz seçenekleri anlatmakta fayda vardır.

Kısa Vadeli Yatırımlar için Forexte Bulunan Özellik

Kısa Vadeli Yatırım için Bulunan ÖzellikForex piyasanın birçok avantajı olduğunu ve bunlar sayesinde kazançlı piyasa özelliğini elde ettiğini belirtmiştik. Piyasanın her özelliği farklı avantajları doğuruyor. Kısa vadeli yatırımların rahat yapılmasını sağlayan özellik ise çift yönlü alım satımdır. Forexte bulunan bu özellik her yatırım aracında rahatlıkla kullanılabilir. Forexte nasıl yatırım yapılır öğrenmek için buraya tıklayınız. Bu tür işlemleri yapmak ise çok basittir. Sadece öncesinde gerçekleştirmeniz gereken bazı durumlar vardır. Onları yaptığınız sürece bu özelliği basit bir şekilde kurgular ve yatırımınızı gerçekleştirirsiniz.

Özelliğin kullanımından önce yapmanız gereken ilk durum araçların fiyatlarını belirlemektir. Forex piyasasında bulunan yatırım araçlarının fiyatları, katılımcıların arz ve talebine göre belirlenir. Bu arz ve talebi de etkileyen birçok faktör vardır. Bu yüzden her yatırım aracının özelliklerini bilmeli ve etki alanları hakkında fikriniz olmalıdır. Fiyatlara etki eden faktörleri tam anlamıyla araştırdıktan sonra piyasanın analiz yöntemleri üzerinde kullanırsınız. Böylelikle araçların ulaşabileceği fiyatlar hakkında doğru bir bilginiz olur ve işlemlerinizi ona göre gerçekleştirirsiniz.

Analiz yöntemleri ise iki türlüdür. Biri fiyatlara etki eden faktörler üzerinden işlerken diğeri geçmiş fiyatları veri kabul eder. Temel ve teknik analiz olarak adlandıracağımız bu yöntemlerin ikisini birlikte kullanmak çok önemlidir. Eğer birinden birini kullanmazsanız eksik analiz yapmış olursunuz ve ulaştığınız fiyatlar doğruyu vermez. Analiz yöntemlerinin piyasalarda kullanımı çok önemlidir. Bence başarılı olmanın % 50’den fazlasını oluşturur. Bu yüzden analiz yöntemlerini iyi öğrenmeli ve hangi araç üzerinde işlemlerinizi gerçekleştireceksiniz, mutlaka kullanmanız gereklidir.

Yatırım yapacağınız aracın üzerinde uyguladığınız analiz yöntemi sonucunda fiyatların yönlerini belirleyerek çift yönlü alım ve satım özelliğini kullanabilirsiniz. Burada yapmanız gereken sadece fiyatlar yukarı yönlü olacaksa araç için alım emri vermenizdir. Eğer aşağı yönlü olacaksa da satım emrini kullanmanızdır. Bu sayede yatırım araçlarının fiyatlarında oluşan her yönde işlem yapabilir ve kısa vadeli pozisyonlar oluşturabilirsiniz. Üstelik düşen fiyatlarda satım emri vermek için elinizde aracın bulunmasına da gerek yoktur. Açığa satış yapıyormuş gibi rahatlıkla bu özelliği kullanabilirsiniz.

Forex Piyasasında Kazandıran Diğer Özellikler

Forex Piyasasında Kazandıran Diğer ÖzelliklerForex piyasasının avantajları sadece çift yönlü işlemlerle bitmez. Daha birçok özelliği vardır. Bunların her biri de işlemler için önemli ve kazandırıcıdır. Mesela forex piyasası global bir yapıya sahiptir. Bu yapı sayesinde ise katılımcı sayısı oldukça geniştir. Birçok ülke ve yatırımcıları içerisinde bulunur. Bu yüzden piyasada tüm dünya yatırımcıları ile aynı koşullarda işlemlerinizi gerçekleştirirsiniz. Şeffaf bir piyasada yapılan bu işlemlerin günlük toplam hacmi ise 6 trilyon doları aşmaktadır. Bu sayede de diğer piyasalarda risk içeren manipülasyonların gerçekleşmesi mümkün değildir. Güvenle işlemler yapılabilir.

Globalliğin ve bütün ülkelerin bu piyasada yer alması sayesinde ise işlem saatleriniz geniştir. Çünkü piyasa hafta içi her gün her dakika açıktır. Gece gündüz fark etmeden gördüğünüz avantajlı fiyatlar üzerinden işlemlerinizi yapabilirsiniz. Bu fiyatlarda çift yönlü özelliği kullanabileceğiniz gibi kaldıraç sistemini de kullanmanız önemlidir. Çünkü yatırım araçlarının fiyatlarının anlık değişimleri küçük birimlerde gerçekleşir. Bunlardan yüksek kazançlar elde edilmesi ise kaldıracın sağladığı teminat yükseltme ile mümkündür.

Kaldıraç sistemi forex piyasasının can alıcı özelliklerinden biridir. Çünkü piyasaya giriş yaptığınız teminatların 10 katına kadar artış yaşamasını sağlar. Ülkemizde SPK’nın denetiminde olan forex piyasasının kaldıraç oranını da belirler. Her ülkenin uyguladığı oran farklıdır. Bizim ülkemizde yatırımcıların korunması için 1:10 şeklinde belirlenmiştir. Diğer ülkelerde 1:400’e kadar çıkabilmektedir. Ama sonuç olarak forex piyasasına 100 dolarla girdiğinizi varsayarsak ulaşabileceğiniz maksimum işlem hacmi başlangıçta 1000 dolardır. Bu sayede yapılan doğru işlemler sayesinde daha yüksek kazançlar elde edilebilir.

İşlemleri Yaparken Önem Verilmesi Gerekenler

İşlemleri Yaparken Önem Verilmesi GerekenlerForex piyasasında başarılı yatırımlar yapmak istiyorsanız öncelikle dikkat etmeniz gereken konular hakkında fikriniz olmalıdır. Eğer bunları bilmeden işlemlerinize başlarsanız kısa vadede kazanç değil kayıp yaşarsınız. Bu konulardan en önemlisi yukarıda sıralamış olduğum forex avantajlarının nasıl kullanılacağının bilinmesidir. Gerçi sadece avantajların değil forex piyasasına ait olan bütün seçeneklerin bilinmesi gereklidir. Bu sayede işlem hataları yapmadan her fiyatı doğru olarak değerlendirirsiniz.

Forex’te Para Kazanmanın Püf Noktaları Nelerdir?

Aynı şekilde forexte belli riskler mevcuttur. Bu risklerin azaltılması ve pozisyonların ona göre oluşturulması da önemlidir. Piyasada işlem hatasından kaynaklanan riskler ile fiyatlardan kaynaklanan riskler mevcuttur. Hataların önüne geçmek eğitimler ve tecrübeyle mümkündür.

Fiyat riskinin önüne geçmek ise araştırmalarınız, analizleriniz ve kullanacağınız çeşitli yöntemler sayesinde mümkündür. Yatırım aracınızın araştırmasını ve analizinizi doğru yaparak ulaştığınız sonuçların gerçeğe yakın olmasını sağlarsınız. Daha sonra bunlar üzerinde işlemlerinizi gerçekleştirirken de farklı yöntemleri uygularsanız, minimum riskle pozisyonlarınızı oluşturmuş olursunuz.

Bu yöntemlerin biri emir türleri diğeri ise portföy oluşturmaktır. Forexte bulunan çeşitli emir türleri ile fiyatların yaşatacağı olumsuzlukları sınırlandırabilir ya da önleyebilirsiniz. Bunun yanında tek bir yatırım aracı ile işlem yapmak yerine birden fazla aracı kullanır ve kaybetme oranınızı aza indirirsiniz.

Böylelikle yatırımlarınız emirler ve araç çeşitliliği sayesinde daha güvenli şekilde gerçekleşir. Özetle forex işlemlerinizi özen göstererek ve tüm gerekliliklerini yerine getirerek yaparsanız, kullanacağınız avantajlar sayesinde kısa vadede kazançlar oluşturabilirsiniz.

Charles Darwin Kimdir? Hayatı ve Eserleri

$
0
0

1809 – 1882 tarihleri arasında yaşayan Charles Darwin, pek çok kişi tarafından tarihin en büyük biyoloğu kabul edilmiştir. Görüşleriyle kendi zamanında adeta devrim yaratan ünlü bilim insanı, günümüzde hala tartışılmakta, hatta azımsanmayacak bir kesim tarafından “dinsiz, sapkın” gibi sözlerle tanımlanmaktadır.

Oysaki çalışmaları incelendiğinde, Darwin’in tüm bilim insanları gibi dini unsurları bir kenara bırakarak olaya tarafsız yaklaştığı ve görüşlerini vardığı sonuçlara dayandırarak aktardığı anlaşılmaktadır. Sonuçta evrim teorisinin itici gücünü doğal seçilim ve çevreye uyum olarak nitelendiren Darwin, günün şartlarına kıyasla teorisini destekleyen pek çok kanıt sunmuştur.

Curt Kosswig Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Türlerin Kökeni ve İnsanın Türeyişi isimli başyapıt niteliğindeki eserleriyle de tüm dünyada nam salan ünlü doğa bilimci, neredeyse bütün hayatı boyunca araştırmalarını devam ettirip her daim sorgulamıştır. Kimilerinin övdüğü kimilerininse yerdiği ünlü kişilik hakkında söylenecek tartışılmaz bir gerçek varsa o da kendisinin tarihteki en önemli isimlerden biri olduğudur.

Charles Darwin Kimdir?

Charles Darwin Kimdir?19. yüzyılın en önemli ve en tartışmalı isimleri arasında yer alan Charles Darwin hakkında yazılıp çizilmiş pek çok şey bulunmaktadır. Çünkü o ortaya attığı düşünceleriyle bir tek kendi zamanında ses getirmekle kalmamış, teorileri zamanı aşarak bugünün hararetli zıtlaşmalarının ana konularından biri olmuştur.

Mesela; ünlü bilim insanının adıyla özdeşleşen evrim teorisinin, insanların maymunlardan evrildiği görüşünü savunduğu gibi yaygın bir inanış olduysa da Darwin’in daha başka bir fikirde olduğu söylenmektedir. Buna göre Darwin insanların maymunlardan geldiğini değil, insanlarla maymunların ortak atalara sahip olduğunu öne sürmüştür.

Ayrıca kendisinin evrim teorisinden bahseden ilk insan olarak gösterilmesi de tartışılmalıdır. Keza Darwin’den önce Jean-Baptiste Lamarck’ın ve Robert Chambers’ın evrim teorisinden bahsettikleri söylenmektedir. Hatta Darwin’in Türlerin Kökeni isimli ünlü yapıtında Chambers’a referans verdiği açıkça görülmektedir. Kısacası Charles Darwin; hakkında birbirinin tam zıttı yönde yorumlar yapılan ve biyografisi hususunda farklı bilgiler barındıran bir isimdir diyebiliriz.

Charles Darwin’in Hayatı

Charles Darwin’in Hayatı12 Şubat 1809’da Shrewsbury’de dünyaya gelen Charles Robert Darwin, Susannah ile Robert Darwin’in 6 çocuğundan beşincisi olarak doğdu. Hem baba hem de anne tarafından üniteryan inanışı tercih eden ailelerden gelen Charles Darwin’in babası da bir doktordu. Ve kendisi daha sonra babasıyla ilgili olarak “Benim babam, tanıdığım en akıllı insandır” yorumunu yapacaktı.

8 yaşına geldiğinde, 15 Haziran 1817’de annesini kaybeden Darwin, pek çok kişiye göre doğaya olan ilgisini dedesi doğa bilimci, doktor ve şair Erasmus Darwin’den almıştı. Eğitimine 1818’de Shrewsbury Okulu’nda yatılı olarak başlayan Charles, 1825’te mezun olduktan sonra babasının yanında stajyerlik yapmaya başladı.

Sonrasında Edinburgh Üniversitesi’nde tıp bölümüne yazılsa da doktorluğa bir türlü ısınamadı ve derslere girmekten kaçındı. Bu sırada okulda çalışan azledilmiş bir köle olan John Edmonstone ile tanıştı ve ondan hayvan doldurma (taksidermi) işini öğrendi. Aynı dönemlerde doğa tarihiyle ilgilenen bir öğrenci grubunun kurduğu Plinius isimli topluluğa katıldı.

Edmonstone’dan Güney Amerika Yağmur Ormanları ile ilgili dikkatini çelen hikayeler dinleyen Darwin, sonraları İnsan Türeyişi ve Cinsiyete Mahsus Seçme isimli kitabında bu süreçteki tecrübelerinden bahsedecekti. Yine aynı dönemlerde Lamarck’n evrim teorisini öğrenen Darwin, deniz canlılarını inceleyerek konuyla ilgili küçük çalışmalar yaptı.

Öğrendikçe doğa tarihinin içine daha çok giren Darwin, Edinburg Üniversitesi’ne devam ederken bir kimya laboratuvarı kurdu. Robert Jameson’dan bitkilerin sınıflandırılmasıyla alakalı dersler aldı ve Edinburgh Kraliyet Müzesi’nin bitki koleksiyonunu düzenlemesine yardım etti.

1827’de babasının isteğiyle Cambridge Üniversitesi’ne bağlı Christ’s College’e teoloji eğitimi almak için kaydolsa da burada da istikrarlı olamadı. Zira daha çok binicilik ve atıcılık gibi derslere meyil gösterdi. Ayrıca doğaya olan ilgisi de devam ediyordu, hatta kuzeni ile birlikte böcek toplamaya başlamıştı.

1828’de botanik profesörü John Stevens Henslow ile tanışan Darwin, onunla yakın arkadaş oldu ve Henslow’un da yardımıyla eğitimini başarıyla tamamlayabildi. 1829’da da ünlü böcekbilimci Frederick Hope ile tanışarak koleksiyonunda onun yardımlarıyla farklı farklı türlere yer verdi. 1831 yılına gelindiğinde ise Darwin, hayatındaki diğer bir önemli isim olan kaptan Robert FitzRoy ile tanıştı.

FitzRoy, HMS Beagle adındaki İngiliz Kraliyet Donanması gemisinin kaptanıydı ve 1831’de iki sene sürecek bir Güney Amerika yolculuğuna çıkacaktı. Henslow’un tavsiyesi ile Charles Darwin’i gemiye doğa bilimci ve rahip adayı olarak kabul eden FitzRoy, böylece onun dünyaca evrim kuramını oluşturmasına zemin hazırlamıştı.

27 Aralık 1831’de başlayıp 2 yıl sürmesi planlanan ama 5 yıl süren gemi yolculuğu boyunca Darwin, birçok önemli araştırma yaptı ve deneyim kazandı. Topladığı canlı türleri, karşılaştığı jeolojik oluşumlar ve benzerlerinden yola çıkarak yaptığı çalışmalardan bazılarını Cambridge Üniversitesi’ne yolladı. Böylelikle adı, ünlü doğa bilimcilerden biri olarak duyulmaya başladı.

Diğer taraftan; Charles Darwin’in evrim teorisine yaptığı katkıların yanında yolculuğun onun üzerinde olumsuz etkiler yarattığı da oldu. Sık sık deniz tutması yüzünden sıkıntı yaşayan doğa bilimci, 1834’te yakalandığı hastalık sebebiyle haftalarca yataktan çıkamadı. Ayrıca seyahati sırasındaki yazılar da 1839’da The Voyage of the
Beagle (Beagle Yolculuğu) ismiyle yayımlanıp kendisine şöhret getirecekti.

Charles Darwin’in evrim kuramını ortaya atmasını sağlayan bu yolculuk, ünlü kişiliğin hayatındaki en önemli deneyimlerden biri oldu. Yolculuk sırasında Henslow’un kendisine hediye ettiği Charles Lyell imzalı Jeolojinin İlkeleri isimli çalışmasından da faydalanan Darwin, seyahatinin ilk üç yılında Arjantin ve Şili’nin az bilinen kıyı şeritlerini dolaştı.

And Dağları’nın metrelerce yükseklerine tırmanarak buradaki fosilleri inceleyip örnekler topladı. Böylece yaşamın sabit olmadığı, çevrenin sürekli bir değişim içerisinde olduğu sonucuna vardı. Bu düşüncesini Galapagos Adaları’ndaki gözlemlerinde daha da sağlamlaştıran Darwin, ortak ata fikrine inanmaya başladı.

Nihayetinde takvim yaprakları 2 Ekim 1836’yı gösterdiğinde 5 yıl süren yolculuk sona ermiş ve Darwin İngiltere topraklarına geri dönmüştü. 1836 kışını topladığı koleksiyonunu düzenleyerek geçirdi ve 4 Ocak 1837’de Londra’da Royal Geological Society önünde ilk konuşmasını yaptı. Yolculuğu sırasında edindiği bilgileri katılımcılara aktaran Darwin’in konuşması bilim dünyasında büyük ses getirdi.

Mart ayında kardeşiyle birlikte Londra’ya taşındı ve burada önde gelen bilim insanlarıyla tanışma fırsatı buldu. Yeni bağlantıları arasında hesap makinesinin mucidi Charles Babbage de vardı ki onun sayesinde doğadaki her olayın belirli kurallara dayandığı fikriyle karşılaşmıştı. Böylece türlerin geçirdiği değişimlerle ilgili kuralları araştırmaya koyuldu.

Aynı dönemde Darwin, Galapagos Adaları’ndan getirdiği kuş türlerinin ispinozun farklı türleri olduğunu keşfetti. Edinburgh Üniversite’sinden birkaç hocasıyla birlikte türlerin birbirine dönüşebileceği üzerine çalışmaya başlayan doğa bilimci, uzunca bir süre bu düşünceye yoğunlaştı.

Fakat yoğun çalışma sonucunda kalbi ile ilgili rahatsızlık yaşayarak çalışmalarına ara verdi. 1838’de Beagle Yolculuğu’nun ilk cildini yayımlayan Darwin’in kitabı epey ilgi gördü ve aynı ay Entomoloji Topluluğu’nun başkan yardımcılığı görevine getirildi.

Aynı yıl Londra Hayvanat Bahçesi’ne getirilen Jenny isimli orangutanı incelemeye başlayan Darwin, bu türün küçük bir çocukla duygusal davranış benzerliklerini fark etti. 23 Ocak 1839’da kuzeni Emma Wedgewood’la evlendi ve 27 Aralık 1839’da ilk çocukları William Erasmus Darwin dünyaya geldi. Bı sırada sağlık sorunları artmış, 1840 yılının büyük bölümünü yatarak geçirmek durumunda kalmıştı.

2 Mart 1841’de ikinci çocuğu Anne Elizabeth Darwin doğdu, bir sene sonra da The Structure and Distribution of Coral Reefs’i yayımladı. 1842’nin Eylül ayında üçüncü çocukları doğdu ancak bir ay bile yaşamadı. 25 Eylül 1843’te yeniden Henrietta’nın doğumuyla baba olan Darwin, aynı yıl Beagle Yolculuğu’nu anlatan serisini tamamladı.

1846 yılında And Dağları’nın oluşumuyla ilgili incelemelerini kaleme aldığı Geological Observations of South America’yı yayımlayan Darwin’in 1845, 1847 ve 1848’de üç çocuğu daha oldu. 13 Kasım 1848’de babasını kaybeden ünlü bilimci, geçirdiği ağır hastalık nedeniyle cenazeye katılamadı. Ardından toparlandı ve son çocuğu Charles Waring doğdu. Ancak Charles Waring 2 yaşındayken öldü.

1853 yılında deniz kabuklularıyla ilgili araştırmalarından dolayı Royal Society madalyasına layık görüldü ve jeolog yerine biyolog olarak anılmaya başladı. 22 Kasım 1859’da ise başyapıtları arasındaki Türlerin Kökeni (Origin of Species) isimli eserini yayımladı. Kapış kapış satılan kitabın ardından Darwin’in şöhreti iyice arttı.

1860 yılında Darwinizm kelimesi ilk kez Thomas Huxley isimli gazeteci tarafından kullanıldı. 1867’de de Darwin’in evrim teorisi Avrupa’da duyuldu. Ardından Descent of Man ile Insectivorous Plants’i yayımlayan ünlü kişilik, 19 Nisan 1882’de kalp krizi neticesinde Londra’da hayata veda etti.

Charles Darwin’in Ölümü

Charles Darwin’in Ölümü19 Nisan 1882’de kalp krizi neticesinde öldüğü söylense de Charles Darwin’im ölümüyle ilgili farklı bilgiler de bulunmaktadır. Bazı kaynaklara göre; genç yaşlarından itibaren sağlık sorunlarıyla uğraşan Darwin, dönemin yetersiz tıbbi olanakları nedeniyle hastalığını tedavi edebilmek için alternatif yöntemlere başvurmuştur.

Kusma, karın ağrısı, halsizlik gibi kronikleşmiş rahatsızlıkları olan Darwin’in ölüm nedeni; 2011 senesindeki Tarihi Klinikopatoloji Konferansı’ndaki iddialara göre ise döngüsel kusma sendromuna, Chagas hastalığına ya da peptik ülsere bağlıdır.

Ünlü bilim insanının 1835’te günlüğüne yazdığı; “…Benchuca’ya ait bir tür olan Reduvius türü siyah, kocaman bir böcek tarafından saldırıya uğradım. Yumuşak, kanatsız böceklerin vücudunuzda dolandığını hissetmek en iğrenç hislerden biri. Emmeye başlamadan önce oldukça zayıftırlar, ancak emdikten sonra yuvarlak hale gelirler ve kanla dolarak şişerler.” şeklindeki notlarından Darwin’in suikastçı böceklerin saldırısına uğradığı kanısına varılmıştır.

Çünkü söz konusu böceklerin bazı türlerinin Chagas hastalığının parazitlerini taşıdığı bilinmektedir. Bu nedenle Darwin’in uzun vadede sinir sistemi, sindirim sistemi ve kalbi yavaş yavaş etkileyen rahatsızlık nedeniyle ölmüş olabileceği düşünülmüştür.

Ancak yine de bu konuda kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Keza Darwin’in hastalıktan mı kalp krizinden mi yoksa yaşlılıktan mı öldüğü konusundaki bilgiler kanıtlanamamış öngörülere dayanmaktadır. Son olarak; Charles Darwin’in günümüzde John Herschel ve Isaac Newton gibi isimlerle birlikte Westminster Abbey’de gömülü olduğunu belirtelim.

Charles Darwin ve Evrim Teorisi

Charles Darwin ve Evrim TeorisiTüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir veya birkaç ortak atadan türediğini savunan Charles Darwin’in evrim teorisi, günümüz evrim teorisinin temelini oluşturmaktadır. Öyle ki ünlü kişiliğin fikirleri, bugün biyoloji biliminin temeli ve birleştirici unsuru olarak kabul görmektedir.

Darwin; Doğal Seçilim Yoluyla Olan Türlerin Kökeni ya da Yaşam Mücadelesinde Desteklenen Irkların Korunumu (kısaca Türlerin Kökeni) olarak bilinen kitabında savunduğu evrim teorisiyle adeta yeni bir çağ başlatmış, fikirleriyle tüm dünyada ses getirmiştir.

Ancak o zamandan bu yana üzerine pek çok bilgi koyulan evrim teorisiyle ilgili en önemli şey; Charles Darwin’in insanın maymundan evrildiği gibi bir düşünceyi savunmamış olmasıdır. Ünlü doğa bilimciyle ilgili çarpıtılan bu gerçek, 21. yüzyılda halen sayısız insanın yanlışa düştüğü bir konudur. Öte yandan; Darwin’in evrim teorisiyle ilgili unutulmaması gereken bir diğer şey de evrime dair görüşlerin Darwin’den yüzyıllar önce ortaya atıldığıdır.

Öyle ki canlıların değişim gösterdiği yönündeki fikirler milattan önce 6. yüzyıla, Yunan düşünür Anaksimander’e kadar uzanmaktadır. Ancak Charles Darwin tüm türlerin tek bir atadan gelmiş olabileceğini öne sürmüş ilk kişi olmuştur.

Charles Darwin’in Eserleri

Charles Darwin’in EserleriTüm zamanların en önemli ve en tartışmalı bilim insanlarından Charles Darwin’in eserleri denildiğinde akla ilk gelenler; Türlerin Kökeni, Beagle Yolculuğu ve İnsanın Türeyişi’dir. Bunların dışında 150’yi aşkın makale yazmış, toplamda 25 kitap kaleme almıştır. Bunlardan bazıları hiç değiştirilmeksizin ders kitabı olarak okutulmaya devam etmektedir.

En çok bilinen ve ilk kez 1859’da yayımlanan Türlerin Kökeni’nde ise Darwin, evrim kuramını anlatmış, araştırmalarına dayanarak vardığı sonuçları kaleme almıştır. Orijinal adı Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni ya da Hayat Kavgasında Avantajlı Irkların Korunumu Üzerine olan eserin ismi daha sonra kısaltılarak Türlerin Kökeni olmuştur.

Aristoteles Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Darwin’in Beagle gemisi ile yolculuğunda yaptığı araştırmalar neticesinde yazdığı kitap, biyolojik evrim kuramını ele almıştır. Bu kitap ünlü filozof Karl Marx ile Komünist Manifesto’nun ortak yazarı Friedrich Engels’in de ilgisini çekmiş, ikili eserden övgü dolu sözlerle bahsetmiştir.

Bu noktada; Darwin’in evrim teorisi hakkındaki en büyük yanılgıdan da bahsedelim. Çünkü Darwin; insanın maymundan türediğini değil insanlarla maymunların ortak bir atadan gelmiş olabileceğini savunmuştur. Ünlü biyoloğun bir diğer ünlü eseri de orijinal adı The Descent of Man and Selection in Relation to Sex olan İnsanın Türeyişi’dir. Darwin’in Türlerin Kökeni’nden sonra insanın evrimi ve cinsel seçlim kuramını konu edindiği bu eseri, giriş hariç 7 bölümden oluşmaktadır.

Egzama (Seboreik Dermatit) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

$
0
0

Görülme sıklığı yaygın hastalıklardan biri olan egzama (seboreik dermatit) vücuttaki saçlı derilerde meydana gelen bir rahatsızlıktır ve tedavisi mümkündür. Saçlı deri kısımlarında aşırı meydana gelmesi bu rahatsızlığın en önemli tetikleyici unsurlarından biridir. Kaşlarda, göz kapaklarında ve kulak arkasında kırmızı döküntüler başlıca belirtileri arasında sayılmaktadır. Çoğu zaman saçlarda görülen kepeklenme ile karıştırılan bir durum olsa da seboreik dermatit rahatsızlığında saçlı derideki döküntüler kızarıklıklarla birlikte görülmektedir.

Egzama sözcüğü, en yaygın egzama türü olan atopik dermatiti belirtmek için kullanılabilir. Egzama teriminin temelde iki farklı anlamı bulunmaktadır. Döküntü benzeri cilt koşullarını ifade etmek için veya genelde bebeklik döneminde başlayan ve çocukluğa kadar devam eden kronik bir cilt rahatsızlığı olan atopik dermatiti tanımlamak için kullanılabilir. Bazı insanlarda egzama büyüdükçe azalmaya başlarken bazı insanlarda tam aksine ergenlik ile kendini göstermeye başlayabilir.

Zona Hastalığı Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi Nedir?

Egzamanın kendi içinde ayrılan 11 farklı türü bulunmaktadır. Bu türler içinde en yaygın olanı atopik dermatittir. Bu sağlık durumunun genetik temeli vardır ve ortak bir egzama türü oluşturur. Atopik dermatit, uçucu alerjilere yatkınlık gösteren kişilerde ortaya çıkabilir ancak genellikle alerjik bir dayanağı yoktur. Özellikle, yanaklarda, ellerde, boyunda, dirsek ve dizlerde oluşmaktadır. Hayat düzeniniz, beslenmeniz ve çevresel faktörler hastalığı tetikleyebilir.

Egzama (Seboreik Dermatit) Nedir?

Egzama cilt derisinin; iltihaplı, kaşıntılı, kırmızı, çatlak ve kuru hale dönüştüğü bir durumdur. Hastalık sırasında kabarcıklar da oluşabilir. Dünya nüfusunun büyük bir bölümünü farklı şiddetlerde etkilemektedir. Döküntüler genellikle kafa derisinde ve yanaklarda görülür. Kızarıklıklar aşırı kaşıntıya neden olabilir, bu da uyku sorununa neden olabilir. Sürekli sürtünme ve cildin zedelenmesi de beraberinde cilt enfeksiyonlarını getirir.

Ciltte kızarıklık ve döküntülerin başlıca sebeplerinden biri olan egzamanın en hafif seyri bebeklerin kafa derisinde görülen konak şeklidir. Tedavisi son derece kolay olan bu hastalık düzenli bakım sonucunda tamamen geçebilmektedir. Sivilce ve sedef gibi cilt hastalıkları bulunan kişiler bu hastalığa yatkın özelliktedirler.

Birçok cilt hastalığı ile benzer belirtiler göstermesinden dolayı diğer hastalıklar ile sıkça karıştırılmaktadır. Bu sebeple hastaların kendilerinde gördükleri şikayetleri doktorlarına detaylı bir şekilde ifade ederek teşhisi konusunda yardımcı olmaları önerilmektedir.

Bebeklerde ve yaşlılarda daha çok görülebilen bu hastalık bir kişide görüldüğü takdirde tekrarlama olasılığı bulunmaktadır. 3 yaşın altındaki bebeklerde yalnızca bez bağlanan kısımlarda görülmesi olasıdır. Yağlı cilt yapısına sahip kişilerde daha sık görülürken, hastalığın başlıca sebepleri arasında mantar türündeki bazı organizmaların olduğu düşünülmektedir. Ayrıca bağışıklık sistemi düşük olan ve parkinson hastalığı mevcut olan kişiler de risk grubu içinde yer almaktadırlar.

Egzamanın Nedenleri Nelerdir?

Halk arasında egzama olarak bilinen, kaşıntı ve döküntüler ile seyreden, oldukça rahatsız edici bir hastalık olan seboreik dermatitin en önemli nedenleri arasında yağ bezelerinin normalin üzerinde çalışması gelir. Hastalığın şiddeti salgılanan yağ bezelerinin düzeyine göre farklılık gösterebilmektedir.

Yapılan araştırmalar sonucunda ise HIV virüsü taşıyıcısı olan kişilerde bu hastalığın görülme oranı %85’lere dayanmaktadır. Sebum bezeleri olarak adlandırılan ve en çok yüz, kulak ve göğüs bölgesinde bulunan bezelerdeki salgının yüksek miktarda olması seboreik dermatit için en önemli sebeptir. Bunun dışında epilepsi, parkinson ve yüz felci gibi hastalıklar da bu rahatsızlığı tetikleyen unsurlardır.

Egzamanın spesifik nedeni bilinmemekle birlikte kalıtsal (genetik) ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonu nedeniyle geliştiği düşünülmektedir. Ebeveynlerde egzama ya da farklı bir atopik hastalık varsa, çocuklar egzama geliştirebilirler. Her iki ebeveyn de atopik bir hastalığa sahip olursa, ihtimal artar. Çevresel faktörlerin egzamanın semptomlarını ortaya çıkardığı da bilinmektedir. Bunlar arasında şunlar bulunur:

  • Tahriş edici maddeler: Sabunlar, deterjanlar, şampuanlar, dezenfektanlar, taze meyveler, etler veya sebzeler.
  • Allerjenler: Toz akarları, evcil hayvanlar, polenler, küf ve kepek.
  • Mikroplar: Staphylococcus aureus, virüsler, bazı mantarlar gibi bakteriler.
  • Hava koşulları: Sıcak hava, yüksek ve düşük nem, egzersiz esnasında oluşan ter.
  • Gıdalar: Süt ürünleri, yumurta, fındık ve tohumlar, soya ürünleri, buğday.
  • Stres: Egzamanın birincil nedeni değildir, ancak belirtileri daha da kötüleştirebilir.
  • Hormonlar: Kadınlar egzama semptomlarının kötüleşmesini hormon seviyeleri değiştiğinde (örneğin gebelik sırasında ve menstürasyon döngüsündeki belirli noktalarda) yaşayabilirler.

Egzamanın Belirtileri Nelerdir?

Egzama, ciltte kuru ve pullu lekeler bulunan bebeklerde kendini gösterir. Bu yaralar genellikle yoğun şekilde kaşındırır. Egzama semptomları, kişinin yaşına bağlı olarak değişebilir. Kendini ilk olarak; kızarıklık, şişme ve yoğun kaşınma hissiyle gösterir.

Döküntüler genellikle dirseklerde veya diz kapaklarında görülür. Boyun ve ense bölgesinde de görülebilir. Döküntüler cildinizin kurumasına, kaşınmasına ve cilt enfeksiyonlarına neden olabilir. Kuruluk nedeniyle pullu görüntü olabilir veya kanamalı yaralar açılabilir. El egzaması parmaklarınızı etkilerken, ileri seviye egzamalar göz problemlerine neden olabilir. Bazı vakalarda ise deride su toplama, aşırı kurumadan kalınlaşma ve renk değiştirme durumları da görülmektedir.

Egzama rahatsızlığının belirtileri arasında yüz ve göğüs kısımlarında pembemsi ve kepeklenmiş özellikte olan deri dikkat çekmektedir. Genellikle saç bölgesinde baş gösterdiği için sıradan kepeklenme ile çokça karıştırılmaktadır. Pek çok kişinin saç derisinde görülen kepeklenme daha ince ve beyaz renkte kabuklanmalar iken, seboreik dermatitteki kabuklanmalar daha geniş alanı kaplamakta ve kabukları oldukça kalın olmaktadır.

Egzamadan Korunma Yolları Nelerdir?

Düzenli sıcak banyolar, egzama semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilir. Pamuklu ve yumuşak kumaşlar giymek iyi gelecektir. Sert kumaşlardan ve tahriş edici giysilerden kaçınmanız gerekir. Çamaşırları yıkarken hafif sabun veya sabunsuz bir temizleyici kullanın. Sizi çok terletecek aktivitelerden mümkün olduğunca uzak durun ve yoğun nemden kaçının.

Kuru ve soğuk havalarda cildinizi elinizden geldiğince nemli tutun. Kimyasal maddelerden ve tozlardan uzak durun, parfüm, deodorant gibi ürünler kullanmamaya çalışın. Kış aylarında cildinizi korumak için bilmeniz gerekenler bu yazımızda anlatılmıştır.

Yağlı bir cilde sahip olmak seboreik dermatit için başlı başına bir risk faktörü olduğundan, bu tür riskleri ortadan kaldırmak en iyi önleme yolu olacaktır. Bu doğrultuda dengeli ve sağlıklı beslenmeye özen gösterilmelidir. Sağlıklı beslenerek vücut direncini çeşitli hastalıklara karşı korurken kişisel hijyene ve çevre temizliğine de dikkat ederek bu hastalıktan korunma ihtimali yükseltilebilir.

Egzamanın Tedavisi Nedir?

Egzama hayati tehlikesi olan bir hastalık değildir. Ancak tedavi edilmediği taktirde, kişinin günlük yaşantısını etkiler ve huzur bozucu bir hal alır. Önerilen tedavi, etkilenen cildi iyileştirmeyi ve belirtilerin alevlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır. Doktorlar; hastanın yaşı, semptomları ve sağlık durumuna dayalı bir tedavi planı önerebilirler.

Seboreik dermatit tedavisi hastanın yaşı ve fiziksel özellikleri gibi etkenlere göre farklılık göstermektedir. Yetişkinlerde görülen bu cilt hastalığı için ilk etapta çinko ve selenyum içeriği yüksek olan şampuanlar önerilmektedir. Hastalığı daha şiddetli boyutta geçiren kişiler için ise kortizonlu ilaç ve kremler verilmektedir.

Bebeklerde cildi kurutmayacak ürünlerin kullanılması tavsiye edilmektedir. Saç derisinin kabuklanmış görüntüden kurtulması için banyo öncesinde zeytinyağı ile hafifçe masaj yağmak ve tarak ile nazikçe bebeğin saçlarını taramak söz konusu belirtileri yok edecektir.

Stres egzamayı tetikleyen en önemli şeylerden biridir, bu nedenle öfke kontrolü terapisi almak veya huzur verici aktivitelerde bulunmak iyi gelebilir. Daha önce egzama geçirmiş birinin cildi son derece hassastır. Hastalığın yenileme ihtimali olduğundan, çok daha dikkatli davranmaları gerekmektedir. Burada kastettiğimiz ise, egzamayı önleme yollarında bahsettiğimiz; kimyasal tahriş ediciler, kuru hava, stresli yaşam gibi faktörlerden uzak durmaktır.

Beriberi Hastalığı Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

Egzamanın artması halinde hemen bir sağlık kuruluşuna giderek reçeteli tedavileri deneyin ve ilaç tedavisine başlayın. Topik kortikosteroid kremler, anti-inflamatuar ilaçlardır ve cilt inflamasyonu, kaşıntısı gibi egzamanın ana semptomlarını hafifletmektedir. Mikroba bağlı sorun yaşayanlar antibiyotik etkili merhemler kullanabilirler.

Cilt hastalıklarında bitkisel tedavi yollarının gözle görülür şekilde olumlu etki etmesi egzama sorunu yaşayan pek çok kişinin de tedavi konusunda bitkisel yollara başvurmalarına neden olmaktadır. Doğal yoldan egzama hastalığından kurtulmak için düzenli olarak havuç suyu tüketmek, havuçta bulunan vitaminler aracılığı ile ilaç ya da krem kullanmadan iyileşmeyi sağlayacaktır.


Neden Forex Piyasasında Yatırım Yapmalı?

$
0
0

Hayatımızda meydana gelebilecek herhangi bir maddi sıkıntıya karşı paramızı bilinçli bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Yani tasarruf etmeli, biriktirmeli ve yatırım yapmalıyız. Ancak bu şekilde geleceğe dair sağlam planlar yapabiliriz ve güvenle bakabiliriz. İşte bu noktada en büyük sorun, yatırım yapma konusunda yaşanmaktadır. Bunun nedeni ise nasıl ve nerede sorularına karşılık bulamamaktır.

Yatırım konusunda duyulan endişeler, genel olarak uzak durulması ile sonuçlanmaktadır. Buna karşın günümüzdeki olanaklar kullanılarak yatırımı nasıl ve nerede yapabileceğinizi öğrenebilirsiniz. İnternet bu noktada en büyük yardımcınız olacaktır. Bu araştırmalar sırasında da büyük ihtimalle forex piyasası ile karşılaşacaksınız. Çünkü en çok merak edilen piyasa olduğu için uzmanlar bu konularda bilgi veren makalelerini sürekli yayınlamaktadır. Bunlara ulaştığınızda da forexi tanımaya başlarsınız.

Forex’te Nasıl Yatırım Yapılır?

“Neden forex” sorusu ile sıklıkla karşılaşılsa bile herkesin kendince bir nedeni olduğunu bilmelisiniz. Küresel yapısı, yüksek işlem hacmi, kısa vadeli yatırımları, kazançlı işlem özellikleri, hafta sonları hariç haftanın 5 günü 24 saat boyunca online olması, bilgisayar veya cep telefonundan kolayca emir verilebiliyor olması, işlem ücreti olmaması, yatırım aracı çeşitliliği gibi birçok neden bilinmektedir. Bunun dışındaki nedenler ise tamamen sizin yatırım beklentilerinizle ilgilidir.

Paranızı Global Bir Piyasada Değerlendirebilirsiniz

Paranızı Global Bir Piyasada DeğerlendirebilirsinizForex piyasasının dünyanın her yerinde kullanılması, yatırımınızı global piyasa içerisinde yapmanızı sağlar. Piyasanın katılımcıları dünyanın dört bir yanındandır. Bu durum piyasada işlem yapanların fazlalığını ve sonucunda da işlem hacminin yüksek olmasını sağlar.

Günümüzde forexin işlem hacminin 6 trilyon doları geçtiği düşünülmektedir. Forexte yatırım yaptığınızda bu işlem hacmine sizin de katkınız olur ve bütün yatırımcılar ile eşit koşullarda işlemlerinizi gerçekleştirirsiniz.

Piyasanın global olması; hem işlemlerin daha şeffaf gerçekleştirilmesini hem de likit piyasada yapılmasını sağlar. Bu durumlar göz önüne alındığında, forexte paralarınızın değerlendirilmesi daha ayrıcalıklı olur. Ayrıca yüksek işlem hacmi, piyasanın manipüle edilmesini engeller. Bu sayede de daha güvenli yatırımlar yaparsınız.

Piyasanın güvencesi ise ülkemizde SPK tarafından sağlanmaktadır. SPK’nın denetimi ve düzenlemesi altında olduğu için işlemlerinizi teminatımın başına bir şey gelir mi acaba sorusundan uzak olarak huzurla yapabilirsiniz.

İşlemlerinizi Dilediğiniz Saatte Yapabilirsiniz

İşlemlerinizi Dilediğiniz Saatte Yapabilirsinizİşlem saatlerine olan etkisi de piyasanın globalliğinden kaynaklanmaktadır. Dünyanın her yerinde bulunması ve tek platform üzerinde işlem görmesi, forexin hafta içi her gün 24 saat açık olmasına neden olur. Bunun sebebi ise dünya üzerinde bulunan önemli forex ticari merkezleridir.

Merkezlerin açılış ve kapanış saatlerine baktığımızda, birbirini takip eder. Yani bir ticari merkez kapanırken diğer ticari merkez açılır. Bu durum karşısında her ülke kendi saat uygulamasına göre baktığında, piyasanın 5/24 açık olduğunu görebilir.

Forexin bu özelliği işlemlerinizi dilediğiz saatte yapmanıza, avantajlı fiyatlar ile karşılaşmanıza ya da işlemlerinize dilediğiniz zaman müdahale edebilmenize yardımcı olur. Forex piyasasının işlem saatleri hakkında detaylı bilgi almak için buraya tıklayınız.

Fiyatların Her Yönünden Kazanabilirsiniz

Fiyatların Her Yönünden KazanabilirsinizPiyasada yapılan alım ve satımlar, şimdiye kadar görmüş olduğunuz klasik işlemlerinden farklıdır. Diğer piyasalarda yatırım yaptığınız aracın fiyatının yükselmesini beklerken, forexte böyle bir bekleyiş yoktur. Bu piyasada, sadece fiyatların gelmesini tahmin ettiğiniz noktalara ulaşmasını beklersiniz.

Siz yatırımlarınızı yaparken çift yönlü işlem seçeneği ile düşecek de olsa yükselecek de olsa pozisyonlarınızı gerçekleştirebilirsiniz. Forexte önemli olan fiyat yönlerini belirlerken kullandığınız seçeneklerdir. Bu seçenekler ise analiz yöntemleridir. Eğer analiz yöntemlerini doğru kurarsanız, işlemlerinizi her yönde başarıyla gerçekleştirirsiniz.

Çift yönlü işlem seçeneği ile pozisyonlarınızı oluştururken yaptığınız analizler, aracın fiyatını aşağı yönlü gösteriyorsa satış emrini kullanırsınız. Fiyat yukarı yönlü olacaksa da alış emri verirsiniz. Emirlerinizin sonucunda beklediğiniz fiyatlar gerçekleştiğinde de tersi işlemleri yaparsınız ve aradaki farklar ile kazançlarınızı oluşturursunuz. Bu durum ise yatırımlarınızın kısa vadede olmasını ve daha çok fiyat avantajı yakalamanızı sağlar.

Daha Çok Kazanabileceğiniz Kaldıraç Mekanizması Mevcuttur

Daha Çok Kazanabileceğiniz Kaldıraç Mekanizması MevcutturForexin can alıcı özelliklerinden biri kaldıraç sistemidir. Düşünün, hangi piyasa size yatırdığınız teminattan daha fazla parayla işlem yapmanıza izin verir? Forexte bu mümkündür ve ülkemiz kurallarına göre 10 katıdır. Yani 1:10 kaldıraç oranını kullanabilir ve işlemlerinizi daha yüksek paralar ile oluşturabilirsiniz.

Kuşkusuz başarılı işlemleriniz de yüksek kazançların önünü açar. Bu oran ülkemizde SPK tarafından belirlenmiştir. Siz işlemlerinizi oluştururken bu oranın nasıl kullanılacağını bilmeli ve ona göre kat kullanmalısınız.

Kaldıraç oranının kullanımını bilmelisiniz diyorum çünkü riskli bir işlemdir. Eğer doğru bir oranla işlemlerinizi yapmazsanız, giriş yaptığınız teminatınızın tamamını kaybedebilirsiniz. Güzel yanı da hiçbir zaman piyasaya giriş yaptığınız teminattan eksi bakiyeye düşmezsiniz.

Piyasaya Giriş için Herhangi Bir Limit Yoktur

Piyasaya Giriş için Herhangi Bir Limit YokturForex piyasası için giriş yapmanız gereken bir teminat zorunluluğu yoktur. Bu durum her boyutta yatırımcının, paralarını değerlendirmesini sağlar. Fakat ülkemizde bulunan aracı kurumların bu konuda farklı uygulamaları vardır.

Aracı kurumlar kendilerine göre giriş limiti belirleyebilir. Bu yüzden anlaşma yapacağınız kurumu araştırmalı ve size hangisi en mantıklı geliyorsa onunla çalışmalısınız. Yerli aracı kurumlar da teminat limiti genelde 50 dolardan başlamaktadır.

Farklı Türlerde Yatırım Aracı Hizmeti Verir

Farklı Türlerde Yatırım Aracı Hizmeti VerirForex, dövizler ile işlem yapılması için kurulsa da bunun dışında farklı yatırım araçları da yer almaktadır. Yani her yatırımcı kendine göre işlem yapacak bir araç bulur. Eğer yatırımlarınızı daha güvenli gerçekleştirmek isterseniz seçenek olarak emtiaları tercih edebilirsiniz. (Bakınız: Emtia Nedir?) Fiziki alım ve satımları zor olan emtialar, forex piyasasında rahatlıkla değerlendirilebilir.

Özellikle işlem hacmi yüksek olan altın, petrol, gümüş, buğday gibi emtiaların birçoğu mevcuttur. Belli bir risk oranını göze alarak yüksek kazançlar elde etmek isterseniz de pariteler ve hisse senetleri emrinize hazırdır. Küresel özelliğinden dolayı birçok farklı pariteler ile işlem yapabilirsiniz. Bunun yanında küresel bazda bilindik firmaların hisseleri üzerinde yatırımlarınızı gerçekleştirebilir ve şirketlerin kazançlarına ortak olabilirsiniz.

Son zamanlarda yoğun olarak talep gören forexi fark eden yatırımcılar “neden forex piyasası?” diye araştırmalar yapar. Muhtemelen siz de bunlardan birisiniz. O zaman sorunuza kısa bir cevap olarak şöyle söyleyeyim; forexin yapısında bulunan avantajlar, yatırım işlemlerine değer katar.

Forex Güvenilir mi? Forex’e Para Yatırılır mı?

Eğer forexin size sunduğu avantajları kullanmayı bilirseniz, piyasanın kazananlarından hatta zengin olanlarından olabilirsiniz. Bunun için öncelikle yapmanız gereken; forexi borsada olduğu gibi oyun olarak görmemelisiniz. Hiçbir yatırım piyasası oyun yakıştırmasını hak etmez. Çünkü paralarınızı değerlendirme seçeneğiz vardır ve bunu da içerisinde bulunan yatırım araçlarının ticareti ile yaparsınız. O zaman piyasaları oyun ya da kumar değil, alım ve satım yaptığınız ticarethane olarak görmelisiniz.

İşlemlerinizde ciddiyetinizi koruyarak, bulunan piyasa risklerini azaltarak ve kendi stratejilerinizi kurarak yatırımlarınızı gerçekleştirmelisiniz. Böylelikle paranızı başarılı bir biçimde değerlendirir ve yapmak istediklerinize kısa zamanda kavuşursunuz. Forexin neden bu kadar avantajlı olduğu konusuna geldiğimizde ise çeşitli seçenekler kaşımıza çıkar.

Döviz Yatırımı Yapılarak Nasıl Para Kazanılır?

$
0
0

Yatırım yapmak dendiği zaman kişilerin aklında belli şeyler canlanır. Bunların başında da döviz ve altın alıp satmak gelir. Biri kuyumcudan diğeri döviz bürosundan kolayca yapılır. Elbette günümüzde bu yatırım trendleri eski moda oldu ve artık çok daha kazançlı şekillerde işlemler yapılabiliyor. Özellikle döviz yatırımı konusunda sahip olunan alternatifler yatırımcıların iştahını kabartmaktadır. Borsa, forex ve VİOP aracılığıyla birbirinden avantajlı özelliklerle işlemlerinizi gerçekleştirmeniz mümkün hale geldi.

Döviz yatırımı dendiği zaman birçok kişinin aklına sadece dolar veya Euro alıp satmak gelebilir. Özellikle ülkemiz yatırımcıları için bu bir klasik haline gelmiştir. Ama günlük bazda incelendiği zaman birçok dövizin kazançlı fırsatlara sahip olduğu görülmektedir. Dolayısıyla bunların alınıp satılması, belki de dolara göre daha fazla kar getirmektedir. Ancak bu dövizleri alıp satmak için de farklı piyasaların tercih edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle de hem dövizler hem de piyasalar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmalısınız.

Döviz Ticareti Nedir? Nasıl Yapılır?

Yatırım alanında incelendiği zaman, dövizler karlı bir yatırım aracı olarak görülecektir. Ama beklenen karın elde edilebilmesi için biraz daha fazla bilgiye ihtiyaç vardır. Haberlerin takip edilmesi, ülkelerde yaşananlar ve dünya gündemi gibi konulara da hakim olunmalıdır. Bu şekilde hareket edildiğinde dövizler, tahmin edilen kazançların elde edilebileceği yatırım araçlarına dönüşmektedir. Ek olarak yatırım yapılan piyasanın avantajları da değerlendirilerek kazançlar artırılmaktadır.

Döviz Yatırımı Nerede Yapılır?

Döviz Yatırımı Nerede Yapılır?Döviz yatırımlarınıza başlarken aldığınız kararlar, ilerleyeceğiniz yolun seyrinde önem taşır. Bu yüzden döviz işlemleri için atacağınız ilk adım piyasa seçimidir. Bu adımda seçiminizi doğru yaptığınızda, amacınıza ulaşmak sizin için daha rahat olur. Dövizlerin işlem gördüğü birçok piyasa vardır.

Tahmin edeceğiniz gibi en başında gelen ise döviz bürolarıdır. Fakat artık döviz büroları getirdiği sorunlardan dolayı eskisi kadar çok tercih edilmemektedir. Bunun yerine banka, borsa ve forex yatırımcılar tarafından daha çok tercih edilen piyasalardır.

Bankada Döviz Yatırımı

Döviz işlemlerinin bankalarda yapılmasının başlıca sebebi hesaplarının güvenli olmasıdır. Bankalara olan güvenin tam olması ve işlemlerin internet üzerinden rahatlıkla yapılması, yatırımcıların tercihleri arasına girmiştir. Bankaların artıları olduğu kadar eksileri de vardır. Eksilerinin başında paritelerin fiyatları gelir. Çünkü paritelerin değerleri bankaların arz ve talebine göre belirlenir.

Yani banka içerisindeki sirkülasyona göre oluşur. Bu durum da her bankanın farklı fiyatlarda oluşmasını ve diğer piyasaların altında ya da üstünde kalmasına neden olur. Bu yüzden diğer piyasalar bankaya göre daha çok tercih edilir. Fakat bankalar da döviz yatırımları yaparak kazanç sağlayabileceğiniz seçeneklerden biridir.

Borsada Döviz Yatırımı

Borsada döviz fiyatları katılımcılar tarafından belirlendiği için bankaya göre daha geniş bir alana yayılmıştır. Bu yönden fiyatlar daha gerçekçidir. Döviz yatırımınızı borsada gerçekleştirirken vadeli işlem seçenekleri sunar. Bu durum yatırımcıları, anlık oluşan fiyatların değişimlerinde bir nebze güvene almasını sağlar. Fakat piyasa içerisinde yatırımını yapacağınız döviz çeşidi çok azdır.

Amerikan doları, Euro ve Türk Lirası seçeneklerinizin arasındadır. Parite olarak da USD/TRY, EUR/TRY, EUR/USD şeklindedir. İşlemlerinizi bu pariteler üzerinde gerçekleştirmek istiyor ve sadece fiyatların yükselişlerinden kazanç sağlamayı planlıyorsanız, borsada yatırım yapabilirsiniz.

Forexte Döviz Yatırımı

Forex piyasasında bulunan dövizlerin çeşitliliği, küresel yapısından ileri gelmektedir. Bu çeşitlilikte avantajlı yatırımlar yapmak isterseniz, forex piyasasını tercih edebilirsiniz. Avantajlı yatırımlardan kastımız da; kaldıraç sistemi, çift yönlü işlem özelliği ve emir türleridir.

Bu özellikler kısa vadeli yatırımları fiyatların her yönünde, daha yüksek kazançlar ile yapılmasını sağlamıştır. Bu yüzden yatırımcıların tercihleri dövizlerde ve diğer yatırım araçlarında forex tarafında olmaktadır. Forexte yatırım yaparken dikkat etmeniz gerekenleri bilmeli ve bilinçli olarak işlemlerinizi gerçekleştirmelisiniz.

Hangi Dövizlere Yatırım Yapılır?

Hangi Dövizlere Yatırım Yapılır?Dövizlere genel olarak batığımızda ikiye ayrılmaktadır. Bunlar ise majör dövizler ve minör dövizlerdir. Majör diye adlandırdığımız dövizler 7 tanedir. Bunların majör olması sahip olduğu ülkelerden kaynaklanmaktadır. Global ekonomideki önemi, gelişmiş ülke statüleri majör para birimi olmalarını sağlamıştır. Bunların dışında kalanlar ise minör para birimi olarak adlandırılır.

Aynı şekilde pariteler de majör ve minör olarak ayrılmaktadır. Bunun ayrımı ise karşılaştığı para birimleri belirler. Eğer iki majör para birimi karşılaşmışsa majör parite oluşmuştur. Majör para birimi karşısında minör para birimi yer alıyorsa minör parite diye adlandırılır. Şimdi işlem hacmi yüksek olan majör para birimlerine nasıl yatırım yapılır inceleyelim.

Amerikan Doları (USD) Yatırımı Yapmak

Amerikan dolarının pariteler üzerinde farklı bir önemi vardır. Eğer paritede Amerikan doları yer almıyorsa çapraz kur oluşmuş demektir. Bu kurun belirlenmesi de Amerikan doları üzerinden olur. Bunun sebebi ise geçmişte bütün para birimlerinin dolar üzerinden değerlenmesidir.

Amerikan doları üzerinde yatırımı yapacaksanız eğer özellikle Amerikan ekonomisi takibinizde olmalıdır. Burada da FED öne çıkar. FED’in yaptığı açıklamalar ya da uyguladığı politikalar, doğrudan USD üzerinde etki eder. Aynı zamanda karşısına gelen para biriminin sahip olduğu ülke ile ilişkilerini de incelemelisiniz.

Euro (EUR) Yatırımı Yapmak

Avrupa ülkelerinin ortak para birimi olan Euro, Amerikan dolarına tepki olarak çıkarılmasına rağmen çok fazla etkili olamamıştır. Fakat majör para birimleri arasında yer almasından dolayı işlem hacmi en yüksek dövizlerden biridir. Etkilendiği alanlara bakacak olursak Avrupa Birliği ülkelerine dikkat etmek gerekir.

Ülkelerin yaşadığı gelişmeler para birimi üzerinde anlık aşağı ya da yukarı yönlü değişimlere yol açar. Bu sebeple yatırımlarınızı EUR para birimi üzerinde yapmak istiyorsanız ECB (Avrupa Merkez Bankası) açıklamalarını ve politikalarını takip etmelisiniz. Aynı zamanda EUR ile parite oluşturan dövizin de önemi büyüktür.

İngiliz Sterlini (GBP) Yatırımı Yapmak

Yatırım piyasalarında GBP olarak karşınıza çıkar. Oluşturduğu paritede fiyatların yönü genel olarak İngiliz sterlini tarafından belirlenir. Yatırımı yapılırken İngiliz ekonomisinin gösterdiği olumlu ilerlemeler ya da gerilemeler fiyatlara yansır. Bu sebeple BoE (İngiliz Merkez Bankası) takibinizde olmalıdır. Fiyatları USD ve EUR göre daha statiktir, aşırı değişimler göstermez. Bu yüzden yatırımı mantıklı olan dövizler arasında yer alır.

Avustralya Doları (AUD) Yatırımı Yapmak

Dövizler arasında güvenilir bir havası hâkimdir. Bu sebeple yatırım hacmi de oldukça yüksektir. Döviz kodu AUD şeklindedir. Yatırım piyasalarında bu dolar çeşidine işlem yapacaksanız RBA (Avustralya Merkez Bankası), ekonomi, sosyal ve siyasal gelişmeler günlük olarak takibinizde olmalıdır.

Piyasalar içerisinde genelde USD ile karşılaşır. Yatırımınızı yapmak istediğinizde etki alanları hakkında bilginiz olmalı ve işlemlerinize ona göre yön vermelisiniz.

Kanada Doları (CAD) Yatırımı Yapmak

Kanada dolarında yaşanan aşırı oynaklık, para birimini önemli kılmıştır. Kanada Merkez Bankası (BoC) uygulamaları, ekonomisinde ve diğer alanlarda yaşanan gelişmeler ile şekillenen para birimi, piyasalarda işlem görmektedir.

Kanada doları fiyatlarının anlık değişimlerinden yararlanmak isteyen yatırımcılar, pozisyonlarını oluştururlar. Böylelikle piyasaların sunduğu avantajları doğru değerlendirdikleri ve fiyatların etkilerini takip ettikleri sürece yatırımlarında kazançlı olabilirler.

İsviçre Frangı (CHF) Yatırımı Yapmak

İsviçre’nin ekonomisi çok güçlü bir yapıya sahiptir. Bu durum yatırımını önemli kılmıştır. İsviçre Merkez Bankası’nda (SNB) yaşanan gelişmeler hakkında bilginiz olmalıdır. Böylelikle güçlü ekonomiye sahip olan para biriminin yatırımını, finansal piyasalarda gerçekleştirebilirsiniz.

CHF’yi etkileyen unsurları araştırır ve takip ederseniz, istediğiniz fiyatlar üzerinden alım ve satımlar gerçekleştirebilirsiniz. Piyasaların da avantajlarını kullanarak, kazançlarınızı katlayabilirsiniz.

Japon Yeni (JPY) Yatırımı Yapmak

BOJ (Japonya Merkez Bankası) beklentilerini, açıklamalarını ve politikalarını takip ederek yatırımlarınızı Japon yeni ile gerçekleştirebilirsiniz. Japonya’nın dünya ticareti üzerindeki önemi de azımsanamayacak derecede fazladır.

Kurduğu güçlü ekonomi ile para biriminin değerini artırmış ve yatırımcıların tercihi arasına girmesine sebep olmuştur. Piyasalarda karşısına gelen para birimleri ile anlık oluşan fiyatları üzerinden yatırımını gerçekleştirebilirsiniz.

Döviz Yatırımlarında Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?

Döviz Yatırımlarında Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?Dünyada ticaretin yapılabilmesi için ülke para birimlerinin birbiri karşısında değerlenmesi önemlidir. Ticaret yapılırken karşı karşıya gelen dövizler de pariteleri oluşturur. Eğer bir para birimi üzerinde yatırım yapacaksanız, karşısında mutlaka farklı bir para birimi vardır. Bunların aralarında oluşan anlık değişimlerinden de kazançlar sağlanır. Yatırım piyasalarında dövizler arz ve taleplerin karşılaşmasıyla belirlenir. Fiyatların oluşumlarında da etkilendiği faktörler oldukça fazladır.

Bu faktörlerin belirlenmesi ve döviz yatırımları yapılırken dikkate alınması önemlidir. Bununla birlikte işlemlerinizi hangi piyasada yaptığınız da önemlidir. Piyasaların yatırımcılara sunduğu özellikleri kullanarak başarılı döviz yatırımları yapmak istiyorsanız, fiyatların neler olacağı konusunda bilginiz olmalıdır. Fiyat yönlerinin belirlenmesi de belli teknikler ile gerçekleşir. Bunları öğrenir ve döviz pozisyonlarınızı o şekilde oluşturursunuz.

Döviz yatırımı hemen herkesin aklına gelen ilk yatırım araçlarındandır. Özellikle USD ve EUR bu konuda ilk sırayı almıştır. Fakat döviz yatırımınızı yaparken bazı konulara dikkat etmeniz gereklidir. Eğer işlemlerinize gerekli özeni göstermezseniz, kazanç sağlamak yerine kayıplar yaşarsınız. Bu yüzden aşağıda sıralayacağımız başlıca durumlar konusunda dikkat ediniz.

Doğru Piyasa Seçimi

Dövizler için işlem yapabileceğiniz piyasaları yukarıda sıralamıştık. Bunlar arasından seçeceğiniz piyasanın, size sunduğu avantajları göz önüne almalısınız. Bakıldığında döviz yatırımları en mantıklı forex görünmektedir. Çünkü forexin her yönde oluşan fiyatlardan kazanç sağlamanızı, teminatlarınızın artırılarak yüksek hacimli işlemler yapabilmenizi ve risklerinizi azaltabileceğiniz seçenekleri sunar.

Aynı zamanda içerisinde dövizler bakımından çeşitliliğin fazla olması ve majör para birimlerinin hepsine aynı anda yatırım yapabilme seçeneği büyük avantajdır. Diğer bir özelliği de piyasada internet üzerinden, 5/24 işlem yapabilirsiniz. Bu sayede de daha çok avantajlı fiyat görebilirsiniz. Günümüzde de paritelere yatırım yapmak isteyen çoğu yatırımcı forexi tercih etmektedir.

Dövizlerin Etki Alanları

Dövizlerin etki alanlarını araştırmanız, oluşacak fiyatların belirlenmesinde rol alır. Bundan dolayı hangi para birimi üzerinde yatırım yapmayı planlıyorsanız, o ülkenin merkez bankası araştırmalarınız içinde olmalıdır. Bunun yanında global yaşanan olaylar da günlük takipleriniz arasında olmalıdır.

Global ekonominin yönü yatırım araçlarının tamamı üzerinde fiyat değişimlerine yol açar. Aynı şekilde politik durumlar, ülkelerin birbirleri arasındaki ilişkileri, savaş kıtlık gibi durumlar da önemlidir. Bunların araştırılması yapılarak fiyatlar üzerindeki etkilerini belirlemek gereklidir.

Risklerin Azaltılması

Yatırım piyasalarında işlem yaparken dikkat etmeniz gereken en önemli faktör risklerdir. Eğer riskleri azaltma yolunda bir girişimde bulunmuyorsanız, kayıp yaşama durumunuz oldukça yüksektir. Bu sebeple portföy oluşturma ve yönetme, emir türleri kullanma gibi seçenekleri değerlendirmelisiniz. Ayrıca önemli olan diğer bir risk de piyasa bilgisizliğidir.

Parite Nedir? Çeşitleri Nelerdir?

İşlem yaptığınız piyasa hakkında bilginiz yoksa hatalı pozisyonlar oluşturabilir ve kazanç beklerken kayıplarla karşılaşabilirsiniz. Bu yüzden piyasa eğitimleri almanız önemlidir.

Analizlerin Uygulanması

Yatırım piyasalarında işlemlerinizi gerçekleştirirken, fiyatların ne yönde olacağını, destek – direnç ve trend noktalarını belirlemek çok önemlidir. Bunları yapabilmeniz için de analiz yöntemlerine ihtiyacınız vardır. Bu sebepten temel ve teknik analizler hakkında bilgi sahibi olmanız ve oluşturduğunuz her pozisyonda kullanmanız gereklidir.

Pozisyonunuzun sonuna kadar da ara ara analizler kurarak işlem yönünüz hakkında fikir sahibi olmalısınız. Böylelikle gerekli müdahaleleri yapar ve döviz yatırımlarınızdan yüksek paralar kazanabilirsiniz.

Kuraklık Nedir? Nedenleri, Sonuçları, Çeşitleri ve Önleme Yolları Nelerdir?

$
0
0

Kuraklık en tehlikeli doğa olaylarından biridir. İnsandan yola çıkarak anlatacak olursak, nasıl ki vücudumuzdaki ideal olan sıvı miktarı azaldığında hastalıklar baş gösteriyorsa, yeryüzü için de durum tam olarak böyledir. Ormanların yok edilmesi, doğaya zarar verecek uygulamalar iklimler üzerinde etki yapmakta ve bu da yağışların azalmasına sebep olmaktadır. Yağışların uzun süre az düzeyde olması veya hiç olmaması, var olan su kaynaklarının bilinçsizce kullanılması kuraklığın en önemli nedenleridir.

Nem miktarında geçici dengesizlik yaşanması sonucu ortaya çıkan kuraklık, su kıtlığı ve birçok doğal felaketi de beraberinde getirir. Kuraklığın hem insan hem de ekolojik denge üzerinde olumsuz sonuçları görülmektedir. Toprakta erozyon oluşumu, balık sahalarında şiddetli daralma, bitki örtüsünün kaybolması, suyun kalitesinde düşme ve hayvanların yaşam sahalarını değiştirmesi kuraklığın doğal denge üzerindeki etkileridir.

Gel-Git (Med-Cezir) Olayı Nedir? Nasıl Oluşur? Özellikleri ve Çeşitleri Nelerdir?

Ekolojik sisteme en ağır sonuçları ödeten felaketlerden biri olan kuraklık, insan hayatını da felç etmektedir. Vücudunun 3/4’ü su olan insan, susuz bir ortamda hem beslenme hem de hayatta kalma dengesini koruyamamaktadır. Yiyecek kıtlığı yaşanması, yoksulluk oranında artış, göçler, yaşam kalitesinde düşüş kuraklığın sosyal etkileridir. Şimdi gelini, çok ciddi sonuçlara yol açan kuraklığı hep birlikte öğrenelim.

Kuraklık Nedir?

Bölgesel olarak geçici nem dengesizliği yaşanmasına kuraklık adı verilir. Temel olarak su kıtlığı olarak tanımlanan iklim olayıdır. Uzun vadede kendini göstermesi, kuraklık için gerekli tedbirlerin alınması için zaman tanımaktadır fakat kuraklık zamanla ortaya çıkan en ağır felakettir. Nem dengesinin bozulmasının ardından her yerde kendini gösterebilen kuraklık, yağışın fazla olduğu bölgelerde bile hissedilebilir.

Elbette birkaç gün içinde ortaya çıkmaz. Uzun süreli hissedilen nem azlığı, bitkilerden insan yaşamına kadar pek çok felaketi de beraberinde getirir. Kuraklık basit derecede görüldüğünde dahi olumsuz etkiler doğurabilir. Bilhassa ekonomik sarsıntıya neden olması, kuraklığın korkutucu olmasına neden olmaktadır. Ürünlerde ve hayvanlarda kayıp, ormanlık alanların yok olması, balık üretiminin zayıflaması gibi ekonomik temellerin derinden sarsılması kaçınılmazdır.

Türkiye yarı kurak bir iklime sahiptir. Karadeniz Bölgesi yılın 12 ayı yağış aldığından, yeraltı su kaynakları da zengindir. Bu nedenle kuraklık sorunu yaşanma ihtimali daha düşüktür. Fakat İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgeleri yağışın daha az ve sıcaklığın çok yüksek olduğu yerler olduğu için kuraklığın daha sık yaşandığı yerlerdir.

Yılın bazı aylarında görülen kuraklık insanları ve bölgede yaşayan canlıları çok fazla etkilemez. Özellikle yaz aylarında yaşanan kuraklık, sonbaharın gelip yağışın başlaması ile ortadan kalkacaktır. Ancak söz konusu durum aylar sürer ve yağış hiç olmazsa işte o zaman tüm canlıların hayatını tehdit eden kuraklık ortaya çıkmaktadır. Gizli ve yavaş yavaş kendini gösteren bir iklim olayı olduğu için aslında tüm iklim tipleri için bir risk faktörüdür. Fakat kurak iklimler elbette ki daha çabuk ve ağır şekilde etkilenen bölgeler olacaktır.

Kuraklığın Nedenleri Nelerdir?

Bir bölgede şiddetli sıcakların nem dengesini etkilemesi kuraklığın temel nedenidir. Nem, doğanın ihtiyaç duyduğu yağış düzeni sonrasında ortaya çıkar. Eğer yağışlarda ciddiye alınır bir azalma görülürse o zaman nem dengesi de derinden sarsılır. Yağış azlığı, sıcaklık derecesinde şiddetli yükselme kuraklığın oluşum nedenleridir.

Bölgesel etkilerde bulunan hava kütleleri, basınç yapıları, coğrafi şartlar, yükselti, enlem derecesi kuraklığın oluşumuna meydan veren nedenlerdir. Kuraklık oluşumuna dolaylı etki eden nedenlerden biri de insandır. Doğal yaşamın tahrip edilmesi ekolojik dengenin sarsılmasına neden olur. Özellikle ormanların yok edilmesi nem dengesi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Kuraklığın nedenlerini akılda daha kalıcı olması adına şu şekilde sıralandırabiliriz;

  • Yeraltı sularının kirletilmesi ve kaynakların kurutulması.
  • Temiz su kaynaklarının bilinçsizce harcanması.
  • Ağaçların kesilmesi, ormanlık alanların yok edilmesi.
  • Atık suların geri dönüşümünün yapılmaması.
  • İnsanların sürekli doğal su kaynaklarını kullanması.
  • Sanayi atıklarının doğaya atılması ve çevrenin kirletilmesi.
  • Yağmur çeken bitki örtüsünün yok edilmesi.
  • Sanayi tesislerinde geri dönüşüm sisteminin olmaması veya yeterince önem verilmemesi.
  • Verimli toprakların yanlış şekilde kullanılması.
  • Tarım arazilerinde yapılaşmaya gidilmemesi.
  • Araba egzozları ve sanayi fabrikaları nedeniyle atmosfere sürekli zehirli gaz salınması ve yağış düzeninin etkilenmesi.
  • Özellikle insanların doğaya verdiği zararlar sebebiyle küresel ısınmanın hızlanması.

Kuraklık Çeşitleri Nelerdir?

Doğal afetler arasında en tehlikeli diyebileceğimiz kuraklık, üç ayrı şekilde ortaya çıkmaktadır. Gerek iklimsel koşullar, gerek insanların doğal sisteme verdiği zararlar kuraklık, erozyon ve heyelan gibi birçok doğa olayının gerçekleşmesine sebep olmaktadır. Üç kategoride incelenen kuraklık çeşitleri şunlardır:

  • Meteorolojik Kuraklık: Bunlardan ilki meteorolojik kuraklıktır. Meteorolojik kuraklık, geniş zaman diliminde yağışta şiddetli düşüşlerin görülmesidir. Nem oranında düşüşe neden olan yağış azlığı, bölgeden bölgeye yayılan meteorolojik kuraklığa sebep olmaktadır. Aylık, yıllık çizelgelerde yağışın düşüş göstermesi bu tarz kuraklığın oluşmasını sağlamaktadır.
  • Tarımsal Kuraklık: Tarımsal kuraklık, kuraklık çeşitlerinden meteoroloji ile en yakın ilgisi olan kuraklıktır. Toprak, bünyesinde bitkilerin ihtiyacı olan suyu bulundurmadığında nem kaybı, kuraklığa neden olmaktadır. Ürünlerde azalmalar, büyümede yavaşlamalar tarımsal kuraklığın doğal sonuçlarıdır. Yıl içinde yeterli yağış olmaması, toprağın gereken nemi biriktirememesine neden olmaktadır. İşte bu noktada tarımsal kuraklık devreye girmektedir.
  • Hidrolojik Kuraklık: Kuraklık çeşitlerinden sonuncusu hidrolojik kuraklıktır. Yer altı su kaynakları, yüzeyde oluşan su birikimleri ve yağış dengesi hidrolojik kuraklığı meydana getirir. Hidrolojik kuraklık temel olarak meteorolojik kuraklığın devamıdır. Süreklilik gösteren yağış yoksunluğu ve su kaybı kuraklığın son basamağı olan hidrolojik kuraklığı meydana getirir.

Kuraklığı Önleme Yolları Nelerdir (Kuraklık Nasıl Önlenir)?

Kuraklığın temelinde normalin altında yağış gözlenmesi, nemde düşüş olması, şiddetli sıcaklıkların görülmesi etkilidir. Bu sebeplerden meydana gelecek felaketlerin önlenebilmesi için yapılması gereken ilk şey takip teknolojisini artırmaktır. Hidrolojik ve meteorolojik takip artırıldığında kuraklığın geliş hızı tahmin edilebilir. Bu da gerekli önlemlerin daha rahat alınmasını sağlar.

İnsan, kuraklığa neden olacak ağaç kaybını en aza indirerek kuraklık önlemi almalıdır. Bu her ne kadar basit bir önlem olarak görülse de aslında uzun vadede kuraklık için en temel çaredir. Çünkü ne kadar çok ağaç, o kadar yağış demektir. Çok ağaç ise ormanlık alanların genişletilmesi anlamına gelir. Ormanın önemine bu yazımızda değinmiştik.

Sel Nedir? Nedenleri, Sonuçları, Çeşitleri ve Önleme Yolları Nelerdir?

Kuraklık Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı’na göre yavaş gelişen doğal afetler sınıfındadır. Ormanların hızla tüketildiği, yeni ağaç dikiminin yapılmadığı, betonlaşmanın her geçen gün arttığı, çevre ve hava kirliliğine önem vermeyen toplumlarda kuraklık kaçınılmaz sonlardandır. Nasıl ki depremin şiddetleri var ise kuraklık da hafif ölçüde çok fazla zarar vermezken, süresi uzun ve çok şiddetli olduğunda, tüm canlıların hayatını tehdit edecek boyuta ulaşmaktadır.

Kuraklığın Sonuçları Nelerdir?

Kuraklığın en ciddi ve tehlikeli doğal felaketlerden biri olduğunu az önce söylemiştik. Dolayısıyla etkileri ve sonuçları da bir o kadar önem arz etmektedir. Kuraklıktan doğal çevreden, insan yaşamına kadar hemen her canlı etkilenmektedir. Topraktaki nemin azalması ağaçların ve ormanlık alanların azalmasına yol açar.

Tarım alanları yeterince sulanamadığından verim düşer. Tarımda görülen zarar ekonomiye de yansır. çok ciddi kentsel sorunlar, temiz su kaynağı yetersizliği ve sağlık problemleri baş gösterir. Hayvanlar otlanamadığından ve su içecek kaynak bulamadığından, toplu hayvan ölümleri gerçekleşir.

Borsada İşlem Gören Yatırım Araçları Nelerdir?

$
0
0

Borsalar, bulundukları ülkelerin finansal araçlarına da bünyesinde yer veren kurumsal piyasalardır. Yani ülkenin ünlü tarım ürünlerinden doğal kaynaklarına kadar birçok finansal aracı, özel borsalarda alınıp satılabilmektedir. Çünkü borsaların kurulum amaçları ve görevleri arasında da bu maddeler yer almaktadır. Bunlar dışında sermaye piyasasına konu olan birçok ürün, borsada gerekli işlem koşullarında yatırımcılar tarafından alınıp satılmaktadır.

Borsa dendiği zaman birçok kişi sadece hisse senetleriyle işlem yapıldığını düşünebilir. Buna karşın hisse senetleri dışında daha birçok sermaye piyasası aracı borsada işlem görmektedir. Tahvil, bono, kira sertifikaları, vadeli işlem sözleşmeleri, varant gibi yatırım araçları ile borsada yatırım yapılabilmektedir. Bunların hepsi ayrı bir gruba aittir ve sahip oldukları özellikleri nedeniyle portföy çeşitliliği sağlarlar.

Borsa Güvenilir mi? Borsaya Para Yatırılır mı?

Eğer hisse senedi dışındaki yatırım araçları ile işlem yapmak istiyorsanız mutlaka onları tanımalı, özellikleri ve fiyat hareketleri hakkında bilgi sahibi olmalısınız. Bilgihanem.com olarak burada kısaca ne oldukları hakkında bilgiler vereceğiz. Yatırım araçlarını iyice tanıyıp, gelecekte hangi seviyeye ulaşacakları hakkında bilgi sahibi olduktan sonra da kazançlı pozisyonlar oluşturabilirsiniz. Elbette borsaya tam anlamıyla hakim olmanız gerektiğini unutmamalısınız.

Kıymetli Evraklar

Kıymetli EvraklarBorsada işlem yoğunluğu fazla olan yatırım araçlarından biri kıymetli evraklardır. Bu tür yatırım araçları şirketlere borç verme ya da ortak olma şeklinde gerçekleşir. Fakat bu işlemleri online olarak, çok kolay bir biçimde yapabilirsiniz. Kıymetli evrakların altında da hisse senetleri, bono ve tahvil yer alır. Bunların özelliklerini ve etki alanlarını açıklayalım.

Hisse Senetleri

Hisse senetleri şirket ortaklığını temsil eder. Yani bir hisse senedine yatırım yaparsanız, şirketin karına ve zararına ortak olursunuz. Borsada da işlem hacmi en yüksek kıymetli evraktır. Hatta eminim birçoğunuz borsayı hisse senetleriyle duymuşsunuzdur. Yüksek risk içerseler de kazançları bir o kadar yüksektir. Çünkü hem hisse değerinin artışından hem de şirketin karlılığından pay alırsınız. Bunun için yapmanız gereken ise doğru şirket ve hisseyi seçmektir.

Seçiminizi yaparken şirketin geçmiş ve gelecek yatırımları ile ekonomik verilerini dikkate almalısınız. Bunların yanında faaliyette bulunduğu sektör geleceği, iş yaptığı diğer şirketler ve ülkeler ile ilgili araştırmalar yaparak, hisse senedi değerlemesini gerçekleştirirsiniz. Sizin için fiyatı yükselecek bir yapıya sahipse yatırım aracı olarak seçiminizi yaparsınız.

Tahvil

Uzun vadeli bir borç senedidir. Şirketten tahvil aldığınızda, borç vermiş olursunuz ve vadesi geldiğinde faizi ile paranızı geri alırsınız. Bu yüzden güvenli yatırım araçları arasında yerini alır. Tahvilin vadesi bir yıldan fazladır.

Yatırımcıların tercihi genelde devlet tahvilleri üzerinedir. Çünkü riski sıfırdır. Herhangi bir şirketin tahvilini almayı planlıyorsanız da araştırma yapmayı ve paranızı geri alma ihtimalinizi iyi değerlendirmelisiniz. Bu şekilde yaptığınız yatırımlar size kazanç sağlayacaktır.

Bono

Tahvilde işlevler ne ise bonoda da aynıdır. Bu yüzden tahville çok karıştırılır. Tek bir farkı vardır o da vadedir. Bonoların vadeleri, tahvillerin aksine maksimum bir yıldır. Bir yıldan uzun olamaz. Bu yüzden kısa vadeli borç senedi olarak adlandırılır.

Tahvilde olduğu gibi hazine bonolarına ya da şirketlerin bonolarına yatırım yapabilirsiniz. Eğer tercihinizi şirketlerden yana kullanacaksanız, borç vermeyi düşündüğünüz firmayı araştırmanız ve takip etmeniz önemlidir.

Dövizler

DövizlerYatırım piyasalarında işlem hacmi ve kazandırıcı özelliği yüksek olan yatırım araçları arasında dövizler de yer alır. Dövizler ülke para birimlerini ifade eder. Karşılıklı gelerek pariteleri oluşturur. Sıkı bir piyasa takipçisi olarak kazançlarınızı gerçekleştirebilirsiniz.

Ülkemiz borsasında işlem gören döviz çeşidi azdır. Bunlar; Amerikan doları, Euro ve Türk lirasıdır. Bunlar dışında bir dövize yatırım yapmak istiyorsanız yurt dışında bulunan borsaları kullanmanız gerekir. Peki, Borsa İstanbul’da bulunan dövizlere yatırım yaparken nelere dikkat etmelisiniz şimdi ona bakalım.

EUR/USD Paritesi

Avrupa ülkelerinin ortak kullandığı para birimi olan Euro ve Amerikan doları karşılıklı olarak değerlenir. Ekonomi yönünden güçlü olan bu iki para birimine yatırım yaparken, mutlaka global ekonomi hakkında bilginiz olmalıdır. Avrupa Birliği’ne bağlı ülkelerin gelişmeleri ile Amerikan ekonomisinin gelişmeleri takibinizde olmalıdır.

ECB (Avrupa Merkez Bankası) ve FED (Amerika Merkez Bankası) ‘in  yaptığı açıklamalar, uyguladığı politikalar özellikle dikkat etmeniz gereken konulardır. Bunun yanında yaşanan sosyal ve politik durumları da göz önünde bulundurarak oluşacak fiyatlar hakkında bilgi sahibi olursunuz. Yatırımlarınıza da buna göre yön verirsiniz.

USD/TRY Paritesi

Dolar ile Türk lirasının karşılıklı gelmesinde ise en önemli etkenler iki ülkenin bütün alanlar kapsamında arasında bulunan ilişkilerdir. Ayrıca FED’in açıklamaları ve politikaları da paritenin seyri hakkında önemli bilgiler verir. Bu yüzden ülkemizin ve ABD’nin ekonomik, ticari, sosyal ve politik durumlarını göz önünde bulundurarak yatırımlarınızı gerçekleştirmelisiniz.

EUR/TRY Paritesi

Her paritede olduğu gibi burada da Euro Bölgesi ve Türkiye ilişkileri önemlidir. Yurt içi ve yurt dışı yaşanan gelişmeler paritenin değerinde değişimlere yol açar. Euro Bölgesi, Türkiye’nin önemli ihracat pazarıdır. Bu yüzden politika yapıcılar, ticari gelişmeler, yaşanan sosyal olaylar iki taraf açısından da değerlendirilmeli ve yorumlanmalıdır. Böylelikle yatırımlarınızı başarılı bir şekilde gerçekleştirebilirsiniz.

Emtialar

EmtialarEmtia yatırımı borsada güvenli araçların arasında yer alır. (Emtia Nedir?) Etki alanlarının kolay araştırılır olması ve fiyatlarında genel olarak uzun vadede yükselişler göstermesi, çoğu yatırımcıyı bu araçlara iter. Çeşitliliğine baktığımızda ise ticaretin gerçekleştiği birçok malı görebiliriz. Bunlar da emtiaların altında bir gruba ayrılmıştır.

Kıymetli madenler, tarım ürünleri, enerji grubu, hayvansal ürünler, orman ürünleri, gıda maddeleri, hammaddeler, kimyasallar, sanayi metalleri şeklinde gruplandırılırlar. Bu grupların altında da en çok işlem gören araçları inceleyelim.

Altın

Emtiaların içerisinde en çok işlem gören yatırım araçlarından biri de kuşkusuz altındır. İnsanların altına olan güveni her yatırım piyasasında yer almasını sağlamıştır. Altının fiziki olarak yatırımı yapılabilir ancak; bu durum birçok sorun oluşturduğundan, yatırımcılar tarafından daha çok online ticareti tercih edilmiştir. Bu sebeple borsada yatırımcılar tarafından portföylerinde bulundurduğu ilk araçlar arasında gelir. Altın tüm dünya açısından önemli olduğu için araştırmalarını makro düzeyde gerçekleştirmelisiniz.

Petrol

Dünya açısından altın gibi stratejik öneme sahip olan diğer bir emtia da petroldür. Petrolün giderek azalan bir özelliğe sahip olması, uzun vadede fiyatlarının artışını sağlar. Bu yüzden çoğu yatırımcı petrole yatırım yapar ve yükselen fiyatlarından kazanç sağlamak ister. Dünya açısından önemli olduğu ve birçok alanda kullanıldığı için fiyatlarının değişimleri, global gelişmelerdendir. Bu yüzden küresel olarak yaşanan tüm durumları araştırmak ve yatırımları ona göre oluşturmak önemlidir.

Gümüş

Değerli madenlerden altından sonra gelen yatırım aracı gümüştür. Gümüşün kararan bir özelliği olduğu için fiziki olarak yatırım yapılması oldukça zor ve kazançsızdır. Bu yüzden yatırım piyasalarında işlem hacmi geniştir. Fiyatının düşük olması da, teminatı az olan yatırımcılar için tercih sebebidir. Gümüş yatırımlarında da fiyatların değişimi için öncelikli bakmanız gereken FED politikalarıdır. Sonra da dünyanın gümüş arz ve talebini kontrol etmenizde fayda vardır.

Bakır

Kullanım alanı oldukça geniş bir yatırım aracıdır. Bakır metalinin fiziki olarak yatırımını genelde sektörlerde bulunan kişiler yapar. Borsada yer alması ise tüm yatırımcıların portföylerine eklemesine neden olmuştur. Böylelikle fiyatlarında yaşanan değişimlerden kazanç sağlanması mümkün kılınmıştır. Bakır birçok sektörde kullanıldığı için fiyat değişimlerinde sektörlerin yaşadığı gelişmeler ve değişimler göz önüne alınmalıdır.

Tarım Ürünleri

Borsada işlem gören birçok tarım ürünü vardır. Bunların içerisinde işlem hacmi yüksek olanlar ise buğday, mısır, kakao, pamuk gibi emtialardır. Bunların yatırımını fiziki olarak yapmak hem masraflı hem de kazançsız olmaktadır. Bu sebeple borsada yapılan online işlemler sayesinde fiyatlarında oluşan değişimlerden kar elde etmek mümkündür.

Tarım ürünlerinin fiyatlarını etkileyen seçeneklerin en başında ise iklim koşulları gelir. Bunun yanında yaygın hastalıklar, arz ve talep oranları da fiyat değişimlerine sebep olur. Bunların araştırılması ve takip edilmesi önemlidir.

Borsa Endeksleri

Borsa EndeksleriBorsa endeksleri birden fazla yatırım aracını içerisinde barındıran ve bunların fiyat, maliyet, performans gibi veriler elde ederek işlemlerin yapılmasıdır. Endeks içerisinde bulunan bir firmanın kötü performans sergilemesi demek yatırımınızın kötüye gittiği anlamına gelmez. Aynı şekilde bir şirketin çok iyi değerlere gelmesi, yatırım fonunun yükseleceği anlamına da gelmez.

Tabi ki bu endeksler içerisinde etkili olan şirketler vardır fakat endekslerin değeri toplu şekilde belirlenir. Bu yüzden güvenli yatırım yapmak isteyen kişilerin tercihleri arasında borsa endeksleri yer alır. Ülkemiz borsasında BIST 100 Endeksi, BIST 50 Endeksi, BIST 30 Endeksi gibi fonlar bulunmaktadır. Bunların içerisinde bulunan yatırım araçları belli şartlara göre seçilmiş ve işleme sunulmuştur.

Vadeli İşlem Sözleşmeleri

Vadeli İşlem SözleşmeleriBorsa İstanbul çatısı altında faaliyet gösteren Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası aracılığıyla birer türev araç olan sözleşmelere yatırım yapabilirsiniz. Bu sözleşmelere konu olan yatırım araçları; USD/TRY, EUR/TRY, EUR/USD, RUB/TRY, CNH/TRY, hisse senetleri, gram altın, ons altın, elektrik, hurda çelik, pamuk, buğday, yabancı endeks, yatırım fonu şeklinde sıralanabilir. Bu yatırım araçlarıyla doğrudan işlem yapmak yerine, şartları belirlenmiş vadeli işlem sözleşmeleri ile yatırım yaparsınız.

Vadeli işlem sözleşmelerinin çeşitli avantajları bulunmaktadır. Bunların başında; spekülasyondan yararlanma, arbitraj yapma ve riskten korunma gelir. Her zaman bildiğimiz dolar ve altın gibi yatırım araçlarının dayanak varlık olarak işlem gördüğü vadeli işlem sözleşmeleri ile bugünden gelecek fiyatları üzerine işlem yapabilirsiniz.

Varant

VarantDayanak varlığın, belli bir tarihten önce, belli bir fiyattan alınıp satılmasına imkan veren enstrümanlara varant denir. Her varantın, önceden belirlenmiş bir vade bitimi vardır. İşleme girilen tarih ile vade bitimi arasında dayanak varlığın fiyatı ve vade değeri değişiklik gösterir. Buna göre de alım veya satım varantı alınır. Alım varantı, dayanak varlıkla doğru orantılı; satım varantı ise ters orantılı hareket etmektedir.

Borsada iyi alternatifler arasında yer alan varantlar, riskli bir yatırım aracı grubudur. Bunun nedeni ise seans içerisinde yatırım yapılan paranın hepsini kaybettirme veya birkaç katını kazandırma özelliğine sahiptir. Hisse senedi ve dövizlere göre daha riskli olan varantlar, doğru seçildikleri zaman daha az risk içermektedir. Vade bitimine az bir süre kalmış olan varantların daha az riskli oldukları bilinmektedir.

Sertifikalar

SertifikalarVarantlara benzer özelliklere sahip olan sertifikalar, ihraççıyı yatırımcıya karşı mali yükümlülük altına sokan finansal enstrümanlardır. Yatırımcısına önceden belirlenen koşulların oluşması durumunda alacak hakkı veren menkul kıymet niteliği taşımaktadır. Turbo, iskontolu, prim ödeyen ve endeks olmak üzere 4 türü bulunan sertifikaların Borsa İstanbul Pay Piyasası altında işlem görebilmeleri için kurumsal ürünler pazarı altında Sertifika Pazarı kurulmuştur.

Sertifikalarda dayanak varlık, BIST 30 endeksinde yer alan payları ve endeks kapsamında birden fazla paydan oluşan sepeti ifade etmektedir. Sertifikalarda piyasa yapıcılık söz konusudur ve yetkilendirilmiş üyeler tarafından sorumlu oldukları pazarın dürüst, düzenli çalışmasını sağlarlar. Ayrıca likiditeye katkıda bulunma amacıyla yürütülen özellikli bir alım – satım faaliyeti olarak da tanımlanırlar.

Borsa Yatırım Fonları

Borsa Yatırım FonlarıKısaca BYF olarak karşımıza çıkan borsa yatırım fonları; bir endeksi baz alan ve onun performansını yatırımcılara yansıtan, payları ise borsada işlem gören yatırım fonlarına verilen isimdir. Bir endekse dayalı olarak çıkarılırlar. Endekste yer alan menkul kıymetlere, endeksteki ağırlıkları oranında yatırım yapılmaktadır.

BYF’ler, yetkili aracı kurumları tarafından yatırımcıdan toplanan nakit ile baz alınan endeksteki menkul kıymetlerin satın alınmasıyla oluşturulmuş portföyler şeklinde de tanımlanmaktadır. Bu nedenle borsanın en önemli portföy yatırımı konusu olarak görülmektedir. BYF’ler sayesinde bir endeksin ve sektörün performansı da takip edilmektedir. Hisse senetlerinden daha likit ve kolay alınıp satılma özellikleri vardır. Risk dağılımı konusunda ise en risksiz yatırım araçlarıdır.

Borçlanma Araçları

Borçlanma AraçlarıBorçlanma araçları; devlet iç borçlanma senetleri (DİBS), Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası likidite senetleri, gelir ortaklığı senetleri, gelire dayalı senetler, özel sektör tahvilleri, finansman bonoları, varlık ve ipotek teminatlı menkul kıymetler, varlığa ve ipoteğe dayalı menkul kıymetler şeklinde sıralandırılmaktadır.

Borsaya Yeni Başlayanlar İçin Tavsiyeler

Borsa İstanbul’da Borçlanma Araçları Piyasası aracılığıyla işlem görürler. DİBS’ler ise en çok kullanılan yatırım araçlarıdır. Devlet iç borçlanma senetleri ise devlet tahvilleri ve hazine bonolarına verilen genel bir isimdir.

Kira Sertifikaları

Kira SertifikalarıHer türlü varlık ve hakkın finansmanını sağlamak için varlık kiralama şirketi tarafından ihraç edilen sertifikalara verilen isimdir. Sahiplerinin, bu varlık ve haklardan elde edilen gelirlerden payları oranında hak sahibi oldukları menkul kıymetlerdir.

Bahsi geçen haklar; kira sertifikaları ihracına dayanak her türlü haktır. Varlık ise kira sertifikası ihracına dayalı haklar haricinde her türlü varlıktır. Varlık kiralama şirketi ise kira sertifikasını ihraç etmek için anonim şirket şeklinde kurulmuş sermaye piyasası kurumudur.

William Shakespeare Kimdir? Hayatı ve Eserleri

$
0
0

William Shakespeare hakkındaki şaibelere rağmen, eserleriyle yeteneğini ve dehasını kanıtlamış, adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır. Kaynaklara göre 1564 – 1616 yılları arasında yaşayan ya da yaşadığı söylenen ünlü İngiliz, eserleriyle olduğu kadar biyografisiyle de ilgi çekmiş, gerçek kimliği konusundaki tartışmalar yüzyıllar öncesinden bugünlere kadar ulaşmıştır.

Çünkü bazıları, William Shakespeare’in Avon Nehri kıyısında doğmuş ve aynı yerde hayatını kaybetmiş tüccarın, hepimizin bildiği eserlerin yaratıcısı olmadığını savunmuştur. Farklı teoriler neticesinde varılan sonuçlar; William Shakespeare diye birinin hiç yaşamadığı, bu ismin sahte olduğu gibi inanışlara kadar gitmiştir. Ancak kimliği konusundaki anlaşmazlıklar bir kenara dursun, onunla ilgili tartışılmaz gerçek; kendisinin gelmiş geçmiş en büyük kalemler arasında yer almasıdır.

Edgar Allan Poe Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Neticede şair, oyuncu ve oyun yazarı olarak tanımlanan Shakespeare; Romeo ve Juliet, Macbeth, Kral Lear, Hamlet, Othello gibi eserleri ile tahtını yüzyıllardır kimselere kaptırmamıştır. Zaten oyunlarının neredeyse bütün dillere çevrilmesi ve asırlardır tekrar tekrar oynanması da onun neden bu kadar büyük bir kişilik olduğunu açıkça kanıtlamaktadır.

William Shakespeare Kimdir?

William Shakespeare Kimdir?William Shakespeare kimdir sorusuna herkesin verecek bir cevabı vardır. Sonuçta o; dünyanın en ünlü yazarları arasında yer alan, eşi benzeri olmayan eserleriyle küçükten büyüğe herkes tarafından bilinen bir isim. Ancak William Shakespeare hakkındaki yüzeysel bilgiler dışında öğrenilmesi gereken daha pek çok şey var. Mesela; onun gerçek kimliği konusundaki teoriler gibi! Ya da hayat hikayesindeki boşluklar, nerede olduğu bilinmeyen kayıp yıllar gibi!

Yani asırlar öncesinde yaşayan ve kendi zamanını aşarak bugüne ulaşan yapıtlarıyla dillere destan olan Shakespeare’i, İngiliz şair, oyun yazarı, oyuncu olarak tanımlamak mümkün değildir. Dünyanın en seçkin drama yazarı kabul edilen bu kadar ünlü bir kişilik hakkında çok daha fazlasını söyleyebilmek gerekir. İşte bu nedenle sizlere William Shakespeare ile ilgili bilgiler bulacağınız aşağıdaki başlıkları hazırladık.

William Shakespeare’in Hayatı

William Shakespeare’in HayatıWilliam Shakespeare, 26 Nisan 1564’de (vaftiz tarihi) İngiltere’nin Stratford-upon-Avon bölgesinde başarılı bir tüccar olan John Shakespeare’in 8 çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Shakespeare’in annesi Mary Arden ise varlıklı bir ailenin kızıydı. Maddi açıdan rahat bir şekilde büyüyen William’ın eğitim hayatı hakkında kesin bir bilgi bulunmasa da söylenene göre Shakespeare evlerinin yakınlarındaki King’s New School’a gitti.

Ailenin hayatta kalan en büyük çocuğu olarak belirtilen Shakespeare, buradaki okulda Latince ağırlıklı bir eğitim aldı. Üniversite eğitimi almayan genç William, 18 yaşına geldiğinde 26 yaşındaki Anne Hathaway ile evlendi. Ve kısa süre sonra da ilk çocuğu Susanna dünyaya geldi. 2 yıl sonra da Hamnet ve Judith isimlerinde ikiz çocukları doğdu. Ancak Hamnet 11 yaşına geldiğinde hayatını kaybetti ve 11 Ağustos 1596’da cenazesi yapıldı.

1585 ile 1592 yılları arasında ne yaptığı konusunda pek bilgi bulunmayan Shakespeare’in bu dönemi, kayıp yıllar olarak nitelendirilecekti. Bazıları bu dönemde Shakespeare’in bir dava nedeniyle Londra’ya kaçmak durumunda kaldığını savunacak, bazıları da onun bu yıllarda öğretmenlik yaptığını öne sürecekti. Sonuçta; Shakespeare’in 11 yıllık süreci nasıl geçirdiği bilinmiyor diyebiliriz.

1592 yılına gelindiğinde ise Shakespeare, Londra’da tiyatro sahnelerinin bir parçası olarak adı duyulmaya başladı. Robert Greene gibi Londra’daki üniversiteli yazarların saldırılarına uğradığı bu yıllarda William, önemli dostluklar da kurdu. Bu dönemde ortaya çıkan veba salgını sırasında tiyatrolar kapatılsa da o yazmaya devam etti 1594 yılında tiyatroların açılmasıyla birlikte de Chamberlain Topluluğu isimli gruba ortak oldu.

Kraliçe Elizabeth’in 1603’teki ölümünden sonra adı Kralın Oyuncuları (King’s Men) olarak değiştirilen grup için yazdığı oyunlardan büyük miktarda kazanç sağlayan Shakespeare, Londra ile Stratford arasında mekik dokudu. Hem Londra hem de Stratford’da mülk edinen tiyatro yazarı, 1597’de doğduğu yerden ikinci büyük evini satın alırken, 1605’te de kilisenin ondalık vergilerinden pay sahibi oldu.

Onun hakkında biyografi yazan ilk kişi olan Nicholas Rowe’a göre son yıllarını Stratford’da geçiren Shakespeare, 1607’den sonra çok fazla oyun yazmadı ve kayıtlardaki bilgilere göre 23 Nisan 1616’da hayata veda etti. Öldükten iki gün sonra da Holy Trinity Kilisesi’nin avlusuna gömüldü.

William Shakespeare’in Kızları

William Shakespeare’in 11 yaşında hayatını kaybeden oğlundan başka Susanna ve Judith isimlerinde iki kızı vardı. Bunlardan Shakespeare’in 1583’te dünyaya gelen büyük kızı Susanna; 1607’de hekim John Hall’la evlendi. Judith ise Shakespeare’in ölümünden kısa süre önce bir şarap tüccarı olan Thomas Quiney ile evlendi.

Judith Quiney’nin Richard Quiney, Thomas Quiney ve Shakespeare Quiney isimlerinde üç çocuğu olmasına rağmen hepsi de küçük yaşlarda hayatını kaybetti. Susanna Hall ise hayatı boyunca hiç çocuk sahibi olamadı ve William Shakespeare’in soyu bu nedenle sürdürülemedi.

William Shakespeare’in Kimliği Konusundaki Görüşler

Shakespeare’in gerçek adı ve kimliği konusunda pek çok tartışma yaşandığını göz önüne alarak, ayrı bir başlık altında farklı yorumlara da değinmek istedik. Çünkü birçok kaynakta; William Shakespeare’in o dönemde yaşamış tüccarın oğlu William Shakespeare olmadığını iddia edilmektedir.

İngiliz dilinin en büyük yazarı hakkındaki görüşler incelendiğinde de bu teorilerin gayet mantıklı olduğu göze çarpmaktadır. Örneğin; Stratford’da yaşayan William Shakespeare’in anne – babası ve kızları okuma yazma bilmemektedir. İlaveten; kendisinden yüzlerce yıl önce yaşamış ünlüler hakkında pek çok bilgi olmasına rağmen Shakespeare hakkında neredeyse hiç bilgi bulunmaması da dikkat çekmektedir.

Eserleri dışında kendisinin var olduğunu kanıtlayacak notlar, mektuplar ya da günlükler olmaması da komplo teorilerini güçlendirmektedir. Neticede bunlar gibi daha birçok bilgi; Stratford’da yaşamış William Shakespeare’in o benzersiz eserlerin yaratıcısı olamayacağını göstermiştir. Peki, durum buysa sözüm ona bizim William Shakespeare olarak tanıdığımız büyük deha kimdir?

İnanış o ki William Shakespeare aslında 17. Oxford Kontu Edward de Vere’den başkası değildir. Durumu nedeniyle kendini gizlemiş ve eserlerini William Shakespeare imzasıyla yazmak zorunda kalmıştır. Çünkü soylu bir aileden gelen Kont Edward de Vere’nin yayımlanmak üzere eser yazmaları yasaklanmıştı. Ayrıca De Vere’nin gerçek adıyla yazması durumunda eserlerindeki karakterler soylularla bağdaşlaştırılabilir ve bu da büyük sorunlara neden olabilirdi.

İşte bu nedenlerden dolayı Edward de Vere, Shakespeare adını mahlas olarak kullanmıştı. Bunların yanında; Kont de Vere’nin hayat hikayesi ile Shakespeare’in eserlerindeki olayların birbirine şaşırtıcı şekilde benzemesi teorileri fazlasıyla güçlendirmiştir.

Kaldı ki William Shakespeare olabileceği yönünde yorum yapılan tek kişi de Vere değildir. Christopher Marlowe, Francis Bacon, William Stanley ve Roger Manners da olası adaylar arasında gösterilmiştir. Hatta ve hatta Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi bile Shakespeare’in kimliğiyle ilgili yorumda bulunmuş, onun Arap kökenli bir Müslüman olduğunu öne sürmüştür.

William Shakespeare’in Eserleri

William Shakespeare’in EserleriKim olduğu konusundaki tartışmalar hala sürse de ünlü yazarın eşi benzeri olmayan eserler kaleme aldığı şüphe götürmez bir gerçektir. Shakespeare’in günümüze ulaşan eserleri başka yazarlarla ortak yazılanlarla birlikte; 38 oyun, 154 sone, 2 uzun öykü şiir ve kaynağı belirsiz birkaç şiirden oluşmaktadır.

Trajedi, şiir, komedi ve tarihsel oyun türünde eserler yaratan Shakespeare; Romeo ve Juliet, Macbeth, Kral Lear, Othello, Titus Andronicus, Julius Caesar, Antonius ve Kleopatra, Coriolanus, Troilos ile Kressida, Atinalı Timon ve tabii ki “olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu” sözleriyle hafızalara kazınan trajedilerini kaleme almıştır.

Voltaire Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Kral John, II. Richard, V. Henry, IV. Henry: I. ve II. Bölüm, VI. Henry: I. II. ve III. Bölüm, VIII. Henry isimli tarihsel oyunları olan ünlü İngiliz bunun yanında; Bir Yaz Gecesi Rüyası, Yanlışlıklar Komedisi, Yeter ki Sonu İyi Bitsin, Windsor’un Şen Kadınları, Kısasa Kısas, Venedik Taciri, Size Nasıl Geliyorsa, Cymbeline, Aşkın Çabası Boşuna, Kuru Gürültü, Perikles, Hırçın Kız, Fırtına, Onikinci Gece, Kış Masalı, Veronalı İki Gentleman ve İki Soylu Akraba isimli komedileri bulunmaktadır. Ayrıca kendisinin Venüs, Adonis ile Lucrece’nin Tecavüzü isimli iki öykü şiir yazdığı bilinmektedir.

Viewing all 1993 articles
Browse latest View live