Quantcast
Channel: Bilgihanem
Viewing all 1993 articles
Browse latest View live

Çin Seddi Hakkında Bilgiler; Nerededir? Mimarisi ve Tarihçesi

$
0
0

Birçok insanın görmek için can attığı, dünyanın harikaları arasında kendisine yer bulmuş Çin Seddi, ilginç mimarisiyle dikkat edici bir özelliğe sahiptir. Savunma amacıyla inşa edilmiş olan Çin Seddi’nin temelleri krallıkların birbirinden korunmak için sınırlarına inşa ettikleri ilk setlere dayanmaktadır. Çin Seddi’nin temelinde Qin, Zhao, Wei, Han, Yan, Qi, Chu gibi krallıkların katkısı vardır. Çin Seddi’nin savunma amaçlı inşa edildiği genel kabul görmüşse de tarihçilerin bu konuda farklı tezleri vardır.

Duvarın, Türk saldırılarına karşı korunmak amacıyla yapıldığı düşüncesi bu alanda hakimdir. Bundan başka ülkeden kaçışı önlemek, yıkılan beyliklerin yöneticilerine ceza olsun diye ağır iş yaptırmak gibi farklı nedenle inşa edildiğine yönelik düşünceler vardır. Başlı başına ilginç bir tarihe sahip olan Çin, tarihiyle ilgili bıraktığı yazıtlar sayesinde birçok noktaya açıklık getirmiş olsa da burada tıkanmaktadır.

Halikarnas Mozolesi (Kral Mausollos’un Mezarı) Hakkında Bilgiler; Nerededir, Mimarisi ve Tarihçesi

Çin Seddi’nin büyük bir alanda inşa edilmiş olması; o zamanki şartlara göre ciddi bir emektir. Dünyadaki en uzun insan yapımı duvardır. Ayrıca kuzeyden gelen saldırıları bertaraf etmek amacıyla yapılmış bir savunma duvarıdır. UNESCO tarafından dünya miras listesine alınan Çin Seddi, şu anda en çok ziyaret edilen turistik yapılar arasındadır. Çin Seddi’nin mimarisi ve efsanevi tarihi hakkında bilmediklerinizi Bilgihanem.com okurlar için hazırladığımız yazımızdan öğrenebilirsiniz.

Çin Seddi Nedir?

Çin’in kuzeybatısı boyunca uzanan, dünyanın bilinen en uzun savunma duvarı Çin Seddi’dir. Kuzeyden gelen Türk ve Moğol saldırılarına karşı korunma amaçlı yapılmıştır. Duvar yıllar içinde kemer, kale, bariyer gibi çok sayıda isimle anılmıştır. Çin Seddi yüzyıllar öncesinde yapılmıştır. Günümüzde ayakta duran kısmı Ming Hanedanından kalmış 2500 kilometrelik kısımdır.

Yıkılan kısımlarıyla birlikte Çin Seddi toplamda 8851 kilometredir. Çin Seddi’nin inşası aslen M.Ö. 221 ve M.S. 608 yıllarını kapsamaktadır. Çin Seddi’ne bakıldığında tek bir parça gibi görünse de duvar aslında mozaik biçimindedir. Kalitesi değişiklik gösteren parçalarda bazı kısımlar dayanıklı malzemeden; bazı kısımlar ise fazlasıyla dayanıksız malzemeden inşa edilmiştir.

Çin Seddi inşasında en çok insan çalıştırılan yapı olma unvanını kazanmıştır. İnşa edilmesi için 8000 civarında işçinin çalıştığı düşünülmektedir. O yıllarda gelişmiş bir teknoloji olmadığından tamamı el emeği ile yapılmıştır. İnşa kalıntılarında ele geçirilmiş bir el arabası olduğu bilinmektedir. Duvar yapılırken sadece bu el arabalarının ve insan gücünün kullanıldığı düşüncesi hakimdir.

Çin Seddi Nerededir?

Çin Seddi’nin ilk kısmı Po Hay Körfezi’nde yer almaktadır. Pekin civarında kuzeyden geçen duvar ardından Huanh-Ho nehrini ikiye böler ve devam eder. Bu hizadan ülkenin güneybatısına doğru uzanır. Gobi Çölü’ne geldiğinde güneyden batıya yönelerek devam etmektedir. Çin Seddi çizdiği hat ile uzaydan bakıldığında ince, uzun bir nehir görünümündedir. Öte yandan bu bilginin sadece söylentiden ibaret olduğunu söyleyen araştırmacılar da vardır. Yani Çin Seddi uzaydan görünmemektedir. Çin Seddi’ni görebilmek için Çin’e gittiğinizde duvarın en popüler kısmını görebileceğiniz, Pekin civarındaki Badaling’i ziyaret etmelisiniz.

Çin Seddi’nin Mimarisi

Duvarın kalınlığı ve yüksekliği duvar boyunca sürekli değişmektedir. Taban 7 metre civarındayken üst kısımlar 6 metre civarındadır. Duvarın yüksekliği de çoğunlukla değişmekte olup ortalama 10 metre civarındadır. Mimaride düşünülen en yanlış bilgi duvarın tamamen tuğladan örülmüş olmasıdır. Bu düşüncenin aksine duvar zaman zaman tuğla dışında dayanıksız bir malzemeden inşa edilmiştir. Zayıf kısımların amacının düşmanı yavaşlatmak olduğu düşünülmektedir.

Kalın kısımlardan atlar ve arabalar geçebilmektedir. Kalın duvarlarda ayrıca okçu delikleri ve siperlikler bulunmaktadır. Duvar üzerinde her 9 km’de bir fener kulesi inşa edilmiştir. 200 metrede bir de gözetleme kulesine yer verilmiştir. Duvar üzerinde savaşa yönelik mekanlar dışında tapınaklara ve saraylara rastlanmaktadır. Stratejik noktalarında, cenneti simgeleyen Uranüs kabartıları bulunmaktadır.

Duvarın bazı bölgelerinde setler kademeli olarak sağlam bir şekilde inşa edilerek, savunmayı kolaylaştırmıştır. Çin Seddi’nin en yüksek noktası Pekin civarındaki Heita dağındadır. Buradaki duvar deniz seviyesinden ortalama 1500 metre yüksekte kalmaktadır. Çin Seddi, dünyanın en büyük mezarlığı olarak da bilinmektedir. Söylenenlere göre inşaat sırasında birçok işçi hayatını kaybetmiş; ölen işçiler doğrudan duvarın içine gömülmüştür.

Duvarın harcında insan kemikleri kullanıldı efsanesi duvarın mimarisiyle ilgili en ilginç bilgilerdendir. Bu söylentinin ortaya çıkmasına gömülen işçilerin etkisi olduğu söylenebilir. En geniş yeri 9.144 metre, en yüksek noktası ise 3,7 metredir. En yüksek noktasının uzunluğu ise yaklaşık 8 metredir. Burası gözetleme kulesinin tepesine kadar uzanmaktadır.

Çin Seddi’nin Tarihçesi

Duvarın temelleri ilk önce Vhu Krallığı tarafından, Henan eyaleti civarında atılmıştır. İlk temel atma M. Ö. 7. yüzyılda gerçekleşmiştir. Atılan temelle ortaya çıkan set diğer parçalara göre kısa kalmıştır. İlerleyen dönemde Hun, Moğol ve Tunguz saldırıları artınca, dönemin o zamanki imparatoru Oin Shin Huandg 3. yüzyılda temel yakınındaki alanı tamamen kapatmak düşüncesiyle aşılmaz duvarların inşasına başlamıştır.

Ancak yine de Çin Seddi’nin tek bir hükümdar tarafından inşa ettirildiği söylenemez. Duvara sürekli eklemeler yapılmıştır. Eklemeler gerek yükseklik gerekse uzunluk anlamındadır. Son olarak Çin Seddi’ni onaran Ming Hanedanı olmuştur. Onardıktan sonra da savunma amacıyla kullanmıştır. Duvar üzerinde kuleler, siperlikler ve okçu kuleleri yer alması; Çin Seddi’nin savunma amacıyla yapıldığını ispatlar niteliktedir.

Çin Seddi’ni uzatma çalışmaları MS 17.yy’a kadar devam etmiştir. Günümüzde onarılmış kısımları turizm amacıyla ziyarete açıktır. Duvar ayrıca birçok spor türüne de ev sahipliği yapmaktadır. Tarihi yapı Dünyanın Yeni Yedi Harikası listesine 7 Temmuz 2007 tarihinde alınmıştır. Çin Seddi ayrıca UNESCO tarafından 1987 yılında dünya mirası listesine alınmıştır.

Çin Seddi hakkında bilinmeyen ilginç bilgilerden de söz edecek olursak, en dikkat çekici özelliği tamamlanmasının 2 bin yıldan fazla sürdüğüdür. Fakat bu bilgi çok fazla bilinmemektedir. İlk başlarda Dünyanın Ejderhası, Mor Hudut gibi isimlerle anılan yapı, 19. yüzyılın başlarında Çin Seddi (Great Wall of China) olarak anılmaya başlanmıştır. Efsaneye göre; duvar yapılırken bir ejderhanın bıraktığı izler takip edilerek güzergah belirlenmiştir. Bu nedenle 19. yüzyıla kadar kullanılan isimler arasında Dünyanın Ejderhası yer almaktadır.

Duvarın yapımında insan kemiklerinin kullanıldığına dair bir inanış yaygındır. Fakat bunun doğruluğu ispatlanamamış vve sadece bir söylentiden ibaret olduğu bilinmektedir. İlk yapıldığı günden bu yana deprem, doğa olayları gibi etkilerle hasara uğrayan Çin Seddi’nin bazı kısımları yenilenmiştir. Fakat büyük kısmının yeniden onarıma ve bakıma ihtiyaç duyduğu aşikardır.

Mescid-i Haram Hakkında Bilgiler; Nerededir, Mimarisi ve Tarihçesi

Duvar hakkında çok fazla bilinmeyen ve bir o kadar da ilginç olan bir başka bilgi ise insanlar tarafından despotizm simgesi olarak görülmesidir. Despotizm; birey veya grup fark etmeksizin mutlak siyasi güç ile hükmeden, tek bir idari otoriteye sahip hükümet biçimidir. İnsanlar 1970’li yıllarda Çin Seddi’ni despotizm sembolü olarak gördükleri için evlerinin yapımında duvardan aldıkları taş ve tuğlaları kulanıyormuş.

Resmi bitiş tarihi 1644 yılıdır. Bu tarih ise Son Ming hükümdarının yıkıldığı tarihe denk gelmektedir. O yıllardan bu yana duvarda onarım ve bakım işlemleri dışında başka hiçbir şey yapılmamıştır. Çin Seddi, her yıl farklı spor aktivitelerine ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan en çok dikkat çeken ise 1987 yılında, duvarda tek başına 2400 metre koşan İngiliz maratoncu William Lindesay’dir. Toparlayacak olursak savunma ve korunma amacıyla kurulan Çin Seddi tarih boyunca birçok savaşa ev sahipliği yapmış, mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir.


Barbunya Balıkları Hakkında Bilgi; Barbunya Balığı Nedir? Özellikleri Nelerdir?

$
0
0

Halk arasında barbun olarak bilinen barbunya balığı görüntüsü ve özellikleriyle farklı bir balıktır. Görselliği dolayısıyla ilgi çeken balık çoğunlukla tekir balığı ile karıştırılır. Bu iki balık türü bu işin uzmanı kabul edilebilecek dalgıçlar, oltacılar tarafından bile ayırt edilebilmektedir. Ancak ikisi arasında belirgin farklar vardır. Barbunya balığı ile çok lezzetli yemekler yapılabilir. Kendisi lezzetli olan balığın tüm tariflerle uyum içinde olduğu bilinmektedir. Barbunya balığı, içeriğindeki besin değerleriyle de faydalı bir balıktır.

Yağ oranı, protein miktarı kararında olan barbunya balığı hemen herkesin beslenme biçimi için uygundur. Kalori oranı da makul düzeyde olduğu için doğru pişirildiğinde diyet programlarında bile tüketilebilir. Mullidae ailesinden olan barbunlar yanlardan basık, pembe ve turuncu arasında bir renge sahip, sağlık için oldukça faydalı balık türlerinden biridir.

Sardalya Balıkları Hakkında Bilgi; Sardalya Balığı Nedir? Özellikleri Nelerdir?

Barbunya balığının kendi içerisinde dört çeşidi vardır. Bu çeşitlerin isimlendirmeleri genellikle yaşam alanlarına göre yapılmıştır. Lezzet bakımından daha çok kaya barbunyası tercih edilmektedir. Barbunya balığı birçok şekilde pişirilerek tüketilebilir ama sağlık açısından ızgara ve buğulama olarak pişirilmesi önerilir. Magnezyum, demir, potasyum ve çinko minerallerinin yanında, vitamin açısından da çok zengin bir içeriğe sahip olan barbunya balıkları hakkında önemli bilgileri gelin birlikte öğrenelim.

Barbunya Balığı Nedir?

Ilık ya da sıcak denizlerin çamurlu ve kumlu sahillerinde 300 metre derinliklerde yaşayan pembe, kırmızı renkleri olan balığa barbunya balığı adı verilmektedir. Mullidae familyasına ait balığın Latince ismi Mullus barbatus‘tur. Barbunya balığı; kepez barbunyası, çalı barbunyası, sultan balığı, asıl barbunya gibi isimlerle de anılır.

Yerli bir balık olduğu için yöresel isimleri daha çok çeşitlenmektedir. Bilgihanem okurları için hazırladığımız bu yazıda barbunya balıklarının yaşam alanları, fiziksel özellikleri ve besin değerleri gibi konuların dışında en lezzetli nasıl pişirildiği hakkında da bilgiler vermeye çalışacağız.

Barbunya Balığının Özellikleri Nelerdir?

Barbunya balığının vücudu yanlardan basık, başı iri ve oval şekildedir. Üzerinde kolayca dökülen pulları vardır. Çene altında biraz uzun iki bıyığa sahiptir. Sadece üst kısımda dişleri vardır. Balığın yüzgeçleri sarı renktedir. Ancak dorsal yüzgeci renksiz ya da düz renklerdedir.

Barbunya balığının yan çizgisi aralıksız şekilde düz devam eder. Balığın göz çukuru altında üç pul yer almaktadır. Barbunya balığı ortalama 13 cm civarında olmasına karşın 40 cm’e kadar büyüyebilir. Barbunya balığı iki yaşında yumurtlamaktadır. İki yaşını aştıktan sonra balık verimli şekilde üreme yapmaya başlar. Üreme için sıcaklığı ortalama 24 derecedir.

Küçük sürüler halinde yaşayan barbun balıklarının ortalama ağırlıkları 50 – 75 gram arasında değişmektedir. Ege ve Akdeniz’de bol miktarda bulunmaktadır. Türkiye’de yılda yaklaşık 3 – 5 ton arasında barbunya balığı avlandığı bilinmektedir. Dişiler 1 yaşından sonra üremeye başlarlar ve ömürleri erkeklere göre daha uzundur. Lezzet açısından diğer balıklara göre ciddi anlamda ön planda olan barbunlar, ekonomik değer konusunda biraz farklıdır.

Barbunya Balığının Yaşam Alanı

Barbunya balığı ılıman Akdeniz ve Ege sahillerinde yaşamaktadır. Nadir olarak kaya yakınlarını ama çoğunlukla çamur ve kum alanlarını seven balığın yaşadığı derinlik, suyun ısısına göre değişmektedir. Isı değiştikçe derinlere ya da sahile mevsimsel göçler yaparlar. Barbunya balığı 10 yıl kadar yaşayabilmektedir. Lezzetli bir balık olması sebebiyle avcılıkta çok tercih edilir. Bu da ekonomik değeri de yüksek bir balık olmasını sağlar.

Barbunya balığının kaya barbunyası, kum barbunyası, ot barbunyası ve paşa barbunyası gibi dört çeşidi vardır. İsimlerinden de anlaşılacağı üzere çeşitler yaşam alanlarına göre ayrılmıştır. Aralarında en nadir görüleni kaya barbunyasıdır. Buna karşın en lezzetli olanı da yine bu türüdür.

Barbunya Balığı Ne Zaman ve Nasıl Yenmeli?

Barbunya balığı Nisan ve Haziran aylarında ortalama 70.000 civarında yumurta dökmektedir. Yumurtlama dönemi bittikten sonra avlanma izni başlayan balığın tüketilmesi için en uygun zaman Temmuz ve Ekim aylarıdır. Barbunya balığını bu zamanlarda en lezzetli şekilde pişirebileceğiniz yöntemler; ızgara, tava ve kağıt kebabıdır. Kağıt kebabı olarak pişirildiğinde çok lezzetli olduğu bilinmektedir. Barbunya balığı ve kendisiyle çok karıştırılan tekir balığı genellikle tavada kızartma yapılarak pişirilmektedir.

Barbunya Balığının Besin Değeri

Barbun balıkları; A, B1, B2, B12 ve C vitaminleri açısından zengin bir içeriğe sahiptir. Bunların yanında fosfor, potasyum, çinko, magnezyum, bakır, demir gibi mineralleri de barındırmaktadır. Omega 3 ve omega 6 yağ asitlerini bolca bulunduran barbun balıkları ayda en az2 defa tüketilmelidir.

Fosfor; kemiklerimizi ve dişlerimizin sağlığında büyük rol oynar. Aynı zamanda hasar görmüş dokuların onarımını kolaylaştırır. Bu da büyüme çağında en gerekli olan şeylerden biridir. Protein sentezinde, yağların ve karbonhidratları vücut tarafından kullanılmasında önemli görevleri vardır. Fosfor eksikliğinde; hipotiroidi, D vitamini eksikliği, miyeloma, mide bulantısı, kusma, hiperinsülinizm, hızlı büyüyen neoplastik hastalıklar gibi sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle vücutta eksikliğinne izin verilmemeli ve sık sık

Barbunya Balığının Faydaları Nelerdir?

Barbunya balığının 100 gramlık porsiyonunun içinde 117 kalori, 19 gram protein, 3,79 gram yağ, 49 mg kolesterol, 65 mg sodyum ve 357 mg potasyum bulunmaktadır. İçinde şeker ve karbonhidrat bulundurmamaktadır. İçeriği dolayısıyla faydalı kabul edilebilecek barbunya balığı aynı zamanda lezzetlidir. Bu nedenle çocuklara, hamilelere, emziren annelere daha çok önerilmektedir.

Bu besin değerlerini kaybetmemesi ve kalori oranının artmaması için doğru yöntemlerle pişirilmesi önemlidir. İçeriği ile barbunya balığı kalp hastalıklarına karşı koruyucu, kemikler için faydalı ve astım tehlikesini azaltıcı etkiye sahiptir. Barbunya balığı selenyum açısından zengin bir içeriğe sahiptir. Bu özelliğiyle kanserden korunmada ve vücuttaki toksinlerin atılmasında faydalıdır.

Kalp damar hastalıkları ve şeker hastalığını önlemenin yanında vücuda enerji verir. Göz sağlığına iyi gelen barbunya balığı, hamilelik döneminde yenirse, anne karnındaki bebeğin retina oluşumuna da katkı sağlar. Eğer düzenli olarak tüketilirse genç yaşlı herkesin göz sağlığına iyi gelmektedir. Kalsiyum açısından zengin olduğu için kemiklerin kuvvetlenmesini sağlar. Gelişim çağındaki çocukların bu yüzden sık sık balık yemesi önerilmktedir.

Barbunya Balığı ile Tekir Balığı Arasındaki Farklar Nelerdir?

Tekir balığı ile barbunya balığının yaşam alanları, üreme zamanları, görüntüleri hemen hemen aynıdır. Çok dikkatli bakılmadıkça aradaki farkın anlaşılması zordur. Tekir ile barbunyayı ayrı türler olarak değerlendirmek yerine akraba tür şeklinde değerlendirmek daha akıllıcadır. Barbunyayı tekirden ayıran en önemli özellik ise başının daha dik oluşu ve sırt yüzgeçlerindeki harelerin şeffafa yakın oluşudur.

Tekir balığının başı ise daha uzun biçimdedir ve sırt yüzgecindeki hareler belirgin yapıdadır. Barbunya balığı boy olarak 40 cm civarına kadar ulaşabilirken; tekir balığı 20 cm’e kadar büyümektedir. Barbunya balıklarının ağızları başlarının şekli dolayısıyla göz hizasına kadar ulaşabilmektedir. Ayırt edilebilmesi için baş yapısından çok yüzgeçlere dikkat edilmelidir.

İstavrit Balıkları Hakkında Bilgi; İstavrit Balığı Nedir? Özellikleri Nelerdir?

Tekir ve barbunya balığı da çoğunlukla olta ve ağ ile yakalanmaktadır. İki balığın lezzet olarak karşılaştırması yapılınca belirsizlik söz konusudur. Kimileri tekiri daha çok beğenirken kimileri barbunya balığını tercih etmektedir. İkisinin benzerliğinden dolayı nadir olarak Batı Karadeniz’de görülen barbunya balığı tekir olarak isimlendirilmiştir. Tekir balıkları hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Barbunya Balığının Bilimsel Sınıflandırması

Alem: Animalia (Hayvanlar)
Şube: Chordata (Kordalılar)
Sınıf: Acnitopterygii (Işınsal Yüzgeçliler)
Takım: Perciformes
Familya: Mullidae
Cins: Mullus
Tür: M. barbatus

Epilepsi (Sara) Hastalığı Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

$
0
0

Vücudun kontrolünü sağlayan merkez hepimizin de bildiği gibi beyindir. Tüm vücudun hareketlerini düzenleyen, yöneten beyin olduğu için hücreler arasında elektriksel bir bağ yapısı bulunmaktadır. Beyin, elektriksel bağlar sayesinde vücudu harekete geçirir. Elektriksel yapıda sorun çıkması yani bir nevi vücudun beyin ile kontak kuramaması sonucunda epilepsi nöbetleri ortaya çıkmaktadır. Kısa süreliğine kendini gösteren epilepsi nöbetleri, ne kadar kısa sürse de yaşam kalitesinde zayıflamaya neden olur.

Halk dilinde sara olarak bilinen epilepsi, nöbet şeklinde gerçekleşir. Bu nöbetlerin ne yazık ki ne zaman ve nerede geleceği tahmin edilememektedir. Dünya üzerinde yaklaşık 45 milyon sara hastası bulunmaktadır. Beynin bazı fonksiyonlarını kontrolsüz bir şekilde gerçekleştirmesi sonucu, geçici bilinç kayıplarıyla karakterizedir. Hasta epileptik nöbet esnasında bayılır, duygu ve hareketlerini kontrol edemez hale gelir. Kişiden kişiye değişkenlik gösteren epileptik nöbetlerin, 40’a yakın çeşidi bulunmaktadır.

Akdeniz Anemisi (Talasemi) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

Bu 45 milyonun içinde 750 bin kişi Türkiye’de yaşamaktadır. Yaşam kalitesini düşürse de epilepsi hakkında bilinmesi gereken en önemli detay asla beyin ya da zeka geriliği olmadığıdır. Epilepsi yalnızca sinirsel bir rahatsızlıktır. Oldukça zor seyreden ve kişinin yaşam kalitesini düşüren, aynı zamanda hasta ile yaşayan insanların da her zaman tetikte olmasına sebep olan epilepsi, bilinen diğer adıyla sara hastalığı hakkında bilinmesi gereken her şeyi sizler için bir araya getirdik.

Epilepsi (Sara) Hastalığı Nedir?

Hastanın sınırlı bir süre için bilinç, davranış, duygu, hareket, algılama fonksiyonlarını yitirmesi durumuna epilepsi adı verilir. Bu davranışların olduğu sürece epileptik nöbet veya epilepsi nöbeti denir. Bu nöbetlerin kimisi çok belirgin şekilde olsa da, bazıları fark edilmeden geçirilir. Kişiden kişiye değişmekle beraber, 40’a yakın nöbet türü olduğu bilinmektedir.

Beynin vücut ile iletişiminin kopması olarak da açıklanabilen epilepsi hastalığı, sinir sistemi ile ilgili bir rahatsızlıktır. Çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yetişkinliğe nazaran daha çok görülen epilepsi hastalığı, uzun süreli tedavi istemektedir. Hem hastanın devamlı gözlem altında tutulması hem de tedavinin kesinlikle aksatılmaması gerekmektedir.

Hastaların genel olarak iyileşme süreçlerine göz atıldığında %20’lik kısmında uygun tedavi yöntemiyle bile nöbet gelişimleri durdurulamamaktadır. Beyin hücrelerinin yani nöronların gereken görevi yerine getirememesi olarak tanımlanabilen epilepsi hastalığı, halk arasında sara olarak bilinmektedir. Hastada zeka geriliği olduğuna dair yanlış inanışların bulunması sara hastalarının hayatlarını daha da zorlaştırmaktadır. Sara hastalarında herhangi bir zeka sorunu yoktur. Epilepsi yalnızca sinir sistemi yani nöroloji ile ilgili bir rahatsızlıktır.

Epilepsi Hastalığının Nedenleri Nelerdir?

Epilepsi birden fazla sebebe bağlanabilir. Ana nedeni, beyindeki normal elektriğin aşırı ve kontrolsüz dağılımıdır. Her hastada farklı bir nedenle ortaya çıktığı bile söylenebilir. Araştırmalar sonucunda epilepsi nedenlerinden en sık görülenlerin; beyin tümörleri, menenjitler, damar tıkanıklıkları, beyin enfeksiyonları olduğu bilinmektedir. Bu sebeplerin dışında hastanın nörolojik sendrom geçirmesi, alzheimer hastası olması gibi sebepler de gösterilebilir.

Genel tabloya bakıldığında hastaların nörolojik rahatsızlıklarının epilepsiyi doğurduğu söylenebilir. Bunların dışında uzmanlar epilepsinin nedenleri arasında; annenin hamileyken alkol, sigara veya zararlı bir madde kullanmasını sayabiliyor. Saydığımız bu ürünler bebeğin gelişimine doğrudan zarar verdiği için doğumdan sonra çok can sıkıcı sağlık sorunlarının oluşmasına yol açabiliyor.

Bir yerden darbe almay veya trafik kazası sonucu beyinde bir travma oluşması da epilepsinin nedenleri arasında gösteriliyor. Ateşli havale geçirme, beyin zarında iltihap oluşması, doğum sırasında oksijensiz kalma, enzim eksikliği, enfeksiyon, aşırı uykusuzluk ve düzensiz hayat, beyin dokusunda meydana gelen gelişimsel bozukluklar ve bazı genetik hastalıklar da epilepsiye yol açan durumlardır.

Epilepsi Hastalığının Belirtileri Nelerdir?

Epilepsi rahatsızlığının temel belirtilerinden ilki davranış ve konuşmalarda karışıklıklarının ortaya çıkmasıdır. Kişinin cümlelerinin sonunu getirememesi, belli bir noktada dakikalarca sabit kalması bu karmaşık davranışlardan yalnızca birkaçıdır. Bu hastalığın başka bir belirtisi ise kısa süreli hafıza gerilemeleridir. Unutkanlık, hatırlayamama gibi durumlar söz konusudur.

Hastalığın temel belirtileri arasında psikolojik sorunlar da bulunmaktadır. Kişinin devamlı rahatsız hissetmesi, yalnız kalmak istemesi, şikayet etmesi, aşırı stres, ağlama artışları epilepsinin belirtileri arasındadır. Epilepside dikkat çeken diğer belirtiler ise el- kol koordinasyonunun sağlanamamasıdır. Bunun yanında kişide devamlı titreme, bunalıma girme, kendini yaralama, halüsinasyon, nefes darlığı, durduk yere dalma, dokularda morarma, korku, ağız ve dudaklarda uçuk benzeri yaraların çıkması, aşırı tükürük salgılama, idrarı kaçırma ve kokuya hassasiyet gibi durumlar, epilepsinin belirtileri arasında gösterilmektedir.

Epilepsi nöbetleri kişiden kişiye değişebildiği gibi etkilediği noktalar da değişkenlik göstermektedir. Örneğin bazılarında vücudun sadece belli bir noktası etkilenmektedir. Böyle durumlarda beynin tüm kısmının etkilenmediğini söyleyebiliriz. Hasta nöbet geçtikten sonra birkaç saniye donuk bir vaziyette kalır. Belli bir noktaya anlamsız şekilde bakar ve bir süre sonra, yavaş yavaş kendine gelmeye başlar.

Nöbet esnasında yapılacak en önemli şey hastanın kendisine zarar vermesini önleyici tedbirler almaktır. Başını çarpaacağı bir eşya, köşesi sivri bir masa veya kesici bir alet varsa ortamdan uzaklatırılmalıdır. Başını yere çarpma riski olduğundan, başın altına yumuşak bir yastık konmalıdır. Dilini ısırmaması için ağzı açık tutulmaya çalışılmalıdır. Yine boğulma tehlikesine karşı, eğer hastanın ağzında bir şey varsa hemen çıkarılmalıdır.

Epilepsi hastası bir yakını olanlar, bu ilk müdahale girişimlerini öğrenmek için bir doktora danışmalı ve gerekli bilgileri öğrenmelidir. Nöbet geçirildiği sırada hastaya kolonya koklatma, soğuk su dökme, tokat atma gibi davranışlarda bulunulmamalıdır. Bu durumun birkaç saniye sonra düzeleceği ve var olan bir hastalıktan kaynaklandığı unutulmamalıdır.

Epilepsi Hastalığından Korunma Yolları Nelerdir?

Epilepsinin oluşmasına engel olmak için bireylerin dengeli ve sağlıklı beslenmeleri gerekmektedir. Genetikte epilepsi bulunuyorsa yani aileden herhangi birinde epilepsi hastalığı söz konusuysa bu durumda devamlı doktor kontrollerinin yapılması gerekmektedir. Hastalığa yakalanmak beklenmeksizin yapılan kontroller, kişinin erken teşhis fırsatı yakalamasını sağlayacaktır.

Epilepsi Hastalığının Tedavisi Nedir?

Epilepsi hastalığı için tamamen tedavi edilebilir ya da edilemez gibi ifadeler kullanmak yanlıştır. Çünkü hastalık, kişiye göre farklılık gösterdiği için sonuçları da değişiklik yaratabilmektedir. Genel bir ifadeyle asla iyileşemeyen grup olduğu gibi tamamen iyileşen grupların da olduğu bilinmektedir. Ama genel itibariyle tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu söylemek mümkündür.

Pnömokonyoz Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

Hastalık sürecinde genel olarak ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Bu ilaçlar, hastalığı yok etmeye yönelik değil hafifletmeye yöneliktir. Tedavi ile kullanılan ilaçlarda hastanın nöbetlerinde azalmalar meydana gelebilmektedir. İlaç tedavisi dışında bir de cerrahi müdahale ve pil uygulaması yapılmaktadır. Cerrahi işlemlerle beyne pil uygulaması yapılması, olumlu sonuç veren tedavi yöntemlerinden biridir.

Epilepsi Nöbeti Sırasında Yapılması Gerekenler Nelerdir?

Eğer etrafınızda epilepsi nöbeti geçiren biri varsa yapmanız gereken ilk işi, o kişiyi başını bir yere çarpmayacak şekilde, güvenli bir yere yatırmak olmalıdır. Halk arasında yapılan kolonya koklatmak gibi uygulamalar, kesinlikle yapılmamalıdır. Nöbet geçiren kişinin üzerinde, onu sıkan giysiler varsa çıkarılmalı, kemer benzeri şeyler gevşetilmelidir.

Hareketleri bilinç dışı yapılacağı için, durdurulmaya veya kontrol altına alınmaya çalışılmamalıdır. Eğer kendini sıkıyorsa, dişlerinin arasına temiz bir cisim koyabilirsiniz. Bu temiz bir havlu olabilir. Bu sayede dilini ısırmasını veya dilin nefes borusunu tıkamasını engellemiş olursunuz. Son olarak hasta kendine geldikten sonra hemen ayağa kalkmasına izin verilmemeli, bir süre dinlenmesi sağlanmalıdır.

Akraba Evliliği Nedir? Nedenleri, Sakıncaları ve Zararları Nelerdir?

$
0
0

Eşler arasında aynı atadan gelme durumunun görülmesine akraba evliliği adı verilmektedir. Yapılan hemen her akraba evliliği, genetik hastalık riski taşımaktadır. Bununla beraber nesilden nesle aktarılan hastalık zincirine neden olmaktadır. Dünya üzerinde oran ile gösterilmesi gerektiğinde %20 ile %25 arası akraba evliliği görüldüğü dikkat çekmektedir. Doğan çocuklara göz atıldığında ise %8 oranında akraba evliliği nedeniyle dünyaya geldiklerini görmek mümkündür.

Daha çok gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde geleneklerle paralel olarak görülen akraba evlilikleri, pek çok sorunu da beraberinde getirmektedir. Dünya üzerinde pek çok ülkede akraba evliliği görülmektedir. Bu evlilikler gerek sosyal sınıflaşma sisteminin bozulmaması gerekse kan bağının yabancılaşmaması gerekçesi ile yapılır.

Kan Uyuşmazlığı Nedir? Önlemleri ve Tedavisi Nelerdir?

Bunlarla beraber oldukça az bir kesim ise dini gerekçeleri nedeniyle bu evlilikleri gerçekleştirmektedir. Bazı dinlerin akraba evliliğini gerekli görmesi, bu tarz evliliği, inanlar için zorunlu kılmaktadır. Coğrafi, psikolojik ve ekonomik nedenler de akraba evliliklerine sebep olmaktadır.

Akraba Evliliği Nedir?

Akraba evliliği geçmişi çok eski yıllara dayanan bir gelenektir. Gelenek diyoruz çünkü özellikle gelişmemiş ülkelerde ve bizim yurdumuzda doğu illerinde bu gelenek hala devam etmektedir. Sosyal, dini, psikolojik ve ekonomik nedenlerle yapılan akraba evliliği, aynı kandan iki bireyin evlenmesi demektir. Evlenen kadın ve erkeğin arasında kan bağı bulunması durumuna, akraba evliliği adı verilmektedir. Tıpta buna endogami evliliği denir.

Akraba evlilikleri ortak gen oranının fazla olması nedeniyle birçok olumsuz sonuç doğurmaktadır. Kendi içinde 1 ve 2. derece akraba evlilikleri şeklinde ikiye ayrılsa da temelde kanın ortak olması birçok problemi de beraberinde getirmektedir. 1. derece akraba evlilikleri kuzenler arasında olur, 2. derece ise torunlar arasında yapılan akraba evlilikleridir.

Dünya üzerinde yapılan akraba evliliklerinin oranlarına göz atıldığında yoğunluk, endişe verecek türdendir. Bebeğin anne karnında hem anne hem de babadan aldığı genler, özelliklerini belirleyici olmaktadır. Akraba evliliklerinde anneden gelen bozuk gen oranı çok daha yüksektir. Buna dayalı olarak bebeğin sakat ya da hastalıklı olarak dünyaya gelmesi yüksek bir ihtimal taşır.

Akraba Evliliğinin Nedenleri Nelerdir?

Akraba evliliğinin sık görülme nedenleri arasında; dini, sosyal, ekonomik, psikolojik etkenler yer almaktadır. Ciddiye alınacak yüzdeliğe sahip olan bu evlilikler, temelde dini görevlere oturtulmaktadır. Kişilerin inançları, aile kan bağını bozmamayı emrettiği için akraba dışı evlilikler kabul görmemektedir.

Dini inançlar dışında bir diğer sebep ise sosyal baskılardır. Geleneksel toplumlarda daha sık görülen toplumsal baskı özellikle küçük köy yaşantısında kişilerin kendi içinde evliliklerinin doğru olduğunu vurgular. Akraba evliliğine neden olan ekonomik sebepler ise kişilerin toprak ve mal bütünlüğünün dağılmasına engel olma amaçlı yapılır. Mal, arazi ya da mirasın parçalanmaması için akrabalar arası evlilik daha doğru kabul edilir.

Bunun dışında bir diğer neden ise psikolojiktir. Pek çok aile özellikle kız çocuklarının uzak şehirlerde yaşamasına engel olmak amacıyla bu evlilik yöntemini uygun görür. Çoğu aile, tanıdığı bildiği biriyle yapılan evliliğin çok daha sağlıklı olacağına inanır.

Akraba Evliliğinin Sakıncaları Nelerdir?

Akraba evliliği yapan her çift, çocuklarını kucaklarına alacak kadar şanslı olmayabilir. Yapılan pek çok araştırmaya göre akraba evliliği nedeniyle gerçekleşen ölü doğum oranları normal oranların iki katıdır. Bunun yanında bebeğin düşük sebebiyle hayata gelememesi ise oldukça yüksek bir ihtimaldir.

Akrabaların yaptığı evliliklerde doğum kusurları 10 kat artmaktadır. Çekinik ve baskın genlerin çakışması sonucu, doğan bebekte birçok genetik hastalık meydana gelebilir. Ancak uzmanların ve bilim dünyasının tehlikelerini ve olası risklerini defalarca kez anlatmasına rağmen, akraba evliliği hem bizim ülkemizde hem de birçok Müslüman ülkede yaygındır.

Geleneklerine bağlı kalmak isteyen, mal bütünlüğünün bozulmasını istemeyen aileler hala akraba evliliğini devam ettirmektedir. Bu evliliklerden doğan çocuklarda herhangi bir sağlık sorunu olduğunda ise bu durumu kader diyip geçiştirmeyi tercih etmektedirler.

Akraba Evliliğinin Zararları Nelerdir?

Akraba evliliğinde çocukların sakat doğma ihtimali oldukça yüksektir. Yalnızca sakatlık değil pek çok hastalık da akraba evliliğinin sonuçları arasındadır. Bu hastalıklardan ilki kistik fibrozistir. Akraba evliliklerinde en yüksek orana sahip hastalık olan kistik fibrozis, ortalama olarak her 2000 bebekten 1 tanesinde ortaya çıkmaktadır. Dokuların emilim ve salgı düzeninin bozulmasına dayanan hastalık yalnızca 27-28 yıl yaşam süresi ile sınırlıdır.

Akraba evlilikleri ile görülen bir diğer hastalık ise fenilketonüridir. Hastalık 5000 bebekten 1 tanesinde görülse de beyni direkt etkileme özelliğine sahiptir. Bu hastalığın en önemli adımı ise erken teşhistir. Teşhis içinse doğumun hemen arkasından kan testi yapılması yeterli olmaktadır.

Talasemi majör hastalığı da akraba evliliğinin sonuçlarından biridir. Hemoglobin değerlerine bağlı olarak gelişen hastalık genellikle Akdeniz ülkeleri civarında yapılan akraba evliliklerinde ortaya çıkmaktadır. Kişide kısa sürede kansızlık ve kalp sorunu görülmektedir. Devamlı tedavi ile yaşam süresi 40-45 yaşa kadar uzatılabilmektedir. Orak hücreli anemi, spinal müsküler atrofi ve konjenital adrenal hiperplazi de akraba evliliğinde meydana gelme ihtimali olan diğer hastalıklardır.

Akraba Evliliğinde Sağlıklı Çocuk Doğabilir mi?

Akraba evliliğinde elbette sağlıklı çocuklar doğabilir. Ancak, hastalıklı ya da sakat çocuk doğma ihtimali oldukça yüksektir fakat bu gene göre değişkenlik gösterir. Bu sebeple genlere bağlı olarak çocuğun sağlıklı olarak dünyaya gelmesi de mümkündür. Nihayetinde ailelerin bu evlilikleri bu denli rahat gerçekleştirmelerinin nedeni de çevrelerinde sağlıklı doğan çocukları görmeleridir.

Türkiye’de Akraba Evliliği Görülme Oranı Nedir?

Türkiye’de akraba evliliğinin görülme oranı yaklaşık olarak %20’dir. Bölgesel farklılıklar gösteren bu oran, ülke doğusuna doğru artış göstermektedir. Doğu Anadolu’da akraba evliliği diğer tüm bölgelere göre çok daha yüksektir (%30.8). En düşük oran ise Marmara’ya aittir. Akraba evliliğinin dağılımını etkileyen bir diğer unsur ise köy ve şehir hayatıdır. Bu iki yerleşim yerlerinin oranlarına bakıldığında şehirlerde akraba evliliğinin çok daha az görüldüğü dikkat çekmektedir.

Akraba Evliliğinin Tarihçesi

Tarihi asırlar öncesine dayanan akraba evliliği, birçok toplumda zorunluluk taşırken kimilerinde yasaklanmıştır. Bilhassa dini faktörler kişilerin akraba evliliği yapması üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Kimi toplumlarda kardeş evlilikleri onay görürken kimilerinde bu tarz bir bakış açıcı ölümle cezalandırılmıştır. En eski dinler ya da en eski geleneksel toplumlar, akraba evliliği konusunda farklı bakış açılarına sahiptir.

Evlilik Korkusu Nedir? Neden Oluşur?

İnsanların akıllarında akraba evliliği günah mı, ya da İslam’da akraba evliliği uygun mu tarzında sorular oluşmaktadır. Bu konuda asıl rehberin Kuran-ı Kerim olduğunu hatırlatarak, şu hadisi şerife yer vermek istiyoruz: “Pek yakınınız olan bir kadınla evlenmeyin; çünkü çocuk zayıf, çelimsiz olur.” (Terbiyetü’l-Evlâd, 1: 39; ihya, 2: 42)

Kız Kulesi Hakkında Bilgiler; Nerededir, Mimarisi ve Tarihçesi

$
0
0

İstanbul deyince akla ilk gelen yapılardan biridir Kız Kulesi… Hakkında türlü türlü efsane bulunan, izlemeye doyulmayan olağanüstü bir güzelliktir. Birçok şaire ilham olmuş, birçok hikayede adı geçmiş ve sayısız insan için dert ortağı olmuştur Kız Kulesi. Dünya genelinde de en çok fotoğrafı çekilen yapılardan biri olduğu bilinmektedir.

Şairlere verdiği ilham kadar sahip olduğu efsaneler ile de insanları şaşırtan Kız Kulesi, İstanbul Boğazı’nın hemen giriş kısmında bulunmaktadır. Sarayburnu ile Salacak’ın ortasında kalan bölgede boğaz sularının arasında konumlandırılmıştır. Anadolu Yakası’na yaklaşık iki yüz metre uzaklıktaki bir adacığın üzerindedir. Kız Kulesi Hem İstanbul’un hem de boğazın bir simgesi haline gelmiştir. Öncelikle belirtmemiz gerekiyor ki, Kız Kulesi hakkında pek çok tarihi iddia ve efsane vardır.

Anadolu Hisarı Hakkında Bilgiler; Nerededir, Mimarisi ve Tarihçesi

Bunların gerçekliği tarihçiler arasında sık sık tartışılmaktadır. Uzun yıllar boyu devam eden bu tartışmalarda hangi efsanenin doğru hangisinin yanlış olduğu çoğu kez ispatlanamamıştır. Bu yüzden bu bilgi ve efsanelerden en çok bilinen ve yaygın olanları seçerek, hiçbir yorum katmadan sizlere olduğu gibi aktarmaya karar verdik. Kararı siz sevgili okuyucularımıza bırakıyoruz.

Kız Kulesi Nerededir?

Kız Kulesi İstanbul’un ve dahası ülkemizin en önemli simgelerinden biridir. Öyle ki dünyada fotoğrafı en çok çekilen yapılardan biri olduğu bilinmektedir.İstanbul Boğazı’nda yer alan Kız Kulesi, Üsküdar’da Salacak açıklarında yer almaktadır. İstanbul’un sembolü haline gelen kule, Karadeniz’in Marmara Denizi ile birleştiği yerde, küçük bir ada üzerinde yer almaktadır. Üsküdar’da Roma İmparatorluğu’ndan kalma tek eser olarak bilinmektedir.

Dünyada fotoğrafı en çok çekilen eserlerden biri olan Kız Kulesi’ni Evliya Çelebi şu sözlerle tasvir etmiştir; “Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam 80 (seksen) arşındır. Sathı mesehası iki yüz adımdır. İki taraftan yerde kapısı vardır.” Tarih boyunca farklı amaçlarla kullanılmış olan Kız Kulesi hakkında türlü türlü hikayeler bulunmaktadır. Birazdan bu efsaneleri sizlere kısa kısa anlatmaya çalışacağız.

Kız Kulesi’nin Mimarisi

Kimi iddialara göre Kız Kulesi’nin tarihi milattan önceki 24 yılına, kimilerine göre ise milattan önce 4. yüzyıla dayanmaktadır. Kız Kulesi o günden bu yana pek çok devletin egemenliği altına girmiştir. Nesiller boyu yıkılan devletler ve yeni kurulan devletler arasında bir bağ oluşturmuştur. İki binden fazla olan yaşından dolayı farklı tarihlerde farklı devletler tarafından restorasyona ve değişikliğe uğramıştır. Bu yüzden de Osmanlı, Bizans gibi devletlerin mimarisinin esintileri vardır.

Üzerinde yapılan çoğu çalışmalar, Kız Kulesi’nin tarihi özelliğini bozmamış tam aksine ona zenginlik kazandırmıştır. Mesela bugün hala varlığını sürdüren kulenin alt katının önemli kısımları ve temelleri Osmanlı Padişahlarından Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet) tarafından yaptırılmıştır. Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı Devleti’nin yedinci padişahı, aynı zamanda İstanbul’u fetheden unutulmaz hükümdardır.

Kız Kulesi, Bizans’ın ilk dönemlerinde içine mezarların konulduğu bir yapı olarak kullanılmıştır. Daha sonra ek bir bina yapılarak Gümrük İstasyonu haline dönüştürülmüştür. Boğazdan geçen gemilerden geçiş vergisi alınmaya başlanmıştır. Osmanlı döneminde ise sürgün yeri, karantina merkezi, gösteri alanı, savunma kalesi gibi pek çok amaçla kullanılmıştır. Günümüzde yapılan tarih dizilerine baktığımızda, özellikle cezalandırılmak istenen devlet adamlarının Kız Kulesi’ne yollanarak sürgün hayatı yaşadığını görmekteyiz.

Fakat tarihin hiçbir döneminde, asli görevi olan deniz feneri rolünü kaybetmemiştir. Kurulduğu ilk günden bu yana hep gemilere yol göstermiş ve geceleri onlara ışık saçarak yollarını kaybetmemelerini sağlamıştır. Şimdi de İstanbul denince akla ilk gelen isim olan bu yapı, özellikle yurt dışından gelen kişilerin muhakkak görmek ve fotoğraflamak istediği eserlerden biri haline gelmiştir.

Kız Kulesi’nin Tarihçesi

Rivayete göre Kız Kulesi milattan önce 5. yüzyılda, Yunanlılar tarafından yapılmıştır. Geçen yüzyıllar içerisinde, birçok devlet tarafından restore edilerek, günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış önemli bir eserdir. Kız Kulesi’nin tarihini anlatırken efsanelerden yararlanacağız. Kule hakkında birbirinden farklı ve ilgi çekici öyle çok efsane var ki, biz bunlardan en yaygın olanlarını derleyerek sizlerle paylaşmayı uygun gördük.

Atı Alan Üsküdar’ı Geçti

Atı alan Üsküdar’ı geçti deyiminin Kız Kulesi’nde yaşanan bir efsanenin ardından ortaya çıktığını biliyor muydunuz? Efsaneye göre; Doğu Kahramanı olan Battalgazi, ordusunu da yanına alarak Kız Kulesi’ne bir baskın düzenler. Bu saldırının amacı Kral Tekfur’un orada sakladığı hazinelerini ve güzelliği dillere destan olan kızını ele geçirmektir.

Başarılı bir baskın yapıp Kız Kulesi’ndeki kızı ve hazineleri ele geçiren Battalgazi ile ordusu gemilerle kıyıya ulaşırlar ve orada kendilerini bekleyen atlarına binerek Üsküdar’a doğru yol almaya başlarlar. Kısa bir süre içinde Üsküdar’ı da geçerek gözden kaybolurlar. Kral Tekfur’un nöbetçi askerlerinin ve daha sonra onlara yardıma gelen orduların artık yapabilecekleri hiç bir şey kalmamıştır. İşte o zaman “Atı alan Üsküdar’ı geçti” deyimini kullanmışlar ve bu deyim, o günlerden bugünlere kadar kullanılmaya devam etmiştir.

Sürgün Yeri – Kız Kulesi

Kız Kulesi bir dönem, tahttan indirilip sürgüne yollanan kralların ve padişahların da meskeni olmuştur. Hem Osmanlı döneminde hem daha öncesinde bu durum sürmüştür. Hatta sürgüne gönderilen pek çok kişi orada idam edilmiştir. Mesela Osmanlı Padişahlarından I. Mahmut, harem ağalarından Beşir Ağa’yı saygısız ve sınırı aşan tavırlarından dolayı Kız Kulesi’ne göndertmiş, orada kafasının kesilmesini emretmiştir.

Daha sonra kesilmiş kafayı Topkapı Sarayı’na getirtmiş ve ibret-i alem olsun diye halka açık bir yerde teşhir ettirmiştir. Tarih kitaplarına baktığımızda, ya da yakın zamanda televizyon kanallarında izlediğimiz Muhteşem Yüzyıl, Kösem Sultan gibi dizilerde de Kız Kulesi’nin bir sürgün yeri olarak kullanıldığını görmekteyiz.

Karantina Merkezi – Kız Kulesi

Kız Kulesi, gerek milattan önceye dayanan tarihi gerekse o günden bu yana pek çok devletin hakimiyeti altında bulunmasından dolayı, yıllar boyu çok farklı amaçlarla kullanılmıştır. Mesela 17. yüzyılın ilk yarısında, İstanbul’da yaklaşık yirmi beş – otuz bin insanın ölümüne yol açan veba salgını meydana gelmişti. Bu felaketten kurtulmak isteyen Osmanlı, Fransa’dan özel bir doktor getirtmiş ve o doktorun talimatıyla Kız Kulesi’ni karantina bölgesine dönüştürmüştü. Hastaların tedavi edilmesiyle salgın büyük oranda önlenmişti.

Hanım Sultan Efsanesi

Kız Kulesi’nin en bilinen ve yaygın olan efsanesi ise sepet-yılan efsanesidir. Bunun hem Romalılar için hem de Osmanlı için anlatılan iki türü vardır. Bizim kültürümüzde kabul edilen ve çoğu kişinin bildiği efsaneye göre; bir gün Selçuklu sultanlarından biri rüyasında kızının, bir yılan tarafından zehirlenerek öldürüleceğini görür. Bunun üzerine korkuya kapılan sultan, kızı Hanım Sultan’ı bir kuleye yerleştirir.

Çin Seddi Hakkında Bilgiler; Nerededir? Mimarisi ve Tarihçesi

Kuleye kendisi de dahil hiç kimse gitmemektedir. Aradan yıllar geçer, Hanım Sultan hastalanır. Kuleye en iyi hekimler yollanır. Halk güzeller güzeli sultanı iyileştirmek için çeşitli yiyecekler ve şifalı otlar yollar. Bunların içerisinde bir de üzüm sepeti vardır. Üzüm sepetinin içerisine gizlenmiş olan yılan gider ve sultanın kızını ısırarak ölümüne sebep olur. Yani Selçuklu sultanının yıllar önce gördüğü rüyası gerçek olmuştur.

Kız Kulesi hakkında size farklı kaynaklardan elde ettiğimiz bilgileri sunmaya çalıştık. Birçok farklı rivayet bulunan bu yapı günümüzde hala varlığını korumaktadır ve İstanbul’un simgesi haline gelmiştir. Dünyada fotoğrafı en çok çekilen yapılardan biri olması da bizim topraklarımızdaki varlığından dolayı mutluluk verici bir durumdur.

Kangal Köpekleri Hakkında Bilgi; Kangal Köpeği Nedir? Özellikleri Nelerdir?

$
0
0

Kangal köpekleri yüzyıllar boyu Anadolu insanının canını, malını kötü niyetli insanlardan; çobanlara yarenlik yaparak koyun sürülerini kurt ve vahşi hayvanlardan korumuştur. Kangallar günümüzde hala da en sadık köpekler arasında yer almaktadır. Ancak günümüzde insanların daha büyük kangal köpeklerine sahip olma istekleri, safkan ırkların dejenere olmasına sebep olmuştur.

Özellikle fabrika, villa, çiftlik gibi büyük araziye sahip yerlerde bile alarm sisteminden daha etkin bir koruma ve tehlikeyi haber verme yeteneğine sahiptir. Safkan kangal ırkı günümüze kadar bozulmadan gelmeyi başarmış ırklar arasındadır. Ancak yüzyıllar boyu Anadolu’da yaşayan kangallar günümüzde ticari kaygı amacıyla da kullanılmaktadır. Bu ticareti kaygı öyle büyümüştür ki; günümüzde kangallar ırkının getirdiği özelliklerden çok uzak şartlar altında üretilmektedir.

Çıngıraklı Yılanlar Hakkında Bilgi; Çıngıraklı Yılan Nedir? Özellikleri Nelerdir?

İnsanların daha büyük ve ihtişamlı kangal köpeklerine sahip olmak istemeği, safkan kangalı çoban köpekleri, malaklı ve alabaylı ırklarıyla çiftleştirmelerine neden olmuştur. Ne yazık ki bu çiftleştirmeler kangal köpeklerinin ırkını bozmaktadır. Safkan kangal köpeğinin nadiren bulunması ve fiyatlarının oldukça yüksek olmasının sebebi de budur.

Kangal Köpeği Nedir?

Kangal köpeği çok eski çağlardan bu yana varlığını sürdüren, Türk bekçi köpeği olarak da bilinen bir köpek türüdür. Her ne kadar dev bir cüsseye sahip olsalar da, fazlasıyla uysal, çocuklarla iyi anlaşan, dost canlısı bir yapısı vardır. Zeki ve atik olan kangal köpeklerinin eğitimi de oldukça kolaydır. Adını ise Sivas ilinin, Kangal ilçesinden almıştır. Bekçi köpeği olmasının yanında, çoban köpeği olarak da adlandırılan kangallar bu ismi, kurt gibi vahşi hayvanlara karşı, koyun sürülerini koruma yetenekleri sayesinde almıştır.

Kangal Köpeğinin Kökeni

Kangal Köpeğinin KökeniKangal köpeğinin kökeni hakkında çok farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı görüşlere göre kangal köpeğinin Avrupa kökenli olduğu savunulmaktadır. Bu görüşe göre milattan önce 3 bin yılında, Balkanlar’dan Anadolu’ya gelen Orta Avrupalıların yanlarında getirdiği iri yapılı köpeklerin, kangalların atası olduğu düşünülmektedir.

Başka bir görüş ise kangalın kökeninin Dicle – Fırat arasında yer alan Mezopotamya yani bugünkü Irak bölgesi olduğunu ileri sürmektedir. Yapılan arkeolojik araştırmalar neticesinde bu bölgede yaşayan Babil, Asur, Akad ve Sümer gibi uygarlıklardan kalan duvar ve madeni eşyalar üzerinde köpek figürlerine rastlanmıştır. Kangal köpeğinin vücut yapısını ve fiziksel özelliklerini anımsatan bu figürler ve Mezopotamya’nın hayvanın ilk evcilleştirildiği yer olması bu düşünceyi destekler niteliktedir.

Kangal köpeğinin kökeni konusunda diğer bir görüş ise bu köpeğin ilk kez Orta Asya’dan Anadolu’ya getirildiği yönündedir. Şu an geçerliliği en yüksek olan bu görüşe göre, Orta Asya’dan göç eden Kanglı (Kangar) Türk boyu, göç ederken yanlarında bu köpek ırkını da getirmiştir. Bu görüşü destekleyen en önemli düşünce ise Türklerin atası Oğuz boyunun anavatanı olan Orta Asya’da geçim kaynağı olarak küçükbaş hayvancılık yaptığı ve sürülerini yırtıcı hayvanlardan korumak için çoban köpeklerini kullanmalarıdır.

Göz ardı edilemeyecek diğer bir husus ise Orta Asya’da tüm köpeklerin kuyruk ve kulaklarının küçük yaşlarda kesilmesidir. Gelenek ve göreneklerine bağlılıklarıyla tanınan Türklerin bu geleneği günümüzde bile hala sürdürdüğü düşünülürse, kangalın anavatanının Orta Asya olduğu oldukça baskın bir varsayımdır.

Kangal Köpeğinin Özellikleri Nelerdir?

Kangal Köpeğinin ÖzellikleriGenel olarak çoban köpeği ve bekçi köpeği olarak nitelendirilen kangal köpeklerinin erkekleri 75-76 cm, dişileri 66-71 cm boyları arasındadır. Ağırlıkları ise erkeklerde 45-68 kg, dişilerde 41-59 kg arasında değişmektedir. Beyaz veya ten renginde olan tüyleri sert ve kalın yapıdadır. Kulakları siyah, kafaya yapışık ve üçgen biçimindedir. Vücutları gelişmiş ve kaslı olan kangalların çeneleri de oldukça kuvvetlidir.

Dişileri yılda 2 kez çiftleşme dönemine girerken, erkek kangallar her an çiftleşmek için hazırdır. Kardeşler arasında asla çiftleşmemeleri ise kangalların spesifik özellikleri arasındadır. Kangal köpeklerinin en önemli ve belirgin özellikleri sahibine karşı aşırı sadakatli ve bağlı olmasıdır. Çocuklara karşı sabırlı, azarlanmaya karşı hassas olan kangal köpekleri zeki ve kolay eğitilmesi nedeniyle birçok kişi tarafından tercih edilen bir köpek cinsidir.

Anadolu’da yüzyıllarca insanlarla birlikte yaşamış ve onları vahşi hayvanlardan korumuş olan kangal köpekleri, yaşadığı yeri benimser, sahiplenir ve yabancılara karşı her daim kuşkucudur. Bu nedenle fabrikalarda, büyük villalarda veya çiftliklerde güvenliği sağlamak için bekçi köpeği olarak kullanılırlar.

Kangal Köpeklerinde Beslenme ve Bakım

Kangal Köpeklerinde Beslenme ve BakımKangal yavruları ortalama 4 haftalık olduklarında anne sütünden kesilmeye başlarlar. Bu durumda ek gıdaya ihtiyaç duyulmaktadır. İlk etapta yavrulara verilmesi önerilen ek besinler arasında hazır yavru mamaları, sulandırılmış inek sütü ve yumurta sarısı bulunmaktadır. Verilen sütün her öğün taze ve ılık olmasına özen gösterilmelidir.

Yavrular 5 haftalık olduktan sonra yağsız tavuk kıyması, ciğer, et, makarna, kaynatılmış yumurta, pirinç pilavı ve çorbası verilebilir. Yavru kangallara verilmemesi gereken gıdalar arasında ise; aşırı yağlı, salçalı, kemikli ve kılçıklı gıdalar ile tatlı, pasta gibi şekerli ürünler yer almaktadır. 6-7 aylık olan yavru kangallara artık süt verilmesine gerek yoktur.

Yetişkin bir kangal et, kemik ve yal denilen arpa unundan yapılan bir yem ile beslenebilir. Oldukça iri bir hayvan olmasına rağmen, kangalların tüketimleri çok azdır, günde bir öğün yiyerek bile beslenebilirler. Kangalların bulunduğu alanın temiz tutulması, yattıkları yerin ahşap veya yumuşak bir zemin olması gerekmektedir. Cereyanda kalmamalarına dikkat edilmelidir.

Kangal Köpeklerinde Aşı Takvimi

Kangal Köpeklerinde Aşı TakvimiÖncelikle verdiğimiz bu aşı takviminin genel kurallar dahilinde olduğunu, köpeğinizin sağlık durumuna göre veteriner kontrolünde aşılarının yaptırılması gerektiğini söylememizde fayda vardır.

Yavru bir kangal köpeğin ilk aşısı 40-50 günlük olduktan sonra yapılmalıdır. Çünkü bundan önce anne sütünün koruyucu etkisi olduğu için herhangi bir aşıya gerek yoktur. Bir kangal köpeğine, bir yıl boyunca yaptırılması gereken aşı takvimi ise şu şekildedir;

  • İlk Aşı 45-60. Gün Sonra: Kanlı ishal aşısı
  • 14-21 Gün Sonra: Parvo, distemper, leptospira, adeno virüs aşısı (yani karma aşı)
  • 7 Gün Sonra: Bordotella broncoseptica + Parainfluenza virüs aşısı
  • 7 Gün Sonra: Parvo, distemper, leptospira, adeno virüs aşısı (İkinci karma aşısı – tekrarı 1 yıl sonra)
  • 7 Gün Sonra: Bordotella broncoseptica + Parainfluenza virüs aşısı (tekrarı 1 yıl sonra)
  • 7 Gün Sonra: Kuduz (rabies) aşısı (tekrarı 1 yıl sonra)

NOT: Aşı takviminde verilen tarihler en son yapılan aşıdan sonra sayılarak (7 gün sonra gibi) bir sonraki aşıya geçilmelidir.

Kangal Köpeklerinde Kulak Kesimi

Kangal Köpeklerinde Kulak KesimiKangal köpeği denince akla mutlaka gelen konulardan biri de kulaklarının kesilmesidir. Birçok hayvansever arasında tartışmalara neden olan bu konuya, yazımızda kısa da olsa değinmek istedik. Avrupa’da yasak olan kuyruk ve kulak kesiminin esasen hayvana hiçbir faydası yoktur. Çoğu kişi bunu sadece eski bir gelenek olması sebebiyle, hayvanın güzel görünmesi için yapıldığını savunsa da, bu konuya daha farklı bir bakış açısı getiren araştırmacılar da vardır.

Yazımızın giriş kısmında bahsettiğimiz gibi, kangalların en çok kullanıldığı alanlardan biri koyun sürülerini koruması için çoban köpeği olarak kullanılmasıdır. Kangallar konusunda yazılan bilgilere göre; her sürüde bir dişi kangal köpeği bulunmaktadır, dişiler ise kurtlara karşı oldukça duyarlıdır. Özellikle geceleri koyun sürülerine kurtlar saldırabilmektedir.

Gelincikler Hakkında Bilgi; Gelincik Nedir? Özellikleri Nelerdir?

Bu kavga sırasında kangal kurdun belini; kurt ise kangalın kulağını ve boynunu hedef almaktadır. Kulakları kopan kangal zayıf düşer. İşte bunu önlemek amacıyla kangallar daha 2-3 aylıkken kulakları kesilir. Boynuna ise “hırlat” adı verilen dikenli tasmalar takılmaktadır.

Kangal Köpeklerinin Bilimsel Sınıflandırması

Alem: Animalia (Hayvanlar)
Şube: Chordata (Kordalılar)
Alt Şube: Vertebrata (Omurgalılar)
Sınıf: Mammalia (Memeliler)
Takım: Carnivora (Etçiller)
Familya: Canidae (Köpekgiller)
Cins: Canis (Köpek)
Tür: Canis familiaris

Havalı Süspansiyon (Air) Nedir? Nasıl Çalışır? Hangi Araçlarda Bulunur?

$
0
0

Günlük yaşamımızda araç konforunun ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. O yüzden de teknolojiyle birlikte buna yönelik yapılan paketler göz kamaştırıcı haller aldı. Gerek sürücü için gerekse de yolcular için son derece iyi sistemler kullanılmaya başlandı. Konumuz olan havalı süspansiyon sistemi de hem sağlıklı sürüşler için hem de bazı yol durumlarında daha aktif gidebilmemiz için geliştirilmiştir.

Şasiye bağlı ekipmanlar üzerine konumlandırılan parçaların kalitesi, kokpit içerisindeki ses, sarsıntı vb. durumların ortadan kaldırılması demektir. Biliyoruz ki araçlar segmentlere ayrılarak, alım gücüne göre insanlara sunulur. Haliyle de çoğu ekstra konfor özellikler üst klasmanla beraber gelir.

BMW xDrive Nedir? Nasıl Çalışır? Ne İşe Yarar?

Air süspansiyon, premium alanda en çok söz sahibi olan Mercedes tarafından geliştirilmiştir. Amaç, değişken yol koşulları başta olmak üzere, yapacağımız yolculuk kalitesinin seviyesini artırmaktır. Şimdi sizlere konumuz olan özelliğin ne olduğunu ve otomobillerimizde ne işe yaradığından bahsedeceğiz.

Air Süspansiyon Nedir?

Air Süspansiyon NedirTam karşılığı havalı süspansiyon sistemidir. Kullanım alanı oldukça geniştir. Aklımıza gelecek birçok araç sınıfında kullanılır. Mesela kamyon, otobüs ve trenlerin de kullandığı bir sistemdir. Konumuzu anlatırken daha çok otomobiller üzerinde nasıl çalıştığından bahsedeceğiz. Sistemin ismi söylendiğinde hemen SUV araçlarla ilişkilendiririz. Aslında böyle düşünmemiz doğru. Yalnız aynı mekanizmanın daha alçak karosere sahip sedan araçların da konfor paketlerine de eklenmiştir.

Air süspansiyon, hız ve yük şartlarına göre değişkenlik gösteren, üst sınıf uygulamasıdır. O yüzden de segmentten itibaren havalı süspansiyonu görürüz. Amortisörlerin her birinin içeriği değiştirilerek, üstündeki kütleye farklı kaldırma kuvvetleri uygulamak için hazır bekletilirler.

Aracın asfaltla olan arası manuel veya otomatik olarak ayarlanabilir. Havalı süspansiyonlar sadece bir engeli aşması veya yüküne göre ayarlanmaz. Yapacağımız hızlar da temel faktörler içerisindedir. Belli bir hıza kadar istenilen seviyede giden araçlar, sınır sürat çizgisine ulaştığında otomatik olarak kendini ilk seviyeye getirir. Süspansiyonun hava dolan körükleri, diğer bir değişle güvenlik sınırına getirilir.

Havalı Süspansiyon Sistemi Nasıl Çalışır?

Havalı Süspansiyon Sistemi Nasıl ÇalışırStandart yol otomobillerinde olan helezon yaylar çıkarılarak, havayı alıp onu kullanabilen körükler takılır. Genellikle bu konfor paketi, bilgisayar sistemiyle şekillendirilip, duruma göre hava miktarları ayarlanır. Sinyalizasyona bağlı körükler, yüksek hızla girilen virajlarda anında sert pozisyon alarak savrulmayı önler.

Yana yatışları da aracın o anki dengesine göre yaptığı için kokpit kısmında yolcu ve sürücüler bunu hissetmez. Algısal hareketlerle yol alan havalı süspansiyona sahip otomobiller, yüksek süratlerde alçalıp sertleştiği gibi bozuk zeminli yollarda da aksine otomatik olarak yükselebilir. Sönümleme valfleri, değişken zeminlerde kütleyi yukarı ve aşağı hareket ettirecek özelliğe sahiptir.

Havalı Süspansiyonun Kaç Çalışma Modu Vardır?

Havalı Süspansiyonun Kaç Çalışma Modu VardırDenk geldiysek airmatic mantığına sahip araçların içerisinde farklı yerlere de konumlandırılan düğmeler vardır. Spor otomobillerde bunu direksiyon üzerinde de görebiliriz. İlk spor moddan bahsedecek olursak; araç söylediğimiz modun aktif edilmesiyle kendini sert sürüşlere göre hazırlar. Spor kelimesinden de anlayacağımız gibi hızlanma, dönüşler ve frenaj gibi durumların zorlanıcı seviyesine göre pozisyon alınır.

Süspansiyon sertleşerek ani frenlerde öne yatma açısı azaltılmış, yüksek hızda girilen virajlarda da yana yatma eğilimi en aza indirilmiş olacak. Az önce bahsettiğimiz körüklerin içerisindeki hava da minimum düzeyde tutulacaktır. Çünkü aynı zamanda aracın karoseri de yere en yakın pozisyona çekilir. Sizlerin daha iyi anlaması için aracın yol alırken i tekerlek hareketlerine buradan bakabilirsiniz.

Bir de normal mod vardır. Seçeneklerin ikincisi olan bu sürüş pozisyonunda mekanizma orta seviyede durmaktadır. Yani bir nevi fabrika çıkış ayarlarında diyebiliriz. Misal, spor modda araç 10 derece yatma açısıyla viraj alıyorsa, standart modda 15 derece açıda yol alınıyor.

Aracımızın yerden yüksekliği spor modda 100 mm ise normal ayarında 120 mm dir. O yüzden normalden fazla sürat yapan spor otomobillerde, gövde açısını olabildiğince dengeli tutabilmek için spor modun önemi büyüktür.

Havalı Süspansiyon Sisteminde Kullanılan Parçalar Nelerdir?

Havalı Süspansiyon Sisteminde Kullanılan Parçalar Nelerdirİlk parçanın normal olarak hava kompressörü olduğunu söylemek mümkün. Ardından sistemi tamamlayacak olan valfler vardır. Ve havanın körüklere iletilme köprüsündeki basınç boruları ve hava tankı. Nasıl ki Audi’nin Quattro AWD sisteminde her bir tekerleğin bir ECU yönetim sistemine bağlanıp, sensör yardımıyla hareket yönü belirleniyorsa, air süspansiyon için de aynı şeyler geçerlidir.

Sonuçta değişken, araç yürüyen alt yapısının da belirli seviye iniş çıkışları algılaması gerekir. O yüzden seviye, hava basınç, fren ve denge sensörlerine sahiptir. Birbirleriyle etkileşim halinde olan sensörler, ABS ve ESP gibi güvenlik parçalarıyla da aktif halde tutulur.

En temeline bakıldığında air süspansiyon, aracın alt takımlarının değişen sistemle birlikte, tekerleklere yüklü parçaların organize çalışma şeklidir. Amaç, şartlara göre aracın adaptasyonunu sağlamaktır.

Air Süspansiyon Hangi Araçlarda Bulunur?

Air Süspansiyon Hangi Araçlarda BulunurAmerika menşeli olduğu düşünülen konfor sistemini, her araca uygulamak mümkün. Ancak her işte olduğu gibi bunda da profesyonel işçilik gerekmektedir. Kullanılacak malzemelerin ömürlü ve dayanıklı olmasına da ekstra özen gösterilmelidir. Sarsıntıları minimum düzeye indirip, sert dönüşleri absorbe eden air süspansiyon genellikle lüks segment araçlarda bulunur. En bilindik ve kafalara kazınan Mercedes’in AirMatic’ini örnek olarak verebiliriz. Çünkü sedan yol araçlarına son teknolojik şeklini veren Alman üreticidir. Bizim yukarıda bahsettiğimiz kısmı yanlış anlaşılmaması için “air süspansiyon” olarak algılamamız gerekir.

AirMatic araçların donanımsal listelerinde yer alan ve özel olanlarıdır. Normal hava dolumlu sistemi her araca yaptırmak mümkün. Modifiye tutkunları son yıllarda araçlarına sıklıkla yaptırır. Teçhizat olarak; bagaja bir hava tankı ve sistemi kontrol etmek için verilen bir kumandadan oluşur. Helezonlara bağlı olarak istediğimiz yüksekliğe çıkartabilir, kuvvet için gerekli hava motorunu istediğimiz basınç birimlerde alabiliriz. İşlevsellik açısından ve mantık olarak aynı olabilir ancak ECU’ya bağlı otomatize yönelik bir beklenti olmaması gerekir.

Parçalar başlığımızda saydığımız gibi gerekli tüm sensörlerin olması ve onların birlikte senkronize çalıştırması lazımdır. Bunların dışında adapte olmuş bir diğer sınıf da SUV’lardır. Range Rover Vogue ve Toyota Land Cruiser gibi Amiral 4×4’lerde standart olarak koyulur. Zorlu offroad şartlarında yükseltilmeye ve dengeyi her daim korumaya ihtiyacı olan bu sınıfta, air süspansiyon gerçekten işe yaramaktadır.

Havalı süspansiyonu sık gördüğümüz araçlardan biri de yolcu otobüsleridir. Bir de özel not niteliğinde söylemek istediğimiz; lüks segmente dahil olmayıp ancak bünyesinde air süspansiyon paketi ile sunulan Citroen C5, bu alanda ilklerdendir. Markası içerisindeki isimlendirmesi de Hydractive’dir. Hatta fazlasıyla özellik barındıran bu aracın hava süspansiyonlusunu eski modellerinde de görmek mümkün.

Çağımız araç teknolojileri geliştikçe bizde bu güzel özelliklerden yararlanmaya devam edeceğiz. Otomotiv her ne kadar güvenlik üzerine yoğunlaşmış gibi gözükse de aynı derecede sürüş konforları üzerinde çalışmaktadırlar.

Volvo Polestar Nedir? Özellikleri ve Tarihçesi

Kokpitlerin dijital dünyaya bağlanması Audi A8, Lexus LS ve Jaguar XJ gibi otomobillerin göz kamaştırıcı hal almasını sağladı. Fiyatı milyon dolarları bulan sınıf araçları için anlattığımız harika sistem zaten standart üzerlerinde gelmekte.

Kabin içerisindeki hissedeceğimiz titreşimleri, koltukta kayması, zıplama ve sert düşüşleri ortadan kaldıran air süspansiyon tabanlı sistemler, konforla beraberinde getirdiği güvenlikte de işe yaramaktadır. Eğer ki işin içinde yol güvenliği olmasaydı belli bir hızdan sonra sistem yüksek konumdan otomatik olarak kendini orta konuma çekmezdi.

Araç altındaki hava sirkülasyonu denge için önem arz ettiği için kontrollü havalı süspansiyon körü hava miktarını azaltır. Günümüzde olacağını pek zannetmiyoruz ama ileriki yıllarda bir ihtimal aynı Citroen’de olduğu gibi alt sınıf otomobillerde görebiliriz. Yine de olayın gerçekten pahalı olduğunu unutmayalım!

Heyelan Nedir? Nedenleri, Sonuçları, Çeşitleri ve Önleme Yolları Nelerdir?

$
0
0

Toprağın ve taşların, kütlesel tabakalar halinde, yer çekiminin etkisiyle eğime doğru hareket etmesine, toprak kayması veya heyelan adı verilir. Eğimin yüksek olduğu veya mağara gibi boşluk alanların çok olduğu yerlerde heyelana sık rastlanır. Heyelan başladığında toprak ve büyük kayalar, yamaçtan aşağıya doğru hareket eder. Heyelan, yerleşim yerlerini yok edecek kadar ciddi bir doğa olayıdır.  Heyelan meydana geldiği bölgede can ve mal kayıplarına neden olabilen doğal afetlerdendir.

Gerekli tedbirlerin alınmaması halinde, heyelanın bilançosu tahmin edilemeyeceği kadar ağır olabilir. Heyelan, meydana geldiği yahut gelme ihtimali olan bölgelerde kişilerin mesken konut tiplerini ve genel anlamda yaşam koşullarını etkiler. İklim faktörüyle doğrudan ilişki içerisinde olan heyelan, gerçekleştiği bölgede yolları işgal ederek, ulaşım sektörünü de olumsuz etkilemektedir.

Harita Nedir? Nasıl Oluşturulur? Çeşitleri, Elemanları ve Kullanım Alanları Nelerdir?

O halde hem insanlık için hem de doğa için büyük bir zarar doğurduğu söylenebilir. Bugün heyelan, gerçekleştiği bölgelerde hayat şekillerine yön veren bir doğal afetken, doğrudan tecrübe etmeyenler için sadece bir isim olarak tanınmaktadır. Heyelan, şiddetine göre zarar ortaya çıkarmaktadır. Kimi zaman sadece birkaç ağacı ortadan kaldırabilirken kimi zaman köyleri yok edip, yerleşim yerlerinin sınırlarını değiştirebilir.

Heyelan Nedir?

Heyelan ya da toprak kayması; taşların, toprağın ve tabakaların, bulundukları yamaçtan aşağı kaymalarını ifade eder. Kayan kütleler bazen küçük bazen de çok büyük olabilmektedir. Büyük heyelanlar yeryüzü üzerinde derin izler bırakabilir. Sonuçları kadar nedenleri de önemli olan heyelan, birçok faktörün etkisiyle gerçekleşir.

Kuvvetli eğim, yağış, kaya ve toprakların özellikleri heyelanın gerçekleşmesinde rol oynayabilir. Bunun yanında tabakaların durumu, yer çekimi, doğal afetler ve beşeri faktörler de genel sebepler arasında sayılmalıdır. Heyelan bazen kısa sürede hızlıca gerçekleşebilirken bazen de yavaş hareketlerle uzun bir süreci kapsayabilir.

Yeryüzünde sıkça rastlanan bir hareket olan heyelan, Türkiye’de en çok Karadeniz Bölgesinde bilhassa Doğu Karadeniz’de görülür. Özellikle eğimin arttığı bölgelerde heyelan riski de artmaktadır. Bu artış, doğal yollarla gerçekleşebileceği gibi beşeri faaliyetlerle de gerçekleşebilir.

Heyelanın Nedenleri Nelerdir?

Eğer heyelanın meydana geldiği bölgede yerleşim yerleri varsa, çok ciddi hasarlara sebep olabilir. Kayan toprak tabakaları bölgede bulunan evlerin yıkılmasına sebep olurken, altında bıraktığı birçok canlı veya cansız varlığa da sebep olmaktadır. Son derece önemli bir doğa olayı olan heyelan için birçok sebep sıralayabiliriz. Heyelana yol açan faktörlerden en önemlileri ise şunlardır;

  • Heyelanın nedenlerinin en önemlilerinden biri eğimdir. Eğim; bir yüzeyin yatay düzleme olan eğikliğini ifade eder. Bölgedeki eğim ne kadar yüksek olursa, heyelan gerçekleşme riski de o denli yüksektir. Zira eğimin yüksek olduğu bölgelerde kütleler rahatça yer değiştirebilirler. Türkiye’de eğim en çok Karadeniz, Akdeniz ve Doğu Anadolu Bölgesinde yüksektir. Buna bağlı olarak bu bölgelerde heyelan sıkça görülür.
  • Heyelana yol açan bir  diğer faktör yağıştır. Yağışın artmasıyla yahut kar ve buzların erimesiyle su, tabakaların arasına sızar ve kütlelerin hareketini kolaylaştırır. Bu bakımdan yağış, heyelanın gerçekleşmesi için önemli bir faktördür.
  • Bölgedeki kaya ve toprakların özellikleri de heyelanın gerçekleşmesini kolaylaştırabilir. Killi taş ve topraklar, suyu kolayca emerler ve yumuşarlar. Toprakların gözenekli olması da yine suyu kolayca içine almasına ve yumuşamasına neden olur. Bu bakımdan toprak veya arazi yapısı heyelanın oluşmasını kolaylaştıracaktır.
  • Kütlelerin hareketleri yer çekimi sayesinde olur. Bu bakımdan yer çekimi heyelanın gerçekleşmesi için önemli bir faktördür.
  • Doğal afetler de heyelanın oluşumuna etki eder. Deprem, sel gibi doğal unsurlar bu bakımdan önemlidir.
  • Heyelanın en önemli sebeplerinden biri de insan müdahalesi ile oluşmuş beşeri faktörlerdir. Doğanın dengesine müdahale eden insanlar, sistemin işleyişine zarar vererek, doğal afetlerin oluşmasına davetiye çıkarmaktadırlar. Beşeri faktörler yani yol, tünel, baraj inşaat çalışmaları nedenler arasında sayılabilir.
  • Tektonik yapı da heyelanın meydana gelmesinde en önemli unsurlardan biridir. Tabakaların yamaç eğilimine paralel olması, heyelanın daha kolay gerçekleşmesini sağlamaktadır. Kar ve yağmur suları toprağa sızdığı zaman, plastik veya likit hale geçen kil tabakasının yer çekimi doğrultusunda aşağıya doğru akmasına yol açmaktadır.

Heyelan Çeşitleri Nelerdir?

Heyelan, göçme, toprak kayması ve asıl heyelan olmak üzere üç şekilde meydana gelir. Bunlar genel olarak halk arasında toprak kayması olarak bilinse de, oluşum şekilleri ve büyüklükleri bakımından aralarında bazı farklar bulunmaktadır.

Asıl Heyelanlar

Asıl heyelanları oluşturan ana faktör sudur. Kütle katı bir şekilde, kaymaya uygun bir zemin üzerinde yer değiştirir. Türkiye’de bu tip heyelanlara çokça rastlanır. En çok, bol yağışlı ve dik eğimli arazilerde, kuvvetle yarılmış ve nem bakımından zengin olan Kuzey Anadolu dağlık alanlarında bu tip heyelanlar meydana gelir. Araştırmalar, bu tip heyelanların oluşmasında fazla yağış görmüş kış mevsimi ile karların erimesini sağlayan rüzgarın etkili olduğunu göstermektedir. Böylece zemine fazlaca su sızmış olur.

Göçmeler

Göçmeler ise yamaçların alt kısımlarının akarsular ve dalgalar gibi etkenler sebebiyle oyulması halinde meydana gelmektedir. Bu heyelan türü bir kaşık şeklinde gerçekleşir. Kopan parçaların her biri geriye doğru çarpılır ve ilksel eğimlerinde değişme olur. Menderes halkalarının büyümesi, falezlerin ve yamaçların gerilemesi esnasında sık sık göçme durumları oluşmaktadır. Göçen parçalar çok büyük olduğunda, bunların arasında küçük alanlar veya su birikmesi ile göller oluşabilmektedir.

Toprak Kaymaları

Geriye doğru eğimlenme göstermemeleri ile göçmelerden ayrılmaktadırlar. Genellikle yavaş meydana gelirler ve belli bir yatağa bağlı değillerdir. Su ile doymuş, bütünüyle kayganlaşmış topraklarda meydana gelen heyelan türüdür. Asıl heyelanan farkı daha yüzeysel olmasıdır.

Heyelanı Önlemenin Yolları Nelerdir (Heyelan Nasıl Önlenir)?

Heyelan esas olarak doğal faktörlere bağlı oluşan bir afettir. Bu nedenle çoğunlukla önlemek zordur. Ancak beşeri faaliyetlerin sebep olduğu heyelanlar için önlem alınabilir. Buna bağlı olarak beşeri faaliyetlerin gerçekleştirileceği arazi için önceden jeolojik ve klimatolojik testlerin yapılması ve arazinin yapılacak faaliyetlere uyum sağlayıp sağlamadığı üzerinde çalışılmalıdır.

Örneğin, heyelan riski yüksek olan arazilerde sanayi faaliyetlerine başvurmak birçok mal ve can kaybına neden olabilecektir. Aynı zamanda bu riski taşıyan arazide bir yerleşim yeri mevcutsa onun taşınması gerekir. Yine heyelan riski taşıyan yüksek eğimli arazilerde toprak kaymasını önlemek için istinat duvarları yapılabilir.

Gel-Git (Med-Cezir) Olayı Nedir? Nasıl Oluşur? Özellikleri ve Çeşitleri Nelerdir?

Diğer önlemler ise, arazilere ağaçların dikilmesi, heyelan oluşturan zeminin sertleştirilmesi, kazılması, bu zeminlerde yol ve inşa çalışmalarının dikkatli yapılması, yamaç dengesinin bozulmaması olarak sayılabilir.

Heyelanın Sonuçları Nelerdir?

Deprem, sel ve eğimin sebep olduğu heyelan, çok önemli sonuçlar doğuran bir doğal afettir. Heyelan sonucunda çok ciddi mal ve can kayıpları meydana gelir. Eğim etkisiyle hareket eden toprak tabakası yolları kapatacağından ulaşım aksar. Evler toprak altında kalır, can kaybı olur. Köy gibi küçük yerleşim alanlarının sınırları değişir. Yer şekillerinin biçimi değişebilir. Örneğin, Tortum Çayı üzerinde meydana gelen heyelandan sonra, bu akarsuyun önü kapanmış ve Trabzon’un batısında heyelan Sera Gölü meydana gelmiştir.

Son olarak heyelan ile erozyon arasındaki farklara da değinerek yazımızı toparlayalım. Heyelan bir anda gerçekleşebilen bir doğa olayı iken erozyonun oluşması için daha uzun bir zaman dilimi gerekmektedir. Heyelan toprak kayması, erozyon toprak aşınmasını ifade eder. Heyelan yağışın çok olduğu yerlerde meydana gelirken, erozyon tam tersi kurak iklimlerde oluşmaktadır.


Çek Cumhuriyeti Para Birimi: Koruna Hakkında Bilgiler

$
0
0

Avrupa Birliği’ne üye olup kendi parasını kullanmaktan vazgeçmeyen ülkelerden birisi de Çek Cumhuriyeti’dir. Bunun nedeni, kendi ekonomisine ve parasına güvenmesidir. Ülke vatandaşlarının da birçoğu aynı düşünceye sahiptir. Buna karşın bir süre sonra zorunlu olarak Euro’ya geçiş yapacağı bilinmektedir. Aynı zamanda gerekli prosedürler gerçekleştirildikten sonra ülkenin Çek Cumhuriyeti yerine Çekya diye anılacağını da bilmelisiniz.

2004 yılında Avrupa Birliği’ne üye olan Çek Cumhuriyeti, en fazla yabancı sermaye alan ve gelişme potansiyeli gösteren ülkelerden birisidir. Güçlü bir dış ticaret yapısına sahiptir ve konum itibariyle de avantajlıdır. Öyle ki Avrupa’nın tam ortasında yer alır ve Çekler ülkeyi “Avrupa’nın kalbi” olarak tanımlarlar. Ayrıca başkent Prag, Avrupa’nın en gözde ve en çok turist çeken şehirlerindendir. Vasıflı işgücü konusunda da doğrudan yabancı sermaye girişi için gerekli şartlara sahiptir.

İngiltere Para Birimi: Sterlin Hakkında Bilgiler

Yeni tarihli bir birim olan Çek korunası, ekonominin büyüme ivmesi sayesinde güç kazanan bir paradır. Öncesinde ise Çekoslovakya korunası kullanılmaktaydı.Ülkede makroekonomik göstergelerin istikrarlı seyrettiği de bilinmektedir. Toplumun yüzde 60 kadarının dini inancı bulunmamaktadır ve bu özelliği ile Avrupa’nın en büyük ateist nüfusunu barındıran ikinci ülkesidir.

Çek Cumhuriyeti Para Birimi Nedir?

Çek Cumhuriyeti Para Birimi Nedir?Avrupa Birliği ortalamasına göre gelişmiş ve yüksek gelirli bir ekonomiye sahip olan Çekya’nın para birimi korunadır. Ülkenin sağlam ekonomisi, AB üyeliğine rağmen kendi paralarında kalınmasına neden olmuştur. Uluslararası kodu CZK şeklindedir ve sembolü olarak gösterilmektedir. 8 Şubat 1993 tarihinde tedavüle girmiştir ve Çek dilinde “koruna česká” şeklinde ifade edilmektedir.

Düşük değerli dövizler arasında yer alan koruna, güçlü ekonominin getirileri ile finans piyasalarında dikkat çeken bir birim olmuştur. Ülkemizde de Türk lirası karşısındaki değeri sürekli takip edilmektedir. Ayrıca ülkenin dış ticaret yapısının sağlamlığı, ilişkisi bulunan ülkelerin de paraları ile oluşturulan paritelerin önem kazanmasını sağlamaktadır.

Ülkenin tarihi ise 5. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Birçok imparatorluğun himayesi altına giren ülke, Birinci Dünya Savaşı neticesinde Avusturya – Macaristan İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla Çekoslovakya adı altında bağımsızlık ilan etmiştir. Çek ve Slovak uluslarından oluşan Çekoslovakya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyet etkisine girmiştir. Ardından SSCB’nin de yıkılmasıyla birlikte ülke parlamentosu tarafından alınan bir karar ile ülke 2’ye ayrılmıştır.

1 Ocak 1993 tarihinde Çek ve Slovak uluslarının ayrılması ile Çek Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu tarihten sonra da Çekoslovakya korunası tedavülden kaldırılarak Çek korunası ortaya çıkmıştır. Ülke, 12 Mart 1999 tarihinde NATO’ya, 1 Mayıs 2004 tarihinde de Avrupa Birliği’ne üye olmuştur. Ülke ekonomisinin iyi durumda olması nedeniyle halk, Euro’ya geçmek istememiştir. 2014 yılında yapılan bir araştırmaya göre de ülkede sadece yüzde 16’lık kısım Euro’ya geçilmesi gerektiğini düşünmektedir.

Koruna Nedir? Çek Korunası Hakkında Bilgi

Koruna Nedir? Çek Korunası Hakkında Bilgi1993 yılından beri kullanılan koruna, İngilizce Çek tacı olarak anılmaktadır. Koruna kelimesinin kron şeklinde kullanıldığını da nadiren görürsünüz. Ayrıca kron kelimesi de taç anlamına gelmektedir. Paranın resmi adı “koruna česká” şeklinde anılırken, çoğul olduğunda “koruny české” denmektedir. Slav dillerine ait bir para olduğu için farklı isimlerle anıldığını görmeniz mümkündür. Alt birimi ise haléřů olarak anılır ve 1 koruna 100 haléřů’ye eşittir. Buna karşın günümüzde kullanılmamaktadır ve ülkede en küçük birim 1 korunadır.

1892 yılında Avusturya – Macaristan kronu, guldenin yerini almıştır ve 1 guldenin 2 krona eşit olduğu kabul edilmiştir. “Krone” ismi ise İmparator Franz Joseph I tarafından ilk defa kullanılmıştır. İmparatorluğun 1918 yılında dağılmasıyla birlikte Çek ve Slovak ulusu Çekoslovakya’yı inşa etmişlerdir. Eski paranın adını tutan tek halef de Çekoslovakya olmuştur ve koruna olarak anılmaya başlanmıştır. 1920’lerin sonlarına doğru Çekoslovakya korunası, Avrupa’nın en zor para birimi olmuştur.

Çekoslovakya korunasının resmi kullanıcıları; Bohemya ve Moravya Koruna Dairesi, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti olmuştur. Çekoslovakya Devlet Bankası’nın kontrolünde olan para birimi, 10 Nisan 1919’dan 1 Ocak 1993 tarihine kadar kullanılmıştır. Bu tarihten sonra da her ikisi de eşit olmak üzere Çek ve Slovak korunası olarak değiştirilmiştir.

İkinci Dünya Savaşı sırasında işgal edilen Çek topraklarında kullanılan para da zayıflamaya başlamıştır. Savaş sonrasında yenilenen koruna, 1953 yılında son derece tartışmalı bir parasal reform geçirmiştir. Çekoslovakya’nın Komünist Partisi, ülkede bir çift pazarın varlığını ele adı ve temel gıda mevcudiyetini sağlayan sabit bir piyasa oluşturdu. Bu piyasada mallar 8 kat daha pahalıydı ama çok daha kaliteliydi.

Ardından 1 Haziran 1953 tarihinden geçerli olmak üzere yeni bir para reformu ilan etmeye ve Sovyetler Birliği’nde basılan yeni banknotları dağıtmaya karar verdiler. Bu reformu çok hızlı bir şekilde hazırladılar ve son dakikaya kadar gizlediler. Ama bir şekilde bilgiler sızdı ve vatandaşların paniklemesine neden oldu.

Ülkenin cumhurbaşkanı olan Antonín Zápotocký ise reform tarihinden bir önceki gece radyo konuşması yaptı. Herhangi bir reform olasılığı olmadığını söyledi ve vatandaşları sakinleştirdi. Ertesi gün ise eski 1500 korunalara kadar tüm paralar değiştirildi. 1 yeni korunanın değeri, 5 eski korunaya eşitlendi. Sigortalar, devlet yükümlülükleri ve diğer bütün ticari belgeler iptal edildi. Birçok insan maddi sıkıntı çekmeye başladı ve tepki gösterileri yapıldı. Bunların en büyüğü Plzeň’de gerçekleşti ve 472 tutuklandı.

En yaygın kullanılan Çek korunası banknot ve madeni paraları;

  • 100 koruna
  • 200 koruna
  • 500 koruna
  • 1000 koruna
  • 2000 koruna
  • 1 madeni koruna
  • 2 madeni koruna
  • 5 madeni koruna
  • 10 madeni koruna
  • 20 madeni koruna
  • 50 madeni koruna

1993 yılına kadar tartışmalı bir şekilde gelen para, ülkenin dağılmasıyla birlikte yeni bir form kazanmıştır. Çek ve Slovak uluslarının ayrılmasıyla kurulan ve bugünkü adıyla Çekya olan ülkede Çek korunası kullanılmaya başlamıştır. 8 Şubat 1993 tarihinde basılan ilk korunalar, eski paraların üzerine yapıştırılmış pullarla kullanıldı. Ama güvenlik amacıyla sadece 100, 500 ve 1000 korunalar bu şekilde basıldı. Rakamlar ise Roma ve Arap alfabesine aitti.

İlk orijinal seri ise 1993 yılının sonlarından 1994 yılına kadar uzayan aralıkta kullanılmaya başlandı. Bu seri ise uzun yıllar boyunca kullanıldı. Öyle ki 21 Aralık 1994 tarihinde basılan 50 koruna, 31 Mart 2017 tarihine kadar kullanılmıştır. 20 Nisan 1994 tarihinde basılan 20 korunalar ise 31 Ağustos 2014 tarihine kadar kullanımda kalmıştır.

En Çok İşlem Gören Çek Korunası Pariteleri

En Çok İşlem Gören Çek Korunası PariteleriAB üyesi bir ülke olan Çekya, dış ticaret anlamında bölgenin en iyilerinden birisidir. Bu nedenle de diğer ülke paralarıyla oluşturduğu pariteler, hem yatırımcılar hem de yerel traderlar tarafından takip edilmektedir. Bunlar arasında en çok Euro ve Amerikan doları ile ilişkiler takip edilmektedir. Bunlar dışında Polonya ve Çin ile de sıkı ilişkileri bulunmaktadır. Polonya zlotisi ve yuan ile oluşturduğu kur da yerel yatırımcılar tarafından izlenmektedir.

Şimdi Amerikan doları, Euro ve Türk lirası ile oluşturduğu paritelere göz atalım:

Amerikan Doları – Çek Korunası Paritesi (USD/CZK)

Amerikan dolarının, koruna karşısındaki değeri USD/CZK paritesi ile ölçülmektedir. Doların baz, korunanın ise karşıt döviz olduğu bir paritedir. Bu nedenle paritenin yönünü dolar belirlemektedir. İşlemin kar ve zararı ise koruna cinsinden hesaplanmaktadır.

USD/CZK paritesinin fiyat grafiğine bakıldığı zaman; oldukça dalgalı bir seyir izlediğini görebiliyoruz. Aynı zamanda 1 aylık vadede yükselen bir parite görürken, 1 yıllık vadede düşen bir parite görüyoruz. Bu birbirinden farklı görünüm yatırımcıların hem iştahını kabartmakta hem de vadesine göre daha dikkatli işlem yapmak gerektiğini anlatmaktadır.

Paritenin son 5 yıllık fiyat değişimine baktığımız zaman; en yüksek seviyenin 14 Mart 2015 tarihinde 1 dolar – 26,0254 koruna ile kaydedildiğini görüyoruz. En düşük seviye ise 26 Ocak 2013 tarihinde 1 dolar – 18,6272 koruna ile kaydedilmiştir. Geniş bir pencereden baktığımızda ise paritenin 2014 Mayıs ayında yükseliş trendine geçip, 1 yıl sonra yatay bir seyre geçtiğini görüyoruz. Yatay seyrin ise 1 yıl sürdüğünü ve günümüze kadar düşüş trendi yaşandığını anlıyoruz.

Euro – Çek Korunası Paritesi (EUR/CZK)

AB ortak para birimi Euro’nun koruna karşısındaki değeri EUR/CZK paritesi ile takip edilmektedir. Bir süre sonra zorunlu olarak Euro’ya geçecek olan ülkenin, Avrupa’nın Kalbi olarak görülen pozisyonu pariteyi ilgi çekici hale getirmektedir. Paritenin yönü de Euro’ya bağlı olarak belirlenmektedir.

EUR/CZK paritesinin fiyat grafiğini incelediğimiz zaman; yaklaşık 3 yıl boyunca yatay bir seyir izlediğini görüyoruz. Kısa süreli iniş çıkışlar yaşansa bile 2013 sonundan 2017 Nisan ayına kadar 27 – 27,5 aralığında dalgalandığı anlaşılmaktadır. Günümüzde ise düşüşe geçtiği görülmektedir.

Paritenin 5 yıllık grafiğine baktığımız zaman; en yüksek seviyenin 12 Ocak 2015 tarihinde 1 Euro – 28,3111 koruna ile kaydedildiğini görüyoruz. En düşük seviye ise 1 Şubat 2018 tarihinde 1 Euro – 25,1982 koruna ile kaydedilmiştir. Paritenin kısa vadede yükseliş, uzun vadede ise düşük trendinde olduğu gözlenmektedir.

Türk Lirası – Çek Korunası Paritesi (TRY/CZK)

Türk lirasının koruna karşısındaki değeri TRY/CZK paritesi ile takip edilmektedir. Paritede TRY baz, CZK karşıt konumdadır. Paritenin yönünü de Türk lirası belirlemektedir. Yüksek bir işlem hacmine sahip olmayan paritelerdendir. Genellikle koruna kuru ülkemizde turistler ve iş insanları tarafından takip edilmektedir.

TRY/CZK paritesinin 1 aylık grafiğine baktığımız zaman; aşırı dalgalanma yaşandığı görülmektedir. Hem zirvenin hem de dibin kaydedildiği bir ay olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. Uzun vadede grafiği incelediğimizde ise düşüş trendinin hakim olduğunu söyleyebiliriz. Bunda Türk lirasındaki kayıpların etkisi büyüktür.

5 yıllık fiyat grafiğini incelediğimiz zaman; en yüksek seviyenin 15 Mayıs 2013 tarihinde 1 TL – 11,0864 koruna ile kaydedildiğini görüyoruz. En düşük seviye ise 11 Nisan 2018 tarihinde 1 TL – 4,8939 koruna ile kaydedilmiştir. 11 Nisan tarihinde Türk lirası, sadece birkaç döviz dışında tüm paralar karşısında değer kaybetmiştir. Dolarda rekor 4,20 liraya, Euro’da ise 5,20 liraya yükselmiştir.

Kısaca Çek Cumhuriyeti Ekonomisi Hakkında Bilgiler

Kısaca Çek Cumhuriyeti Ekonomisi Hakkında BilgilerAvrupa’nın göbeğinde bulunan Çekya, AB ortalamasına göre gelişmiş ve kişi başına düşen milli geliri yüksek bir ekonomiye sahiptir. Sanayiye dayalı bir ekonomisi bulunmaktadır ve kendi otomobillerini, tramvaylarını, metrolarını ürettikleri bilinmektedir. Avrupa’nın beşinci büyük otomobil üreticisidirler ve daha birçok sektörde üst sıralarda yer almaktadırlar.

Çekya; sanayi, tarım, hayvancılık, ormancılık ve turizm sektörlerinden oluşan güçlü bir ekonomiye sahiptir. Aynı zamanda Avrupa ülkeleri arasında en fazla uranyumu üreten ülkedir. Ek olarak kömür, antimon, cıva ve az miktarda petrol kaynaklarını da elinde bulundurmaktadır. Küresel ölçekte tanınan ürünlerinin başında ise kristal, cam işlemeleri ve granat taşı gelmektedir. Aynı zamanda Çek biraları da oldukça ünlüdür ve Pilsen şehri, pek çok ülkede yerel bira üreticisine ismini vermiştir.

Tarım alanında kolektif tarıma geçiş nedeniyle verimde düşüş yaşayan ülke, gıda ürünlerini ithal etmeye başlamıştır. En çok yetiştirilen ürünler ise buğday, arpa, yulaf, çavdar, mısır ve patatestir. Hayvancılık alanında ise en çok kümes hayvanları tercih edilirken, büyük baş yetiştiriciliği de yaygındır. Küçük baş hayvancılık ise yaygın değildir.

Ülke ekonomisinin en önemli gelir kaynaklarından birisi de turizmdir. Tarihi yapıları, kaleleri, köprüleri, birbirinden güzel şehirleri ve Orta Çağ’dan kalma gelenekleri ile birçok turistin ilgisini çekmektedir. Prag Kalesi, dünyadaki en büyük tarihi kalelerden birisidir ve panoramik bir görüntü sunmaktadır. Dans eden bina ise en meşhur mimarilerden birisidir. Herhangi bir sokağı bile güzel evleri ile turistleri kendine çekmektedir.

Ekonominin performansına baktığımızda ise gelişme şansı en yüksek olan ülkelerin başında geldiği görülmektedir. Makroekonomik verilerinin istikrarlı olmasının yanında dış ticaret yapısının köklü değişiklikler ile güçlenmesi önemli bir yere sahiptir. Coğrafi konumu, vasıflı işgücü ve uygun yatırım ortamı ile doğrudan yabancı sermaye girişinin, ülke büyümesi için gerekli şartları barındırdığı bilinmektedir.

Ekonominin performansı, dış talebe bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Örneğin; 2014 yılında Euro Bölgesi’nde yaşanan toparlanma, ekonominin pozitif yönde gelişmesini sağlamıştır. Bu verilere bağlı olarak 2015 yılında yüzde 5,3; 2016 yılında yüzde 2,6; 2017 yılında yüzde 4,9 büyüme görülmüştür. 2018 yılı beklentilerine göre GSYİH oranın yüzde 3,5 oranında artacağı düşünülmektedir. 2019 beklentilerine göre de yüzde 3 artış öngörülerek 277 milyar dolarlık bir GSYİH oranı beklenmektedir.

2017 yılı IMF verilerine göre ekonomide; GSYİH oranı 213,19 milyar dolar civarında gerçekleşmiştir. Kişi başına milli gelir ise bir önceki seneye göre artış göstererek 20.152 dolara yükselmiştir. Ülke büyümesinin gelecek yıl da devam etmesi beklenmektedir.

Kısaca Çek Cumhuriyeti’nin Ticari İlişkileri

Kısaca Çek Cumhuriyeti'nin Ticari İlişkileriÇekya’nın başlıca ticaret ortakları; Almanya, Polonya, Çin, Slovakya ve Hollanda’dır. Başlıca ihracat kalemleri ise otomobil, station wagonlar, yarış arabaları, kara taşıtları için aksamlar, otomatik bilgi işlem makineleri ve üniteleridir. Başlıca ithalat kalemleri de kara taşıtları için aksam parçaları, telli telefon – telgraf için elektrikli cihazlar şeklindedir.

Ülkemiz ile Çekya’nın ilişkisinde ise başlıca ihraç ürünlerimiz; otomotiv ana ve yan sanayi ürünleri, hazır giyim, televizyon alıcıları, altın mücevheratı ve ev tekstil ürünlerdir. İthal ürünlerimiz ise otomobil ana ve yan sanayi ürünleri, otomobil bilgi işlem makineleri, elektrik devreleri teçhizatı, elektrikli cihazlardır.

Macaristan Para Birimi: Forint Hakkında Bilgiler

Türkiye, Çekya’nın AB dışındaki en büyük üçüncü ticaret ortağıdır. 2016 yılında iki ticaret hacmi, 3 milyar 365 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Aynı yıl ihracat 804 milyon dolar olurken, ithalat 2 milyar 561 milyon dolar civarında gerçekleşmiştir. Ayrıca ülkemizde 75 adet Çek sermayeli şirket bulunmaktadır. Çekya’da Türk sermayeli şirketlerin yatırımları ise 18 milyon dolar civarındadır.

Türkiye ile Çek arasındaki ticaret fiilen Türkiye – AB Gümrük Birliği ve Katma Protokol hükümlerine göre yürütülmektedir. Bu nedenle ülkemiz çıkışlı sanayi ürünlerine, gümrük vergisi uygulanmamaktadır. Ayrıca birçok tarım ve işlenmiş tarım ürünleri, tercihli tarifelerle Çek pazarına girmektedir.

Edgar Allan Poe Kimdir? Hayatı ve Eserleri

$
0
0

Gotik edebiyatın ustası olan şair, eleştirmen, hikaye yazarı ve editör Edgar Allan Poe, zamanında hak ettiği değeri görememiş ve mutsuz bir yaşam sürmüştür. Eserlerinin yanında hayat hikayesiyle de epey ilgi çekici bir kişilik olan Poe, hem ABD’nin ilk kısa öykü yazarlarından hem de korku, gerilim, polisiye türlerinin öncülerinden olmuştur.

Doğaüstü konuları ele alan öyküleriyle hafızalara kazınmış ve 40 yıl süren hayat yolculuğunda bir dizi şanssız olayla karşılaşmıştır. Yalnızca yaşamı ile değil ölümüyle de merak uyandıran ve bugün hala cevaplanamayan soru işaretleriyle dolu bir hayat süren yazar; Kuzgun, Geveze Yürek, Annabel Lee, Kuyu ve Sarkaç gibi efsaneleşmiş eserler vermiştir.

Charles Dickens Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Hatta  ilgi çekici kişiliğin hayatının son dönemlerini konu alan Kuzgun filmi, yazarın aynı isimdeki şiirinden esinlenmiştir. İşin özü Edgar Allan Poe; eserleri ve biyografisiyle öğrenilmesi gereken isimler arasında yer almaktadır. İşte bu nedenle; sizlere Edgar Allan Poe’nun hayatı, eserleri ve ölümüyle ilgili bilgiler bulabileceğiniz yazıyı hazırladık.

Edgar Allan Poe Kimdir?

Edgar Allan Poe Kimdir?Edgar Allan Poe, her ikisi de oyuncu olan David ve Elizabeth Arnold Poe’nun ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Boston doğumlu olan Edgar’ın dünyaya gelişinden bir yıl sonra babası evi terk etti, ertesi yıl da annesi verem nedeniyle hayatını kaybetti.

İskoçyalı bir tüccar olan John Allan tarafından sahiplenen Edgar, bu nedenle Edgar Allan Poe ismini aldı. Özel okullarda eğitim görse de alkol ve kumara olan düşkünlüğü, ünlü ismin hayatını tepetaklak etti. Kumar borçları nedeniyle babasıyla arası açılan Poe, yazarlığa ilgi duysa da ilk çalışmalarında başarılı olamadı.

Hayatının izlerini eserlerine de yansıtan Poe, yaşamının son yıllarında üne kavuştu. Morgue Sokağı Cinayeti, Geveze Yürek gibi ünlü öyküler, Kuzgun, Annabel Lee gibi kendisiyle özdeşleşmiş şiirler kaleme aldı. Ve şu anda gotik edebiyatın üstadı olarak anılan Edgar Allan Poe, 7 Ocak 1849’da arkasında ölümsüz eserler bırakarak henüz 40 yaşındayken hayata veda etti.

Edgar Allan Poe’nun Hayatı

Edgar Allan Poe’nun Hayatı19 Ocak 1809’da Boston, Massachusetts’de dünyaya gelen Edgar Poe, her ikisi de oyuncu olan Elizabeth Arnold Hopkins Poe ve David Poe’nun ikinci çocuklarıydı. Edgar Poe’nun bir ağabeyi bir de kız kardeşi vardı. Kaynaklardaki bilgilere göre ünlü kişilik adını, Shakespeare’in ünlü oyunu Kral Lear’dan aldı. Fakat Edgar ailesiyle çok uzun süre birlikte olamadı çünkü babasından 1810’da evi terk etmesi, annesinden de kısa süre sonra veremden hayatını kaybetmesi nedeniyle ayrılmak durumunda kaldı.

Hem annesiz hem de babasız kalan Edgar Poe’nun bakımını, Virginia’dan bir tüccar olan John Allan üstlendi. Böylelikle Edgar Poe, Edgar Allan Poe adıyla anılmaya başladı. 1815’te Allan ailesi ile birlikte İngiltere’ye taşınan Poe, ilk ve ortaöğretimini burada tamamladı. 1820’de yeniden Amerika’ya gitti ve 1825’te Sarah Elmira Royster ile nişanlandı, 1826’da ise Virginia Üniversitesi’ne girdi.

Ne var ki üniversite yıllarında kumar ve alkol nedeniyle sıkıntı yaşaması onu hem John Allan’dan hem de nişanlısından uzaklaştırdı. Üniversite eğitimine aşağı yukarı bir yıl devam eden Poe okulu bırakarak orduya katılmaya karar verdi. Zira bakımını üstlenen John Allan’la arası iyice bozulmuştu ve kendi geçimini sağlaması gerekiyordu.

Bu nedenlerden dolayı 27 Mayıs 1927’de kendisini 22 yaşında gibi göstererek Edgar A. Perry adıyla Amerikan ordusuna yazıldı. Askerlik yaptığı dönemde ilk yazarlık deneyimi olan “Tamerlane and Other Poems”i kaleme alan Poe’nun bu çalışması fazla ilgi görmedi ve yalnızca 50 baskı yaptı. Öte yandan; Poe Tamerlane and Other Poems’i bazı nedenlerden dolayı (borçlularının kendisini bulmasından korkması ya da eserine güvenmemesi) kendi adıyla değil, “Bir Bostonlu tarafından” ibaresiyle yazdı.

Orduda iki yıl hizmet veren ve bu süre zarfında bir erin ulaşabileceği en yüksek mevkiye yani başçavuşluğa getirilen Poe, 1829’un Şubat’ında askerlik hayatına veda etti. Bohem hayatı nedeniyle kendisine dargın olan John Allan’ı görmeye giden Edgar, koruyucusunun yanına eşi Frances Allan’ın ölümünden bir gün sonra varabildi ve yeniden John Allan’ın vesayeti altına girdi.

Ardından 1829’da Baltimore’a dul halasının yanına giden Poe, buradayken ikinci çalışması Al Aaraaf, Tamerlane and Minor Poems isimli eserini yayımladı. 1830’da West Point’e askeri öğrenci olarak kayıt oldu fakat aynı yıl manevi babasının yaptığı evlilik ve Allan’ın çocukları nedeniyle John Allan ile Edgar Allan Poe’nun ilişkisi tamamen bitti.

Sonrasında West Point’ten ayrılmak için kendisini mahkemeye verdirdi ve 1831’e yargılandığı askeri mahkemede ağır ihmal, derse girmemek, kurallara uymamak gibi gerekçelerden okuldan atıldı. Baltimore’daki halasının yanına yerleştikten kısa süre sonra ağabeyi Henry alkolizm nedeniyle hayatını kaybetti. Bu olaydan sonra kendini yazmaya adayan Poe, geçimini yalnızca kalemiyle kazanan ilk ABD’li yazar niteliğini kazandı.

Kariyerindeki dönüm noktasını 1833 yılında MS. Found in a Bottle (Şişede Bulunan Elyazması) isimli öyküsüyle katıldığı bir yarışmada birinci olarak yaşayan Poe, 1834’de yayımlanan The Visionary ile de ülke çapında ün yapmaya başladı.

Özel hayatındaki dönüm noktasını da 1835’de yaptığı evlilikle yaşadı. Henüz 13 yaşında olan kuzeni Virginia Clemm’in yaşını 21 göstererek onunla evlenen Edgar Allan Poe, bu sırada 26 yaşındaydı. The Narrative of Arthur Gordon Pym of Nantucket ile büyük yankı uyandıran Poe, yazarın tek romanı olma özelliğini taşıdı. Ayrıca ucu açık bir şekilde sonlandırıldığı için daha sonra pek çok yazara ilham verdi, hatta H.P. Lovecraft ile Jules Verne romanın devamı niteliğinde eserler kaleme aldı.

1839’da Burton’s Gentleman’s Magazine isimli dergide editörlük yapmaya başlayan Poe, buradan Graham’s Magazine isimli başka bir dergiye geçti. 1840’da The Stylus isimli aylık edebiyat dergisini çıkartan Poe, 1842’de eşi Virginia’nın tüberküloz hastalığını öğrendiğinde çöktü ve alkole bağımlı olmaya başladı.

1847’de Virginia’nın ölümüyle adeta dağılan yazar, Richmond’a döndü ve burada eski nişanlısı Sarah Elmira ile kısa dönemli bir ilişki yaşadı. Düşüncelerinden uzaklaşmak için 2 sene boyunca başka birçok kadınla birlikte olan ve alkolle yatıp kalkan Poe, hayatının son zamanlarını New York, Bronx’ta geçirdi.

Edgar Allan Poe’nun Ölümü

Edgar Allan Poe’nun ÖlümüRyan’s Inn isimli meyhanede hem ruhsal hem de fiziksel açıdan çok kötü bir halde bulunan Poe, ölene kadar konuşamayıp sürekli sayıkladı. Onu bulan Joseph Walker daha sonra; Poe’nun büyük bir üzüntü içinde ve yardıma muhtaç olduğunu söyledi. Bulunduktan sonra histerik bir nöbet halinde olan yazar, ölene dek anlaşılmayacak şeyler mırıldandı. Ve Baltimore’daki Washington College Hastanesi’ne kaldırılmasının ardından 4 gün süren yaşam mücadelesinin sonunda, 7 Ekim 1849’da hayata veda etti.

Ertesi gün düzenlenen cenaze törenine; kuzeni Neilson Poe, karısı tarafından akrabası Henry Herring, okuldan arkadaşı Z. Collins Lee, meslektaşı Dr. Joseph Snodgrass olmak üzere yalnızca 4 kişi katıldı. O zamanki adıyla Westminster Mezarlığı’na defnedilen yazar, 1875’de kendisi için yapılan abideye taşındı. Eski mezarının olduğu yere ise üzerinde kuzgun resmi bulunan bir mezartaşı koyuldu.

Neticede; Edgar Allan Poe tıpkı hayatı gibi ölümüyle de arkasında soru işaretleri bırakmıştır diyebiliriz. Çünkü bulunduğunda üzerinde kendisine ait giysiler bulunmayan yazarın ölüm belgesi de kaybolmuş, onunla ilgili tüm tıbbi kaynaklar yok olmuştur. Poe’nun muhtemel ölüm nedenlerinden bazıları; epilepsi, frengi, menenjit, kuduz, kolera, kalp hastalığı gibi rahatsızlıklar olarak belirtilmiştir. Hatta kendisinin öldürülmüş olabileceği dahi söylenmiştir.

Edgar Allan Poe’yu; “çağımızın en güçlü yazarı” sözleriyle tanımlayan Charles Baudelaire yazarın ölümüyle ilgili: “Onun ölümü, başarısızlığı yüzünden ürkütücülüğü artmış korkunç bir sondur! Okuduğum belgelerin tümünün bende uyandırdığı ortak kanı, Amerika Birleşik Devletleri’nin Poe için geniş bir hapishaneden başka bir şey olmadığı yolundaydı. Bana sorarsanız Poe, hava gazıyla aydınlatılmış bu büyük barbarlıkta değil, daha temiz kokan bir dünyada nefes alabilmek için yaratılan varlığının ateşli çırpınışları içinde arşınlıyordu hapishanesini. Bu sevimsiz çevrenin etkisinden kurtulabilmek için gösterdiği sürekli çaba, onun bir şair ve hatta ayyaş olarak iç dünyasını, ruhsal yapısını belirleyen tek etkendi.” demiştir.

Diğer taraftan; Edgar Allan Poe’ya beslediği düşmanlık herkes tarafından bilinen Rufus Wilmot Griswold, yazar öldüğünde Poe hakkında karalama kampanyaları başlatmış, onu yerin dibine sokmak için elinden gelen, ardına koymamıştır. Hatta New York Tribune gazetesinde Ludwig imzalı ölüm ilanının Griswold’a ait olduğu ortaya çıkmıştır. Griswold söz konusu ölüm ilanında: “Edgar Allan Poe ölü. Dünden önceki gün Baltimore’da öldü. Bu duyuru çoğu kişiyi şaşırtacak olsa da çok az kişi bundan üzülecektir.” sözlerini kullanmıştır.

Stefan Zweig Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Ayrıca Edgar Allan Poe’nun biyografisini kaleme aldığı “Memoir of the Author” isimli makalesinde yazarın ayyaş, ahlaksız, uyuşturucu müptelası bir deli olduğunu öne sürdü. Ve söz konusu çalışma, Poe’yu yakından tanıyanlar tarafından reddedilse de çoğunluk tarafından kabul edildi çünkü yazar hakkındaki tek biyografik eserdi ve Poe’nun kötü bir adam olma düşüncesi okurların hoşuna gitti.

Edgar Allan Poe’nun Eserleri

Edgar Allan Poe’nun EserleriYaşadığı dönemde hak ettiği değeri göremeyen yazarlardan biri olan Edgar Allan Poe, ağırlıklı olarak hikaye ve şiir kaleme almış, çok sayıda eser vermiştir. Bunlardan başlıcaları; Kuzgun, Kara Kedi, Annabell Lee, Kuyu ve Sarkaç, Dedektif Auguste Dupin Öyküleri, Oval Portre, Morgue Sokağı Cinayeti, Usher Evinin Çöküşü, Altın Böcek, Kızıl Ölümün Maskesi, Çanlar, Hayalgücü, Eureka olarak bilinmektedir.

Eserlerinde daha çok ölüm konusunu işleyen ve gotik edebiyatın önde gelen kalemleri arasında yer alan Edgar Allan Poe, korkunun yanında hiciv ve mizah ögeleri de kullanmıştır. Edebiyat eleştirmeni olarak da tanınan Poe’yu meslektaşı olan arkadaşı James Russell Lowell: “Kurgu eserler üzerine Amerika’da eleştiri yazmış olan en titiz, felsefi ve korkusuz eleştirmen” sözleriyle tanımlamıştır.

Teheccüd Namazı Nedir? Ne Zaman, Nasıl Kılınır?

$
0
0

Gece namazı olarak bilinen teheccüd namazı, yatsı namazı ile imsak arasında kılınan nafile namazdır. Uyumadan önce kılınması durumunda gece namazı adını alması çok daha uygundur. Bir miktar uyuyup uyandıktan sonra kılınan namaz tam olarak teheccüd manasını karşılamaktadır. Teheccüd namazında, her iki rekatta bir selam verilmesi durumunda daha faziletli kabul edilir. En az 2 rekat kılınması gereken namazı, siz gönlünüzün istediği kadar fazla sayıda da kılabilirsiniz. Fakat daha çok 2, 4 veya 8 rekat kılınması önerilmektedir.

Hazreti Muhammed (SAV)’e vacip olarak indirilen bu namaz, onun ümmeti için sünnet olarak bilinmektedir. Peygamber Efendimiz (SAV), gece namazının daha önceki ümmetlerde de bulunduğunu, gece ibadetinin kulu Allah’a daha yakın kıldığını dile getirmiştir. Hazreti Muhammed (SAV), gece namazını hiç bırakmadığı için kendi döneminde yaşayan Müslümanlara örnek olmuş, onlara da teheccüd namazını kılmalarını söylemiştir.

Mevlid-i Şerif Nedir? Nasıl Okunur, Ne Zaman, Kim Tarafından Yazılmıştır?

Uykudan uyanıp kılmanın zor olduğu teheccüd namazı, Müslümanların nefsini kontrol etme manasını da taşımaktadır. Namazın uykudan daha hayırlı olduğuna inanan Müslümanlar, teheccüd namazına faziletleri için devam ederler. Bizler bu yazımızda, teheccüd namazının ne olduğunu, nasıl kılındığını ve faziletlerini anlatmaya çalıştık.

Teheccüd Namazı Nedir?

Yatsı namazından sonra bir miktar uyuyup uyanarak veya hiç uyumadan kılınan namaza, teheccüd namazı adı verilir. Halk arasında daha çok gece namazı olarak bilinen teheccüd, imsak vaktine kadar kılınabilmektedir. Yalnızca uyuyup uyandıktan sonra değil, uyanma endişesi taşıyanlar için uyumadan önce de kılınabilir ancak uykunun namaz için bölünmesi daha hoş kabul edilmektedir.

Allah-u Teâla, Hazreti Muhammed (SAV)’e teheccüd namazını, İsra suresi ile göndermiştir. Surede bu namazın Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’e özel olduğunu, fazladan namaz kılmanın ise çok daha faziletli olduğunu belirtmiştir. Teheccüd namazı kılmak isteyen kişi, yatsı namazının son üç rekatı olan vitir kısmını geciktirmeli. Böylece gece kılınan teheccüd namazı tamamlanıp kapanış vitir ile yapılmalıdır. Gecenin son namazının vitir olması daha faziletli kabul edilir.

Teheccüd Namazı Ne Zaman Kılınır?

Yatsı ezanı okunduktan sonra namaz geciktirilmeden kılınmalıdır. Yatsı namazını kılarken aklınızda teheccüd namazını kılmak varsa vitir namazını kılmayıp bekleyebilirsiniz. Yatsı sonrası dualarınızı ettikten sonra şehrinizde imsak kaçta ise o saate kadar teheccüd namazını kılabilirsiniz. Teheccüd namazı, güneşle ilgilidir. Gece ibadeti kabul edilmesinin sebebi de budur.

Gece bir süre uyuyup daha sonra teheccüd namazı için kalkabilirsiniz. Namazı kıldıktan sonra vitiri de kılıp tesbihatınızı yapıp uyumaya devam edebilirsiniz. Bu şekilde alışkanlık haline getirdiğinizde bir gün uyuyup kalırsanız Allah-u Teâla, o gece teheccüd namazını kılmışsınız gibi sevap vereceğini Kuran-ı Kerim’de belirtiyor. Üstelik uyuduğunuz uyku da sizler için sadaka sevabına sayılıyor.

Teheccüd namazı sabah namazının vaktinini gelmesine kadar kılınabilmektedir. Eğer sabah namazı zamanı geldi ve hala teheccüd namazı kılınmadıysa ne yapılmalı? Hz. Ayşe’nin (RA) sözlerine göre; Peygamber Efendimiz (SAV) ağrı, sızı veya başka bir sebeple gece namazını kılamadıysa, gündüz bunun yerine 12 rekat kılmaktaydı. Bir başka rivayet ise gece kılınmayan namazın, sabah ile öğle vakitleri arasında kılındığında aynı şekilde ifa etmiş sayılmasıdır.

Teheccüd Namazı Nasıl Kılınır?

Abdest aldıktan sonra hazırlanıp niyet etmeye durulur. Teheccüd namazında “niyet ettim Allah rızası için teheccüd namazı kılmaya” ifadesi dile getirilir. Bu şekilde niyet ettikten sonra gün içinde kılınan sünnet namazlar gibi namaz eda edilir. İsteğinize bağlı olarak 2 ya da 4 rekatta bir selam vermeniz mümkündür.

2 rekatta bir selam vermek daha güzel kabul edilir. Namazı 4 rekat olarak kılacaksanız 3 ve 4. rekatlarda Fatiha suresinden sonra namaz surelerinden birini okumalısınız. Öğle ve ikindi namazında kılınan sünnetlerle aynı şekilde kılınmaktadır. Teheccüd namazını diğer sünnet namazlardan ayıran tek şey niyetidir. Namazı kılıp bitirdikten sonra istenilen dualar edilip, dureler okunabilir.

Teheccüd Namazında Hangi Sureler Okunur?

Teheccüd namazı, gün içinde 5 vakit kılınan namazlardan farklı değildir. Dilediğiniz rekat kadar kılabilirsiniz. Ancak en az 2 rekat olmalıdır. Namaz sırasında okunacak dualara kendiniz karar verebilirsiniz. Herhangi bir şart yoktur. Kuran’dan seçeceğiniz sureler namazınızı uzun tutmanızla beraber değerlenir. Fatiha suresi okuduktan sonra dilediğiniz sureyi okuyabilirsiniz. Dikkat etmeniz gereken tek şey diğer namazlarda da olduğu gibi sure sıralamasında hata yapmamaktır.

Teheccüd Namazının Faziletleri Nelerdir?

Hz. Mudammed’in (SAV) ümmetlerine sünnet olan teheccüd namazı çok sevaptır ve faziletleri oldukça fazladır. Ek olarak, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (SAV) “Gecede bir saat vardır ki, Müslüman o saate rastlar da Cenabı Allah’tan dünya ve ahiret için bir hayır isterse Allah o kimsenin muhakkak verir. Bu her gece böyledir” buyurmuştur. Teheccüd namazının faziletleri şunlardır;

  • Uyuyup kalkma konusunda sıkıntı çektiği halde namaz için nefsini yenenlere büyük müjdeler veren teheccüd namazı pek çok fazilete sahiptir.
  • Hazreti Muhammed (SAV), kişinin teheccüd için eşini kaldırması durumunda, Allah tarafından rahmetle ödüllendirileceğini belirtmiştir.
  • En zor ve kıymetli olan ibadetin zahmetli olduğunu dile getiren Hazreti Muhammed (SAV), teheccüd namazının zorluğu değerince mükâfatlandırılacağını vurgulamıştır. Bununla beraber teheccüd namazının gündüz kılınan namazlardan bin kat daha değerli olduğu da bilinmektedir.
  • Farzlardan sonra en faziletli namaz kabul edilen teheccüd namazı, kılanın yüzünü güzelleştiren namazlar arasındadır.
  • Bilhassa kış mevsiminde gecelerin uzun olmasından dolayı, teheccüd namazı çokça tavsiye edilir. Hastalara şifa veren gece namazı, manevi sıkıntılardan da kurtarır.

Teheccüd Namazı Her Gece Kılınmalı mı?

Hazreti Muhammed (SAV), teheccüd namazının zor ve nefse ağır gelen bir namaz olduğunu belirtir. Nefse zor gelen bir namazın her gece devamlı kılınmasındansa basit olanların istikrarının öncelikli olduğunu belirtmiştir. Kişi her gece bir koyun sağımlık kadar dahi olsa teheccüd kılarsa bunun mükâfatını alacaktır.

2 rekat ya da 12 rekat fark etmeksizin gece namazı kılmaya özen gösterilmelidir. Her gece kılmak zorunlu değildir fakat alışkanlık haline getiren için faziletleri çok fazladır. Kişinin istediği halde teheccüd için kalkamama nedeni çok fazla yemek yemesi olabilir. Yediklerinin ağırlığı kişinin uykusunu da ağırlaştırır. Bununla beraber uykusu derin olanlar için de gece namazı bir hayli zorludur.

Tevhid Nedir? Tevhid Çeşitleri Nelerdir?

Teheccüd namazına kalkılmama nedeni, geç saatlere kadar ayakta olmak da olabilir. Her ne kadar uyuyup daha sonra uyanmak faziletli olsa da gece geç saatlere kadar ayakta kaldığınızda teheccüdü kılıp yatmanız daha faydalıdır. Teheccüd namazı Kuran-ı Kerim’de şu şekilde geçmektedir;

“Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur’ân ile teheccüd namazı kıl, Yakındır ki Rabbin seni bir makam-ı mahmuda eriştire.” (el-İsrâ/17, 79)

Bel Soğukluğu (Gonore) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

$
0
0

Cinsel yolla bulaşan bir hastalık olan bel soğukluğu literatürde, gonore adıyla da bilinmektedir. Hastalığa sebep olan adındaki bakteri idrar yolları ve döl yatağında bulunduğundan, cinsel ilişki sırasında çok rahat bulaşabilmektedir. Halk arasında bu tür hastalıklar utanç meselesi yapılıp gizlendiğinden, yayılımı da ne yazık ki çoktur. Bel soğukluğu kolayca tedavi edilse de, ciddi ve bazen kalıcı komplikasyonlara neden olabilir. Pelvik inflamatuar hastalık, enfeksiyonun uterus veya fallop tüplerini etkilediği kadınlarda görülür.

Pelvik inflamatuvar hastalığa bağlı en ciddi komplikasyon (kısırlık) infertilitedir. Ayrıca kadınlarda çeşitli enfeksiyonlara ve idrar yolu problemlerine sebep olabilir. Bel soğukluğu olan erkeklerde görülen komplikasyonlar arasında; epididimit (sperm kanalı iltihabı) ve infertilite (kısırlık) bulunur. Temel olarak bel soğukluğuna, Neisseria gonorrhoeae bakterisi neden olur ve bu hastalığa dair tüm vakalar teşhis edilip rapor edilmez.

Tifo Hastalığı Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

Çünkü halk arasında utanılan bir hastalıktır ve tedavi edilmediği için yayılma oranı daha da yüksektir. Bel soğukluğu, doğum sırasında anneden bebeğe geçebilir. Tedavi edilmezse bel soğukluğu, bir kişinin HIV virüsüne (AIDS) yakalanma riskini arttırabilir. Vajina, anüs, gözler, ağız ve boğaz olmak üzere vücudun birçok yerinde meydana gelebilir. Korunmasız cinsel ilşiki bel soğukluğunun en önemli sebebidir.

Bel Soğukluğu Nedir?

Bel soğukluğu, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır (STD), hem erkeklere hem de kadınlara bulaşabilir. Cinsel organlarda, rektumda ve boğazda enfeksiyonlara neden olabilir. Özellikle 15-24 yaş arası gençler arasında çok yaygın bir enfeksiyondur. Hastalık kendisini küçük yaralar, kaşıntılar, döküntüler, ateş ve şiddetli ağrı ile belli edebilir. Erkeklerde üretrit (idrar kanalı iltihabı), kadınlarda servisit (rahim ağzı bölgesi iltihabı) yapan bir hastalıktır.

Hastalıktan utanılması ve gizlenmeye çalışılması hem aids riskini artırmakta hem de kısırlık gibi kalıcı sorunlara sebep olmaktadır. Cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanılmaması, gonorenin en önemli sebepleri sayılmaktadır. Hastalığın en sık görüldüğü ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri gelmektedir. ABD’de her yıl 1 milyona yakın insanın gonoreye yakalandığı bilinmektedir.

Bel soğukluğu aktif cinsel hayatı olan her kadın için risk faktörü iken, bu hastalığı taşıyan anneden bebeğine de kan yoluyla geçebilmektedir. Bebeklerde kemiklerde ve eklemlerde enfeksiyona yol açar. Gözün retina tabakasını tutarsa körlüğe sebep olabilir. Kan zehirlenmesine yol açtığından, gonore hastası olan bir gebenin erken doğum yapma veya bebeğini düşürme riski de bulunmaktadır.

Bel Soğukluğunun Nedenleri Nelerdir?

Bel soğukluğu, Neisseria gonorrhoeae bakterisinin neden olduğu bir enfeksiyondur ve en çok üreme sistemini etkiler. Gonore; gram negatif, mikroskopta kahve çekirdeği görüntüsü veren bir bakteridir. İlk kez 1879 yılında Albert Neisser tarafından keşlefildimiştir. Adını da bu kişiden almıştır. Bunun yanı sıra; ağız, boğaz, gözler ve rektumun mukus zarlarını da etkileyebilir. Enfeksiyon, penis, vajina, anüs veya oral yoldan ilişkiye girildiğinde, enfekte bir kişiden cinsel temas yoluyla bulaşır.

Erkeklerin bel soğukluğunu bulaştırmak veya hastalığı almak için meni boşalımı yapmaları gerekmektedir. Hastalık taşıyan bir anneden doğum sırasında bebeğine bel soğukluğu geçebilir. Cinsel yönden aktif olan herkes bel soğukluğu bulaşma riski altında olmasına rağmen en yüksek enfeksiyon oranları; gençler ve genç erişkinlerde görülür. Hastalığın bulaşması için illa ki cinsel bir birliktelik gerekmez. Hasta kişinin ıslak iç çamaşırı bir şekilde sağlıklı bireye temas ettiğinde de bulaşma riski söz konusudur.

Hem erkeklerde hem de kadınlarda hastalık meydana geldiğinde ilk olarak; aralıklı ateş, eklemlerde ağrılar ve iltihaplanmalar şeklinde belirti vermektedir. Bazı vakalarda nadiren de olsa kalbin iç kısmını veya beyin zarını tutabilir. Beyin zarında Neisseria gonorrhoeae bakterisi yerleşip de iltihaplanamaya sebep olduğunda, menenjit dediğimiz son derece tehlikeli olan hastalık ortaya çıkacaktır. Beyin zarına yerleşen virüs ve bakterilerin burada iltihap oluşturup ölüme kadar varan hastalığa menenjit adı verilmektedir.

Gonore bunun dışında farenjite de sebep olabilir. Bu durum daha çok oral sex yapan kişilerde meydana gelmektedir. Konjonktivit dediğimiz göz iltihabı da bel soğukluğunun yol açtığı bir başka önemli sağlık sorunudur. Makat iltihabı, prostat iltihabı, testit ve üretra iltihabı da farklı cinsel deneyimler yaşayan insanlarda görülen, gonorenin yol açtığı hastalıklardan bazılarıdır.

Bel Soğukluğunun Belirtileri Nelerdir?

Aktif bir bel soğukluğu enfeksiyonu olmasına rağmen belirti vermeyebilir. Belirtiler, enfeksiyona maruz kaldıktan sonra 1-14 gün içinde herhangi bir bölgede ortaya çıkabilir. Erkekler ve kadınlar biraz farklı belirtiler yaşarlar. Elbette belirtilerin cinsiyet ve yaş gibi faktörlere göre değişebildiği unutulmamalıdır.

Erkeklerde görülen belirtiler:

  • Sarılıkla benzeşen beyaz, sarı veya yeşil idrar rengi
  • Testislerde veya skrotumda ağrı
  • Ağrılı ve / veya sık idrara çıkma
  • Anüste kaşınma, ağrı veya kanama
  • Penis ucundan gelen irin benzeri sarımtırak sıvı
  • Boğaz ağrısı, kaşınma, yutma güçlüğü veya şişmiş lenf nodülleri
  • Göz ağrısı, ışık hassasiyeti ve / veya göz kaşınması, sızısı.
  • Kırmızı, şişmiş, sıcak ve ağrılı eklemler.

Kadınlarda görülen belirtiler:

  • Cinsel ilişki sırasında şiddetli ağrı
  • Ateş
  • Sarı veya yeşil vajinal akıntı
  • Kötü kokulu vajinal akıntı
  • Vulva şişmesi
  • Adet dönemi harici dönemlerde kanama
  • Makattan kan gelmesi
  • Cinsel ilişki sonrası kanama
  • Kusma, abdominal / pelvik ağrı
  • Ağrılı ve sık idrara çıkma
  • Anüste kaşıntı, ağrı, kanama veya bağırsak hareketlerini andıran ağrı
  • Boğaz ağrısı, kaşınma, yutma güçlüğü veya şişmiş boyun lenf bezleri
  • Kırmızı, şişmiş, sıcak ve ağrılı eklemler
  • Halsizlik
  • Yüksek ateş
  • Şiddetli karın ağrısı
  • Kasıklara kramp girmesi

Bel Soğukluğundan Korunma Yolları Nelerdir?

Bel soğukluğundan kaçınmanın birçok yolu vardır ve çoğu kişisel yaşayış biçimi ile alakalıdır. Cinsel ilişkiden kaçınma, vajinal veya anal ilişkide prezervatif kullanma, oral yoldan ilişki kurarken kondom kullanma, karşılıklı olarak tek eşlilik veya ortak anlaşma, bel soğukluğundan korunmak için yapılması gereken en önemli davranışlardır. Kişiler, eşleri ya da cinsel eşlerinin bel soğukluğu geçirmeleri ya da enfeksiyon belirtileri yaşamaları halinde, acilen sağlık uzmanlarıyla görüşmelidir.

Bel Soğukluğunun Tedavisi Nedir?

Bazı durumlarda cinsel yolla bulaşan başka hastalıklara ek olarak doktorunuz bel soğukluğu için bir test yapmanızı isteyebilir. Bel soğukluğunu test etmek, idrar örneğini veya etkilenen bölgenin bir sürüntüsünü analiz ederek yapılabilir. Swab örnekleri sıklıkla penis, serviks, üretra, anüs ve boğazdan alınır.

Vajinal sürüntülerin analizinde, kadınlar için ev kitleri de mevcuttur. Bu kitler bir laboratuvara gönderilir ve sonuçlar doğrudan raporlanır. Test, bel soğukluğu enfeksiyonu için pozitifse, birey ve eşinin bazı antibiyotiklerle tedaviye ihtiyacı olacaktır ve tedavi tamamlanıncaya kadar herhangi bir ilişkiden kaçınmalıdır. Hastalık penisilin grubu antibiyotiklere dirençli olduğu için genellikle tetrasiklin, seftriakson ve makrolid grubundaki antibiyotikler tercih edilmektedir.

Lejyoner Hastalığı Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

Tedavinin tamamlanmasından sonra çoğu birey için yeniden test yaptırmak gerekli değildir. İkinci test gerekli olması halinde, tedaviden 7 gün sonra yapılmalıdır. Çocuklu bir kadın enfekte ise, bel soğukluğunun bulaşmasını önlemek için bebeğe bir göz merhemi verilecektir. Ancak göz enfeksiyonu gelişirse antibiyotik gerekebilir. Bel soğukluğu olan kişilerde çoğu zaman başka cinsel hastalıklar da bulunduğu için gerekli testlerin ve taramaların yapılması mutlaka önerilmektedir.

Eğer hastalığın semptomları geç fark edilir veya tedavi edilmezse, kadın veya erkek fark etmeksizin kısırlık meydana gelmektedir. Hiç kuşkusuz kısırlık çağımızın en önemli ve sayısı gittikçe artan sorunlarından biridir. Yediğimiz GDO’lu gıdalar, kötü yaşam şartları gibi faktörlerin yanında bir de gonore gibi hastalıklar eklenince kısırlık kaçınılmaz son olarak karşımıza çıkmaktadır.

Cibes (Cibez) Otu Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

$
0
0

Doğanın bize sunduğu nimetler saymakla bitmiyor. Özellikle şifalı otlar, yüzyıllardır hastalıkların tedavisinde, yaraların iyileştirilmesinde insanların işine yaramış doğal yöntemlerdir. Biz Bilgihanem olarak, sitemizde şifalı bitkiler kategorisine fazlasıyla önem vererek, doğadaki faydalı otların tanınmasını sağlamayı amaçlıyoruz. Bu makalemizde ise bunlardan biri olan cibes otunu, nasıl kullanıldığını, faydalarını ve yan etkilerini sizlere detaylı bir şekilde vermeye çalışacağız.

Özellikle Ege Bölgesi’nde yaşayanların yakından bildiği cibes otu, yeşil renkli marula benzer bir bitkidir. Aslında kökeni maruldan ziyade lahanaya dayanmaktadır ve hem çiğ hem de pişmiş olarak tüketilebilmektedir. Ege yöresinde sıklıkla tüketilen radika (karahindiba) gibi cibes otu da, sofraların vazgeçilmez lezzetlerinden bir tanesidir. Özellikle bahar ve yaz aylarında bolca tüketilen bu bitkiyi çiğ olarak tüketmek için kabuklarını güzelce temizlemek gerekir. Aksi takdirde ağızda pek hoş olmayan bir tat bırakabilir. Ot genellikle yerli halkın kendi bahçelerinde yetiştirdikleri bir üründür.

Hatmi Çiçeği Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

Cibes otunu tüm marketlerde ve alışveriş merkezlerinde bulmak mümkün değildir. Daha ziyade yöresel manavlarda ve köy pazarlarında bulunabilir. Sağlık açısından sayısız faydası bulunan bu ot aynı zamanda cilt sorunları olanlar için de bulunmaz bir nimettir. Bu faydaları nedeniyle kozmetik sektöründeki bazı ürünlerin içinde cibes otu esansı bulunmaktadır. Gelin şimdi cibez otunu tüm özellikleri ile birlikte tanımaya çalışalım.

Cibes Otu Nedir?

Familyası incelendiğinde cibes otunun en yakın akrabasının turp olduğu görülmüştür, bu nedenle Turpgiller ailesindendir. Cibes otu her hali tüketilebilen yoğun bir C vitamini kaynağıdır. Yaprakları yeşil, geniş ve lezzetlidir. Şekil olarak geniş marul yapraklarına benzeyen bu bitki tat olarak daha belirgindir. Genellikle Ege Bölgesi’nde yetişen cibes otu, burada yaşayan halk tarafından cibez otu, azman ve lahana patlağı gibi isimlerle de bilinir.

Lahana patlağı olarak tanımlanmasındaki maksat ise şudur; aslında cibez lahananın toplandıktan sonra kökünde kalan kısımlarının yeniden yeşermesi sonucu oluşan bir bitkidir. Bu nedenle lahana cibezi veya karnabahar cibezi olarak da çeşitlendirilebilir. Bazen bu tarlalar birbirine çok yakın olur ve hibritleşme şeklinde ortaya iki türün karması bir ürün çıkabilir. Bu cibezlerden salata, börek, yumurtalı kavurma ve daha birçok yemek yapılabilmektedir.

Cibes otu tokluk hissi vermesi nedeniyle son yıllarda zayıflama kürlerinin de vazgeçilmez parçalarından biri haline gelmiştir. Özellikle iştahı bastırması nedeniyle pek çok insan tarafından tüketilmektedir. Cibes otunu tüketenler genellikle bu bitkiyi kendileri yetiştirmektedirler. Karadeniz Bölgesi’nin meşhur bitkisi olan mor (kara) lahananın diplerinde yetişen cibes otu, bu yörede de sevilerek tüketilmektedir.

Cibes Otu Nasıl Kullanılır?

Cibes otunun; kavurması ve zeytinyağlı yemeği olmasına rağmen en çok tercih edilen yeme şekli salatasıdır. Bazı yörelerde cibes otunun iri yaprakları toplanarak değişik dolma tarifleri de yapılmaktadır. Salatasının vazgeçilmez öğesi nar ekşisidir ve tadını bol ekşi ile zenginleştirmek mümkündür. Karadeniz Bölgesi’nde de yetişen cibes otu, yöresel halk tarafından “cici otu” olarak bilinmektedir. Karadeniz Bölgesi’nde kara lahana kökünden filizlenmektedir.

Yaprakları güzelce temizlendikten sonra, çiğ olarak yenmesi veya kaynatılarak suyunun içilmesi cilt sağlığı açısından da son derece faydalıdır. Her türlü besin maddesi olarak tüketilebilmektedir. Cibes otunu pişirirken vitamin değerlerinin ölmemesi için fazla pişirilmemesi gerekmektedir. Bunun yanında çok sıcak su kullanması da önerilmez. Eğer salatasını yapacaksanız soğuk su ile yıkamanız önerilir. Bu şekilde tazeliğini ve canlılığını muhafaza edecektir.

Pişirerek tüketecekseniz o zaman daha sıcak bir su ile yıkamanızda sakınca yoktur. Ancak yine vitamininin ölmemesi ve daha çok faydalanmak adına çok uzun süre pişirmemelisiniz. Tıpkı diğer yapraklı sebzelerde olduğu gibi basit bir soteleme işlemi yeterli olacaktır. Aksi takdirde içinde barındırdığı yararlı maddelerin etkisi düşecektir.

Bu kadar bilgi verdikten sonra, bir de ideal ölçülerini de paylaşarak cibes salatasının tarifini sizlere sunalım. Öncelikle gerekli olan malzemeler; yarım kilogram cibes otu, bir adet limonun suyu, 3-4 diş sarımsak, yarım çay bardağı sızma zeytinyağı ve tuz. İlk olarak yapraklarını ayıkladığınız cibes otunu soğuk suda iyice yıkayın. Eğer çok kirli veya çamurlu ise bir saat kadar sirkeli suda bekletmenizi tavsiye ederiz.

Yıkadığınız otları bir bıçak yardımı ile iri iri doğrayın. İçine tuz atıp kaynattığınız suyun içine doğradığınız otları atın. Ancak çok hassas ve ince oldukları için sıcak suda çok fazla tutmamanızı, 2-3 dakika tuttuktan sonra hemen çıkarmanızı öneririz. Aksi halde hamur gibi yumuşak olacaktır.

Pişirdikten sonra çıkarıp süzün. Başka bir kapta hazırladığınız zeytinyağı, tuz ve limon karışımını cibes otlarının üzerine dökerek homojen bir şekilde karışmasını sağlayın. Dilerseniz içine kendi zevkinize göre başka baharatlar da ekleyebilirsiniz. Kaynamış sudan çıkarıktan sonra hemen yemek istemiyorsanız, buzlukta şoklayarak daha sonra da tüketebilirsiniz.

Cibes Otunun Faydaları Nelerdir?

Cibes otu için yeşil mucize demek yanlış olmayacaktır. Sayılamayacak ölçüde faydası bulunan bu bitkinin en büyük özelliği bağırsaklar üzerindeki etkisidir. Özellikle kabızlık problemi çekenler için son derece faydalıdır. Ayrıca bağırsaklarında kurt sorunu yaşayanların cibes otu suyu (çayı) içmeleri halinde, kurtların vücuttan atılması hızlanacaktır.

Sahip olduğu yoğun miktarda C vitamini sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir ve hastalıklara karşı korur. Hem bağırsak hareketlerini düzenlemesi hem de iştah kesmesi nedeniyle, kilo problemi olanlara büyük fayda sağlamaktadır. Elbette cibes otunun içerdiği tek vitamin C vitamini değildir.

Bu vitamini, fosfor, magnezyum ve potasyum gibi minerallerle destekler. Bildiğiniz gibi fosfor vücudumuz için zorunlu olan minerallerden biridir. Kemiklerin ve dişlerin sağlığı için çok önemli olan fosfor, yağların vücut tarafından kullanılmasında, doku tamirinde, büyüme gelişmede çok önemli bir yere sahiptir.

Ekinezya Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

Gelelim magnezyumun faydalarına… Magnezyum; enzimlerin gerçekleştirdiği biyokimyasal fonksiyonlarda görevlidir, bunalım, depresyon, içe kapanıklık gibi durumlara iyi gelir, migren tedavisinde ciddi anlamda fayda sağlar. Birçok doktor migren hastalarına, tedavinin yanında takviye olarak magnezyum önermektedirler. Bunun yanında vücudun performansını artırır, enerji verir, adet önceci kullanılırsa sancıların şiddetini azalttığı tespit edilmiştir.

Ciber otu bu denli zengin bir içeriğe sahip olması nedeniyle kansere karşı koruyucu etkisinin bulunduğu düşünülmektedir. Cibes otunun genel olarak faydalarını toparlayacak olursak şu şekilde sıralayabiliriz;

  • Bağırsaktaki kurtların atılmasını sağlar.
  • Vücuda zindelik ve enerji verir.
  • Kansere karşı koruyucu özelliği olduğu bilinmektedir.
  • Vücutta enfeksiyon oluşma ihtimalini azaltır.
  • Cildi güzelleştirir, daha canlı ve parlak olmasını sağlar.
  • Kemik ve dişlerin gelişimine katkı sağlar.
  • Depresyona iyi gelir.
  • Tokluk hissi verdiğinden, sağlıklı bir şekilde kilo vermenizi sağlar.
  • C vitamini açısından zengin olduğundan, grip, nezle ve soğuk algınlığı gibi hastalıklara karşı koruyucudur.
  • Bağışıklık sistemini güçlendirir.
  • Sindirimi kolaylaştırır, bağırsakların daha aktif çalışmasını sağlayarak kabızlık sorununu önler.
  • Kan dolaşımını düzenler.

Cibes Otunun Yan Etkileri Nelerdir?

Cibes otunun aşırı ve uzun süreli kullanımları yoğun ishale sebebiyet verebileceği için; karın ağrısı, mide bulantısı ve su kaybına neden olabilir. Ayrıca hamile kadınlarda aşırı tüketimi olumsuz sonuçlar doğurabilir bu nedenle kontrol altında tüketilmesi gerekmektedir. Cibes otunun kanıtlanmış herhangi bir olumsuz yönü bulunmamaktadır. Çiğ tüketirken kabuğu soyulmadan aşırı miktar yenmesi karın ağrısına sebep olabilir.

Aşık Veysel Kimdir? Hayatı ve Eserleri

$
0
0

Ölümsüz eserleri ile dillere destan olmuş Türk halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu, aşık geleneğinin son büyük temsilcilerindendir. 1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelmiş, 7 yaşına geldiğinde iki gözünü de kaybederek kör olmuştur.

Kendi anlatımına göre görme yetisini; aynı zamanda iki kız kardeşinin de ölüm nedeni olan çiçek hastalığı nedeniyle yitirdi. Bugün tüm Türkiye’ye duyurduğu türkülerini ise küçük yaşta eline aldığı ve bir daha da bırakmadığı bağlama sevdasıyla yarattı.

Hacı Bektaş-ı Veli Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Öyle ki Selda Bağcan’dan Fikrek Kızılok’a, Esin Afşar’dan Hümeyra’ra ve daha birçok ünlü müzisyene varana kadar sayısız isim, onun eserlerini seslendirdi. Ancak o sadece; Dostlar Beni Hatırlasın, Kahpe Felek, Güzelliğin On Para Etmez, Uzun İnce Bir Yoldayım, Kara Toprak gibi eserleriyle değil, ilgi çekici biyografisiyle takdir edilen ve saygı duyulan bir kişilik oldu.

Aşık Veysel Kimdir?

Aşık Veysel Kimdir?Tarihimizin en ünlü halk ozanları denildiğinde akla gelen ilk isimlerdendir Aşık Veysel Şatıroğlu! Aşık halk edebiyatının ustası olmuş, ancak bu ününe pek çok üzücü yaşanmışlıktan sonra kavuşabilmiştir.

Öyle ki onun eserlerindeki ölümsüzlük, Aşık Veysel’in hayat hikayesinin etkileyiciliğinden kaynaklanmaktadır, diyebiliriz. Çünkü o neredeyse tüm hayatı boyunca büyük üzüntüler yaşamış, sınavı henüz küçük bir çocukken gözlerini kaybetmesiyle başlamıştır.

Neyse ki en yakın arkadaşı olacak sazıyla tanışması çok geç olmamış ve derdini ona anlattıkça içindeki ozanı ortaya çıkartmıştır. Kısacası; öğrenilmesi gereken bir isimdir Aşık Veysel Şatıroğlu. İşte bu nedenle, Aşık Veysel’in etkileyici biyografisini incelemeye hemen başlayalım.

Aşık Veysel’in Hayatı

Aşık Veysel’in HayatıVeysel Şatıroğlu 1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Annesi Gülizar Ana, babası ise Karaca lakaplı bir çiftçi olan Ahmet Efendi idi. Veysel’in dünyaya geldiği yıllarda, Sivas yöresini kasıp kavuran çiçek hastalığı iki kız kardeşinin de ölmesine sebep olurken, Veysel’in de gözlerini kaybetmesine yol açtı. Kaldı ki bu, Aşık Veysel’in talihsizliklerle dolu öyküsünün yalnızca başlangıcıydı.

Hatta kendisi 1901 yılındaki acı olayı şöyle anlatmaktadır: “Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım… Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bu gündür dünya başıma zindan.”

Ardından büyük bir talihsizlik daha yaşadı Veysel! Çünkü görme şansı olan sağ gözü de bir kaza sonucundan tamamen kapandı. Daha detaylı anlatmak gerekirse babası Veysel’i gözünü açabileceği söylenen bir doktora götürmeden kısa süre önce babasının elindeki değneğin ucu girmiş ve gözünün açılma ihtimali böylece tamamen yok olmuştu.

Yaşanan bu olaydan sonra iyice içine kapanan Veysel için bütün aile çok üzüldü. Ali ve Elif isimlerinde iki kardeşi olan Veysel, artık onların yardımıyla dolaşmaya, ihtiyaçlarını karşılamaya başladı. Gözlerini kaybeden oğlunun oyalanması için ona bir bağlama alan babası sayesinde müzikle tanıştı. İlk dersini Çarmışıhlı Ali Ağa’dan öğrenen Veysel, bilinen ozanların türkülerini çalmaya başladı ve kendini bu konuda giderek geliştirdi.

İlk hocası olan Çarmışıhlı Ali’nin yardımıyla Pir Sultan Abdal, Karaoğlan, Dertli, Rühsati gibi ozanların dünyalarıyla tanışan Veysel, seferberlik sırasında bir kez daha çöküntüye uğradı. Çünkü kardeşi Ali de dahil olmak üzere köydeki tüm arkadaşları sefere katılmışken, o köyde kalmanın üzüntüsüyle bir başına kaldı.

Hatta bu durumu daha sonra şu dizelerle aktarmış:

“Ne yazık ki bana olmadı kısmet
Düşmanı denize dökerken millet
Felek kırdı kolumu, vermedi nöbet
Kılıç vurmak için düşman başına.

Bugünler müyesser olsaydı bana
Minnet etmez idim bir kaşık kana
Mukadder harici gelmez meydana
Neler geldi bu Veysel’in başına”

Sonrasında annesi ile babası, Veysel’i Esma adında bir kız ile evlendirdi. Ancak ünlü ozanın çilesi henüz bitmemişti. Nitekim dünyaya gelen oğlu henüz 10 günlükken ölürken, 1921’de annesini kısa süre sonra da babasını kaybetti. Ardından eve aldıkları bir hizmetkar Veysel’in eşi Esma ile kaçarak evi terk etti. Acı üzerine acı yaşayan Veysel, Esma’dan olan 6 aylık kızıyla tek başına kaldı. Fakat kızını da 2 yıl sonra kaybetti.

İkinci eşi Gülizar’la evlenen Veysel, 1931 yılında Sivas Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapan Ahmet Kutsi Tecer’le tanıştı ve aynı yıl Halk Şairleri Bayramı’na katıldı. 1933’te ise Ahmet Kutsi Tecer’in isteğiyle diğer halk ozanları gibi o da Gazi Mustafa Kemal hakkında şiir yazdı. Böylelikle “Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası” sözleriyle başlayan ilk şiirini yarattı.

Şiiri beğenilip de Ankara’ya gönderilmek istendiğinde kendisi götürmek istedi ve arkadaşı İbrahim ile birlikte Ankara’ya doğru yola çıktı. 3 ay süren yaya yolculuklarının sonunda Ankara’ya ulaştı ve burada bir yakınlarının evinde 45 gün misafir oldu. Ne var ki karşısına çıkan engeller onun Atatürk’e ulaşmasına izin vermedi, fakat şiiri Hakimiyet-i Milliye gazetesinde 3 gün yayımlandı.

Ankara’da bulundukları sırada Halkevi’nde konser verme fırsatı bulan Veysel ile yol arkadaşı, buradan aldıkları parayla köylerine geri dönebildiler. Köye döndükten sonra yine Ahmet Kutsi Tecer’in yardımıyla köy enstitülerinde saz hocalığı yapmaya başlayan Veysel, şiirini sürekli geliştirdi. Öyle ki 1965’te kendisine özel bir kanunla “anadiline ve milli birliğe yaptığı katkılardan dolayı” 500 liralık aylık bağlandı.

Sazını elinden bırakmayan usta, 21 Mart 1973’te güneş doğmadan birkaç saat önce doğum yeri olan Sivrialan’da hayata veda etti. Arkasında unutulmaz eserler bırakan büyük ustanın evi, daha sonra müzeye dönüştürülerek ziyaretçilere açıldı. İlaveten; ünlü halk ozanının her yıl Şarkışla’da Aşık Veysel Kültür ve Sanat Festivali ile anıldığı bilgisini de verelim.

Aşık Veysel’in Eserleri

Aşık Veysel’in EserleriYalın ve ustalıkla kullandığı dili ile hafızalarda yer eden Aşık Veysel’in şiirleri; Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni Hatırlasın (1970), Ölümünden Sonra Bütün Şiirleri (1984) isimli kitaplarında toplanmıştır.

Ayrıca Aşık Veysel’in deyişleri; 1970’li yıllarda Hümeyra, Fikret Kızılok gibi müzisyenler tarafından düzenlenip seslendirilmiştir. İlaveten; Ölümünün Onuncu Yılında Aşık Veysel’e Deyişler isimli eserde de diğer aşıkların büyük ozan için söylediği deyişler bir araya getirilmiştir.

Ümit Yaşar Oğuzcan Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Ünlü şiirlerinden başlıcaları; Ala Gözlü Benli Dilber, Aşkın Beni Elden Ele Gezdirdi, Bir Derd Ehli Bulsam Derdim Söylesem, Bir Küçük Dünyam Var İçimde, Derdimi Dökersem Derin Dereye, Dostlar Beni Hatırlarsın, Gönül Bir Güzeli Sevmiş, Hepimiz Bu Yurdun Evlatlarıyız, Kara Toprak, Memlekete Destan Oldum, Sen Bir Ceylan Olsan Ben De Bir Avcı, Uzun İnce Bir Yoldayım, Dostlar Beni Hatırlasın’dır. Son olarak; Uzun İnce Bir Yoldayım isimli eserinin 1975’te Barış Manço, 1995’te Yıldız İbrahimova, 2002’te Mahsun Kırmızıgül ve 2003’te Tarkan tarafından seslendirildiği bilgisini de verelim.

Çilek Nedir? Çeşitleri, Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

$
0
0

Çilek hem yetişkinlerin hem de çocukların en sevdiği meyvelerin başında gelmektedir. Harika kokusu, kıpkırmızı görünümü ve müthiş lezzeti sayesinde çileği sevmeyen insan sayısının çok az olduğunu söyleyebiliriz. Yurdumuzda daha çok Antalya taraflarında üretimi yapılan çilek oldukla hassas ve bakım isteyen bir meyvedir. Taze olarak tüketilmesi gerektiğinden, yazın sıcaklarında buzdolabında muhafaza edilmesi önerilmektedir.

Anavatanı Amerika olan çileğin üretimi de en çok Amerika’da yapılmaktadır. Türkiye ise  çilek üretiminde ikinci sırada gelmektedir. Dünyanın geneline bakıldığında yıllık üretimi 5 milyon tonu bulan çileğin çocuklarca en sevilen meyvelerden olduğu bilinmektedir. Gün içinde 7-8 adet çilek tüketmek günlük C vitamini ihtiyacını büyük oranda karşılamaktadır. Tadının yetiştirildiği hava koşulundan etkilenmesi çilekle ilgili en ilginç bilgilerdendir. Lezzeti, tadı, kırmızı görüntüsü ve mis kokusuyla, mevsiminde en çok tüketilenler arasında yer almaktadır.

Kiraz Nedir? Çeşitleri, Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

Tadının güzelliği kadar faydalarıyla da dikkat çeken meyvenin düzenli tüketilmesi halinde vücuda birçok olumlu etkisi vardır. Çileğin diğer meyvelere göre çok sayıda türü olduğu da bilinmektedir. Meyvenin kolay bakteri tutabilir yapısı ve toprağa yakın yetiştirilmesi gibi detaylardan dolayı tüketmeden önce iyice yıkanmasında yarar var. Faydalarının çok olmasına rağmen içeriğindeki şeker oranından dolayı dikkatli tüketilmesi gerekiyor.

Çilek Nedir?

Bilimsel adıyla Fragaria olarak bilinen çilek, Rosaceae yani Gülgiller familyasında yer alan meyvelere verilmiş ortak isimdir. Bitkinin meyvesi kırmızı renkte olup üzerinde sarı tonunda noktacıklar bulunmaktadır. Dünya üzerinde isimlendirilebilmiş 20’den fazla çilek çeşidi bulunmaktadır. Bunun dışında farklı melezleri de oluşturulmuştur. En çok tüketilen ve marketlerde satılan çilek, bahçe çileği olarak bilinen fragaria ile ananassa melezi olan türdür.

Çileğin Özellikleri Nelerdir?

Çilek bitkisinde çiçekler salkım biçimindedir. Otsu bir bitki olan çilek bahçelerde özel olarak yetiştirildiği gibi, çayır ve otlaklarda kendiliğinden de yetişebilmektedir. Yaz geldiğinde toprağın üstündeki kısmı kurur ama toprağın altındaki kısmı, kışın yeniden yaşamaya başlar. Sürünücü ve tüylü bir gövdeye sahip olan çilek meyvesi, Nisan ve Haziran aylarında beyaz çiçekler açar.

Beyaz çiçekler gelişip meyveye dönüşür. Meyveler olgunlaşmadan önce yeşil ve beyaz renklerdedir. Olgunlaştıktan sonra kırmızı olan meyveler bu süreçte tatlanmaya başlar. Bitkinin yaprakları tüylü bir yapıdadır. Çileğin meyvesinde A, B ve C vitaminleri yeterli miktarda bulunmaktadır.

Çilek en sağlıklı şekilde yıkayıp taze olarak tüketilebilir. Taze çileği yoğurtla karıştırarak daha faydalı bir hale getirebilirsiniz. Bunun yanında kışa hazırlık olarak reçel yapılarak tüketilebilir. Ancak bu şekilde tüketimi şeker açısından zararlı olabilmektedir.

Çileğin suyunu sıkarak içebilmeniz de mümkün ama şeker açığa çıkması dolayısıyla yine taze tüketime göre tercih edilir bir alternatif değildir. Çilekleri mevsiminde satın alıp derin dondurucuya atmanız da mümkün. Bu şekilde daha sonra çıkarıp yiyebilir; pastalarda ve tatlılarda kullanabilirsiniz.

Çilek Çeşitleri Nelerdir?

İri, sert meyveli, orta kalitede tadı olan reçel yapmaya uygun çilek türüne Aliso adı verilmiştir. Tioga, gıda sanayi ve derin dondurucu için uygun olan türdür. Hemen her bölgede yetişebilen çilek türü Pocahontastır. Konik biçiminde olan çilek çeşitleri; Douglas, Dana, Brio, 216, Pajaro, Selva, Chandler, Red Chief, Hanoeye ve Lesterdir. Bunlar dışında Yalova 9, 15, 104 , dağ çileği, orman çileği, Arnavutköy çileği, Ereğli çileği, Bursa çileği ve Balcalı 1, 2, 3 çeşitleri vardır.

Çilek Nasıl Yetiştirilir?

Çilek yetiştiriciliği birçok ülkede yapılmaktadır. Hibrid yöntemiyle de yetiştirilen çileğin türlerine göre yetiştirilme şartları değişiklik gösterebilir. İlkbaharda ısı yükselince patlayan yaprakları ortalama 3 haftada büyür. İyi tozlanmış çilekler tozlanma vaktinden ortalama 30 gün sonra olgunlaşır.

Çilek üretiminde dünyada ikinci olan ülkemizin çeşitli bölgelerinde çilek yetiştiriciliği yapılmaktadır. Çilek; tohumla, köklü fideleri ayırıp dikme ile ve daldırma ile çoğaltma yöntemi ile yetiştirilmektedir. Fideler eğer ılık bir kış mevsimi yaşanıyorsa Ekim-Kasım aylarında; soğuk ise kış geçtikten sonra Nisan-Mayıs aylarında dikilmelidir.

Çileğin Faydaları Nelerdir?

Çilek romatizmaya bağlı ağrıların hafiflemesine yardımcı olur. İçeriğindeki asit ve cox enzimleri sayesinde yaralardaki iltihapların iyileşmesine yardım eder. Dopamin oranını artırarak zihnin çalışmasına olumlu anlamda etki eder. Yine aynı özelliklerle beyin fonksiyonlarının gelişmesine katkı sağlayan çilek böylece alzheimer hastalığına karşı koruyucu etki oluşturur.

Birçok faydalı sebze meyve gibi çilek de kansere; özellikle de yemek borusu ve kolon kanserine karşı koruyucudur. Kanser hastalığına sebep olan serbest radikalleri bloke eder. Antioksidan etkisi ile vücuttaki birçok şikayetin giderilmesini, vücuttan toksik maddelerin atılmasını sağlar. Meyveye rengini veren maddenin kalp krizini önlemede etkisi olduğu belirlenmiştir.

İçeriğinde K vitamini ve manganez gibi mineraller bulunduğu için kemik gelişiminde önemlidir. Çocuklar gelişim çağında sık sık çilek yerlerse hem kemik sağlıkları iyi olur hem de boylarının yaşıtlarına göre daha uzun olduğu gözlenir. Kanın pıhtılaşmasını azaltan çilek kalp ve damar sağlığı için çok önemli bir yere sahiptir. Bu sayede felç geçirme gibi risklerin azalmasını sağlar.

Kolesterolü engelleyen çilek aynı zamanda sağlıklı gözlere kavuşmanızı da sağlar. Yaşa bağlı olarak ortaya çıkan göz hastalıklarının oluşmasını önler. Kornea ve retinayı güçlendirir. İlerlemiş yaş sebebiyle retinada oluşan tabakayı engeller. Çileğin en önemli faydalarını cilt üzerinde görmekteyiz. sağlıklı ve parlak bir cilde sahip olmak istiyorsanız çilek tüketmeyi alışkanlık haline getirmelisiniz.

Bol miktarda  C vitamini içeren çilek akneleri yok eder ve ciltteki lekelerin onarılmasını sağlar. 7-8 tane çileği ezip içerisine bir yemek kaşığı süt ekleyip iyice karıştırın. Bu karışımı yüzünüze sürüp 15 dakika bekledikten sonra yıkayın. Özellikle sivilcelerin çok olduğu zamanlarda yaparsanız gözle görülür derecede düzelme olduğunu gözlemleyebilirsiniz.

Kollajen adı verilen bir madde ihtiva ettiği için ciltteki hasarların ve sivilce lekelerinin geçmesini sağlar. Sağlıklı saçlara sahip olmak isteyenlere de çilek yemelerini öneririz. Hem yiyerek hem de doğal maskeler uygulayarak, çileğin faydalarını alabilirsiniz. B5 ve B6 vitaminleri bakımından zengin olan meyveden 7-8 tane alıp iyice ezin. İçine bir yemek kaşığı mayonez karıştırıp saçlarınıza sürün. Bu karışımı 20 dakika bekletip yıkayabilirsiniz. Hem saçların güçlenmesini hem de nem dengesini sağlayacaktır. Bu nedenle özellikle kuru saça sahip okurlarımızın uygulamasını tavsiye ederiz.

Mango Nedir? Çeşitleri, Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

Gözaltı morlukları ve şişlikleri kadınlarımızın en önemli sorunlarından biridir. İşte çilek bu konuda da mucizevi etkiler yaratabiliyor. Aşırı yorgunluk, uykusuzluk ve hatta yaşlılığa bağlı olarak ortaya çıkan gözaltı şişikleri için; çilekleri ince ince dilimleyin ve gözaltlarınıza koyun. 10-15 dakika bekledikten sonra duru su ile yıkamanız yeterli olacaktır. Çileğin bir başka faydası ise ayak sağlığında karşımıza çıkıyor.

8-10 tane çileği rendeleyip içine bir yemek kaşığı kadar yulaf ekleyin. Bu karışımı ayaklarınıza masaj yaparak uygulayın ve daha sonra kurumasını bekleyin. 20 dakika bekletip yıkadıktan sonra ayaklarınızın ölü hücrelerden büyük oranda temizlendiğini hissedeceksiniz. Ayrıca ayak kokusu problemi olanlara da önerilmektedir.

Sizlere bu makalemizde herkesin severek tükettiği meyvelerden biri olan çilek hakkında kapsamlı bilgiler vermeye çalıştık. Az önce de gördüğünüz gibi çileğin faydaları gerçekten de saymakla bitmiyor. Düzenli olarak tüketildiğinde veya size tarifini verdiğimiz maskeler düzenli olarak yapıldığında çilekten faydalanmak hiç de zor değil. Tabi bunun için doğal ve hormonsuz olanların tercih edilmesi gerekmektedir. Yaz aylarında milkshake, smootie gibi içeceklerin vazgeçilmezi olan çilek hakkında anlattıklarımız umarız işinize yaramıştır.


Sedir Ağacı Nedir? Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

$
0
0

Çamgiller ailesinden olan sedir, herdem yeşil, iğne yapraklı bir ağaç türüdür. Kireçli, kumlu ve killi topraklarda yetişen sedir ağacı daha çok Akdeniz iklimini sever. Her ağaçtan olduğu gibi, sedir ağacından da sağlık sektöründe fayda sağlanmaktadır. Sedir ağacından elde edilen yağ cilt bakımından saç maskesine kadar birçok alanda fayda sağlanmaktadır. Sağlık açısından çok faydalı olan sedir ağacının özellikle cilt sağlığı açısından kattığı değerler saymakla bitmez. Cildin temiz olmasına, temiz kalmasına yardım eden sedir ağacı yağı, sedir ağacından elde edilmektedir.

Ayrıca kilo kontrolü sürecinde bağırsak düzenini kuramayanlar için de sedir ağacı yağı en sağlıklı alternatiflerdendir. Çam ağaçları kategorisinde yer alan sedir ağacı ülkemizin güney kesimlerinde görülebilir. Soğuk havalara dayanıklı olmadıklarından yıl boyu belli bir ısı üzerinde kalan iklimlerde yetişebilmektedir. Sedir ağacından elde edilen yağın keşfedilmiş özellikleri nedeniyle yağ kısa sürede kozmetik sektöründe de ciddi oranda kullanılmaya başlanmıştır.

Ladin Ağacı Nedir? Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

Özellikle cilt temizlemeye yönelik tonikler ve kremler içinde yerini alabilen sedir ağacı yağı; aktarlarda saf haliyle de bulunabilmektedir. Sedir ağacı gerek özellikleriyle gerekse görünümüyle ilgi çekici ağaç türlerinden bir tanesidir. Kokusunun çok huzur verici ve ferahlatıcı olduğu bilinmektedir. Bu nedenle sedir ormanları temiz hava almak için ideal mekanlardandır.

Sedir Ağacı Nedir?

Latince ismi ile Pinaceae, dilimizdeki isimli ile Çamgiller familyasına ait olan sedir ağacı, Cedrus Libani cinsini oluşturan iğne yapraklı ağaç türlerine verilmiş isimdir. Ilıman iklimleri seven sedir ağacı, herdem yeşil kalabilen bir ağaç türüdür. Görüntüsü ile beğenilen sedir ağacından birçok şekilde faydalanılmaktadır. Ülkemizde yetişen en değerli orman ağaçlarından biridir.

Kozalaklarının görüntüsü bir piramidi andırmaktadır. Daha çok Lübnan sediri olarak anılmasının sebebi, ortaya çıkış sebebinin Lübnan olmasıdır. Bu nedenle de Lübnan bayrağında sedir ağacının sembolü yer almaktadır. Sedir ağacının uygarlık tarihine yön verdiği rivayet edilmektedir.  Ağacın bu deli önemli olmasıın nedeni yapısıyla alakalıdır. Çamgiller ailesinden olan sedir, herdem yeşildir. Yani hiçbir mevsim yapraklarını dökmez. Uygun iklim ve toprak bulduğunda 1000 yıla kadar yaşabilen bu bitki, 30-40 metreye kadar uzayabilmektedir.

Sedir Ağacının Özellikleri Nelerdir?

Ağacın tomurcukları miniktir ve üzeri pullarla örtülmüştür. İğne yapraklar çoğunlukla üç köşelidir. Ağacın yaprakları uzun sürgünler üzerinde dağınık ve seyrek yapıda dizilmişlerdir. Kısa sürgünleri püskül görünümündedir. Yapraklar sedir ağacı üzerinde ortalama 5 yıl kadar kalabilirler. Ağaç üzerindeki erkek çiçekler silindir şeklindedir ve ortalama uzunlukları 5 cm’dir. Erkek çiçeklerin renkleri sarıdır.

Dişi çiçekler ise erkek çiçeklere göre daha miniktir. Renkleri yeşilimsi olan çiçeklerin ortalama boyu 1,5 cm’dir. Çiçeklerde döllenme ilkbaharda gerçekleşmektedir. Ağacın kozalaklarının olgunlaşma süresi ise 26 ay civarındadır. Kozalakların görünümü fıçı ile benzerlik gösterir. Kozalakların sapları kalın ve kısa biçimdedir. Kozalak pulları olgunlaştığı zaman dağılır.

Sedir Ağacı Nerede Yetişir?

Sedir ağacının ana vatanı Akdeniz ülkeleridir. Akdeniz ikliminin koşullarında yetişen ağacın en önemli türlerinden birisi olan Lübnan sediri, Toros dağlarında yetişir. Ağaç güneşli yerleri sevdiğinden Akdeniz iklimi tam ona göredir. Kumlu, kireçli ve killi topraklarda büyür. Dona karşı dayanıklı değildir hatta düşük sıcaklıkta bile zarar görebilir. Sedir ağacı sürekli var olan nemden de hoşlanmaz.

Sıcak iklimleri seven sedirin yarı ışıklı ağaç grubunda olduğunu söyleyebiliriz. Yani verimli bir şekilde büyümesi için ne tam gölge ne de tam güneş olmalıdır. Her iki durumun da sürekli olması ağacın yetişmesinde olumsuz etkendir. Günün farklı saatlerinde alınan güneş, sedir için çok daha yararlı olmaktadır. Tohumları ekildikten 15-20 gün sonra çimlenmeye başlar. Çok yağlı oldukları için uzun süre saklanamaz.

Diğer kozalaklı ağaçlar gibi büyümesi zaman alan sedirlerin odun yapısı oldukça güçlüdür. Ve yine diğer çam ağaçlarında olduğu gibi odunlarında reçine bulunmaktadır. Reçine sedir ağacı için daha doğrusu tüm ağaçlar için hayati öneme sahiptir. Şöyle ki; ağaç herhangi bir nedenle darbe alınır veya kesilirse, reçine açılan bu yaranın üzerini kapatarak ağacın kendi kendini onarmasını sağlamaktadır. Bu nedenle reçine halk arasında mikrop öldürücü bir ilaç gibi algılanmaktadır.

Sedir ağacının güçlü odunu gemi yapımı için oldukça elverişli olduğundan, tarihte birçok devlet denizcilik alanında sedirden faydalanmıştır. Eski Mısırlılardan bu yana hayatın birçok alanında kullanılan sedir ağacının kullanımı günümüzde kısmen azalmış durumdadır. Bunda ağaçların bilinçsiz ve kontrolsüz bir şekilde kesilmesinin de payının büyük olduğu bilinmektedir.

Sedir Ağacının Türleri Nelerdir?

Sedir ağacının kendi içerisinde dört türü vardır. Cedrus atlantica yani Atlas sediri, sıcak Akdeniz ikliminde yetişebilen orman ağaçlarındandır. Derin ve nemli toprakları seven ağacın, ortalama 6 cm boyutunda, açık kahve renkte kozalakları vardır. Ağacın sağlıklı yetişmesi için yarı gölge ortamlara ve ışık dengesine gerek vardır. Bir diğer sedir ağacı türü Cedrus deodora yani Himalaya sediridir. Adı üzerinde ana vatanı Himalayalar olan ağacın uzunluğu 50 metreye kadar çıkabilmektedir.

Sedir türleri içinde en uzunu olarak bilinir. Kozalakları ve yaprakları da en büyük olan sedir türüdür. Cedrus libani yani Lübnan sedirinin anavatanı Toros dağlarıdır. Lübnan’da yetişen ağacın günümüzde buradaki varlığı azalmıştır. Lübnan sediri 40 metreye kadar uzanabilir ve fazla nemden hoşlanmaz. Soğuklara ve kurak havaya karşı daha dayanıklıdır. Son olarak Cedrus brevifolia yani Kıbrıs sediri de, sedir türleri arasında yer almaktadır.

Sedir Ağacının Faydaları Nelerdir?

Sedir ağacının doğrudan bir faydası bulunmamaktadır ama sedir ağacından elde edilen sedir yağı birçok fayda barındırmaktadır. Yağın ciltteki gözenekleri açma etkisi vardır. Böylece hücreleri canlandırarak cildin güzelleşmesine olanak sağlar. Cildin en büyük sorunlarından biri olan siyah noktalara da iyi gelmektedir. Saç bakımında kolay kırılan saçlara ve kepekli saçlara ilaç niteliğindedir. Yani sağlıklı saçlara ulaşmanın yolu sedir ağacı yağından geçmektedir.

Cildin yağ dengesini sağladığı için akneyle savaşta da başarılı bir alternatiftir. Sedir ağacı yağı sakinleştirici etkisiyle de bilinir. Sinirlilik durumlarında tedavi edici olarak tercih edilebilir. Ayrıca öksürüğe, bronşite, idrar yolu iltihaplarına iyi gelir. Çok terleyen insanlar için kurtarıcı olabilir. Terlemeyi önleyen sedir ağacı yağı ayrıca vücutta oluşan kötü kokunun da önüne geçer.

Mide rahatsızlıklarından özellikle ülser ve gastritte iyileştirici etki göstermektedir. Bunun dışında ağacın kozalakları dekor amaçlı kullanılabilmektedir. Yaşlanmış ve artık faydası olmayan ağaçların gövdelerinden ve dallarından faydalanılır. Sedir ağacının insanlığa kazandırdığı en önemli şey sedir ağacı yağı olmuştur. Sedir ağacı yağı çok önemli bir antioksidandır. Ayrıca; çinko, fosfor, demir, selenyum ve manganez açısından zengindir.

Sedir Ağacı Yağı Nasıl Kullanılır?

Sedir ağacı yağının en genel kullanımı cilde masaj yapmak şeklindedir. Cilt için kullanılacaksa ele damlatılan 3 damla yağ doğrudan masaj ile uygulanır. Ardından ılık suyla iyice yıkanmalıdır. Saç için kullanılacak durulama suyu içine birkaç damla sedir ağacı yağı damlatıp döktükten sonra saf su ile bir kez daha durulamanız yeterlidir.

Bazı uzmanlar sedir ağacının suya katılarak içilebilir olduğunu dile getirmiş olsa da bu yöntemin sağlıklı olup olmadığı konusunda net bir bilgi yoktur. Sedir ağacı yağı adı altında piyasada çok sayıda sahte ürün bulunmaktadır. Bu nedenle yağı satın alacağınız zaman güvenilir bir yerden almaya dikkat etmelisiniz. Akdi halde cildinizde beklenenin aksine ciddi sorunlar görülebilir.

Selvi Ağacı Nedir? Özellikleri ve Faydaları Nelerdir?

Sedir ağacı yağının diğer faydaları şunlardır; bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklardan korur, bağırsaklardaki parazitleri temizler, egzama gibi cilt hastalıklarına iyi gelir, sivilce ve aknelere iyi gelir, kalp-damar hastalıklarına iyi gelir, iltihap giderici özelliği vardır.

Snapchat Nedir? Nasıl Kullanılır? Ne İşe Yarar?

$
0
0

Gün geçmiyor ki hayatımıza yeni bir sosyal uygulama girmesin. İlk başlarda sadece gençler tarafından kullanılan bu uygulamalar, artık çocuk, yaşlı demeden herkesin vazgeçilmezi olmuş durumda. Özellikle bir topluluğa girdiğimizde herkesin yanındakiyle sohbet etmek yerine telefona odaklandığını görüyoruz. Bu durum oldukça üzücü olsa da ne yazık ki günümüzde dünyanın her yerinde durum böyle. Kullanım kolaylığı ve anlık paylaşım özelliği ile hayatımızda yer edinen sosyal uygulamalardan biri de Snapchat!

Akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla fotoğraf ve video gibi içeriklerin sosyal ağlarda paylaşılması büyük oranda artış göstermiştir. Sosyal ağlarda oldukça popüler olan bu paylaşımların ardından akıllı telefonlar için geliştirilen fotoğraf ve video çekimi yapılmasına izin verilen uygulamalar tasarlanmıştır. Bu uygulamalarla birlikte fotoğraf çekmek, video çekmek çeşitli efektlerle birlikte daha eğlenceli bir hal almıştır.

Tumblr Nedir? Nasıl Kullanılır? Ne İşe Yarar?

Snapchat ise hem fotoğraf, hem video çekme imkanı sunan, ek olarak bunların üzerine kendi yazdığınız notları eklemenize izin veren bir uygulamadır. Yine diğer birçok sosyal ağlarda olduğu gibi Snapchat’in de kullanıcı kitlesi genç kesimden oluşmaktadır. Vakitlerini daha keyifli hale getirmeye çalışan gençler, Snapchat sayesinde birbirlerine eğlenceli videolar ve fotoğraflar yollayabilmektedir. Gönderilen paylaşımların sadece bir defa izlenip, daha sonra silinmesini sağlayan Snapchat bu özelliği ile de gençlerin yeni gözdesi olmuş durumda.

Snapchat Nedir?

Snapchat Nedir?Snapchat fotoğraf ve video çekimi yaparak üzerine çeşitli notlar eklenmesiyle kendi arkadaşlarınızla paylaşım yapmanıza imkan veren sosyal mesaj uygulamasıdır. Bu uygulamadaki paylaşımlar 1-10 saniye arasında görülmekte ve daha sonra paylaştığınız kişilerde görünmemektedir.

Uygulamanın en önemli ve farklı görülen özelliği de budur. Paylaşmış olduğunuz fotoğrafların daha sonrasında silinecek olmasının dışında bu fotoğrafların ekran kaydetme programlarıyla alınabileceğini unutmayın. Screenshot da fotoğrafların alınmasını sağlamaktadır.

Fotoğraflı mesajlaşma olarak da tanımlanan Snapchat, bazı kişilerde bağımlılık yapacak düzeye gelmiş durumda. Yemek yerken, denizde, havuzda, partide, okulda, gece yatarken kısacası günlük yaşamımızın hemen her alanına girdi diyebiliriz. İnsanların yaşadığı olayları, gezdiği yerleri anlık bir şekilde arkadaşları veya takipçileri ile paylaşma arzusu bu tür uygulamaların kullanım oranının artmasına sebep olmaktadır.

Temel olarak özelliklerini anlattığımız uygulama sürekli güncellenmekte ve yeni özellikler eklenmektedir. Bu güncellemeler sayesinde her geçen gün kullanım şekli genişleyerek, insanların daha zevk almasını sağlar bir hale getirilmektedir. Amacına uygun bir şekilde kullanıldığı sürece hiçbir zararı olmayan bu tür mesajlaşma uygulamaları, çok küçük yaştaki arkadaşlarımıza önerilmemektedir. Çünkü söz konusu ağ içinde her yaştan kişi olduğu için, küçük bir çocuğun yaşına uymayacak paylaşımlar denk gelebilir. Bu noktada anne ve babaların dikkatli olmalarını tavsiye ederiz.

Snapchat Nasıl Kullanılır?

Snapchat Nasıl Kullanılır?Uygulamanın kullanımı oldukça basittir. Aşağıda yer alan adımları uygulamak size kullanım kolaylığı sağlayacaktır. İlk olarak uygulamayı telefonunuza indirerek oturum açmanız gerekmektedir. Başlangıçta açtığınız zaman rehberinizde bulunan kişilerden Snapchat kullananları görebilirsiniz. Bu aşamada onları ekleme işlemini gerçekleştirebilirsiniz. Aksi takdirde fotoğraf gönderme işlemine program izin vermemektedir.

Ekleme aşamasından sonra fotoğraf çekmek istediğinizde ekranın ortasında yer alan yuvarlak butona basmanız yeterlidir. Bu butona uzun basmanız durumunda video çekimine geçebilirsiniz. Fotoğraf çekiminden sonra saniyeleri göstermekte olan butona tıkladığınız zaman fotoğrafı göndereceğiniz kişinin bu fotoğrafı kaç saniye göreceğine karar verebilirsiniz. Görüldüğü gibi uygulamayı kullanmak oldukça kolaydır. Ayrıca fotoğraflarınıza ve videolarınıza yazı eklemesi de yapabilir, farklı görünümler elde edebilirsiniz. Bu ayrıntılara ise aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Uygulamayı açtıktan sonra sağ üst köşede bulunan dişli simgesine tıklamanızla birlikte “Ayarlar” bölümüne ulaşabilirsiniz. Daha sonra “Yönet” sekmesine tıklayarak ayarları istediğinize göre düzenleyebilirsiniz. Uygulamanın yeni sürümünde fotoğraf çekiminin ardından yine sağ üst kısımda yer alan kalem simgesine tıklamanızla birlikte çizim yapabilirsiniz. Renk değiştirmek istemeniz durumunda aşağı doğru açılmış olan renk paletinden istediğiniz herhangi bir rengi seçebilir, farklı renklerde çizimler yapabilirsiniz.

Bunların yanı sıra fotoğraflarınıza yalnızca parmağınızı sağ ya da sola kaydırarak oldukça farklı filtreler ekleyebilirsiniz. Saat, konum, hız, sıcaklık, sepya gibi filtreleri ekleyebileceğiniz bu özellik sayesinde eğlenceli zamanlar geçirebilirsiniz.

  • Telefonunuzda ön kamera flaşı yoksa bu fotoğraf çekmenize engel olmayacak. Snapchat uygulamasıyla ışık olmayan ortamlarda ön kameranız ile fotoğraf çekebilirsiniz. Ön kameranızı kullanırken sol üst köşede yer alan flaş özelliğini açarak bu sorundan kurtulabilirsiniz.
  • Ekrana iki defa hızlıca dokunmanızla birlikte kameralar arasında hızlı bir geçiş yapabilirsiniz.
  • Fotoğrafınızın görüntülenme süresini azaltmak isterseniz sol alt köşede bulunan saat simgesiyle gerekli ayarları yapabilirsiniz.
  • Fotoğraflarınızı paylaşırken beğenmiş olduğunuz fotoğrafları cihazına kaydetmek istiyorsanız ekranın sol alt köşesinde bulunan simgeye tıklayarak kaydedebilirsiniz.
  • Bu uygulamayla çektiğiniz fotoğraf ya da videolarla öykü oluşturarak diğer arkadaşlarınızla bunları paylaşabilirsiniz. Arka arkaya eklenmiş olan fotoğraflarda beğenmediğiniz kısımları geçmek için ekrana bir kez dokunmanız gerekmektedir.
  • Öykü oluşturmak için ise sol alt bölümde yer alan artı simgesine tıklamanız gerekmektedir.

Snapchat Ne İşe Yarar?

Snapchat Ne İşe Yarar?Anlık mesajlaşma uygulaması olan Snapchat ile paylaştığınız video ya da fotoğraflarınız kısa bir süreliğine görüntülenebilmekte ve daha sonra silinmektedir. Kullanıcılar bu uygulama ile karşılıklı olarak yazılı metinler, ses, fotoğraf ya da video gönderebilmektedir. Daha önceden belirlenmiş süreler boyunca görüntülenebilen paylaşımlar Snapchat sunucusu ile kullanıcıların cihazlarından silinmektedir. Uygulamanın %70’ini kadınlar oluşturmakta ve en çok İngiltere ve ABD’de tercih edilmektedir.

Snapchat yapı olarak diğer mesajlaşma uygulamalarına benzemektedir. Android ve iOS’larda ücretsiz şekilde indirebileceğiniz uygulamada öncelikle rehberinizde kayıtlı olan kişileri ekleyebilir veya davet yollayabilirsiniz. Fakat günümüzde sosyal ağlar öyle bir hal almış durumd ki… İnsanlar adeta birbirleriyle bir yarış içerisindeler. Herkes takipçi sayısını artırmak, paylaşımlarının izlenme oranı veya beğeni sayısını yükseltmek için ciddi bir çaba içerisine girmiş vaziyette.

Facebook Nedir? Nasıl Kullanılır? Ne İşe Yarar?

Hal böyle olunca sevsek de sevmesek de sosyal ağları hayatımıza bir şekilde dahil ediyoruz. 70 yaşındaki amca da, 10 yaşındaki çocuk da bu tarz uygulamaları kullanıyor. Hatta gününün ciddi bir dilimini bunlara ayırıyor. Bir de olayın gelir sağlama boyutu var. Artık birçok kişi Youtube, Instagram, Twitter gibi ağlardaki profillerinden ciddi anlamda gelir sağlayabiliyor. Özellikle takipçi sayısı fazla olan kişiler, aldıkları reklamlar sayesinde bir marka sahibinden bir ücret alıyorlar.

Bilgihanem olarak sizlere bu yazıda Snapchat’in ilk kuruluş aşamasından bu yana geçirdiği evreleri, ne işe yaradığını, ne amaçla ve nasıl kullanıldığını detaylı bir şekilde anlatmaya çalıştık. İlk olarak nasıl hesap açılır, nasıl paylaşım yapılır gibi önemli bilgileri verdik. Umarız faydalı olmuştur. Yazımıza eklemek istediğiniz herhangi bir ilave bilgi veya eleştiriniz varsa yorum kısmına yazabilirsiniz.

Ergenlik Nedir? Belirtileri ve Bu Dönemde Yaşanan Problemler Nelerdir?

$
0
0

Hayatımızın her dönemi ve her yaşımızın tadı elbette çok ayrı ve güzeldir. Çocukluk yılları hepimiz için vazgeçilmez ve en güzel anılarımızın olduğu yaşlarken, yetişkin bir birey olmaya başladıkça sorunlar baş gösterir. İşte yetişkinliğie ilk adımı ergenlik dediğimiz dönemde atarız. Bu dönemde kişide hem fiziksel hem de kişilik değişimleri görülmeye başlar. Anne va babaların da en korktuğu zamanlardır. Çünkü aileler evlatlarını adeta tanıyamaz hale gelirler. Çünkü karakter değişimleri, asabiyet, sorumsuzluk ve sürekli depresif bir mod, çocukların tamamen farklı biriymiş gibi davranmasına yol açmaktadır.

Ergenlik dönemi her insanın hayatının belli bir döneminde yaşadığı yetişkin olmaya atılmış ilk adım olarak tanımlanabilecek bir evredir. Aslında hayatın en keyifli zamanları iken, yaşanan bazı değişimler kişinin çok farklı bir ruh haline bürünmesine neden olmaktadır. Halk arasında delikanlılık diye bilinen ergenlik, yaşamın en zor ve karmaşık dönemlerinden biridir. Bu yüzden anne ve babalar bu dönemdeki çocuklarına karşı oldukça hassas davranmalıdır.

Atalet Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi Nelerdir?

Onları her konuda anlamaya çalışmalı, sosyal ve kültürel açıdan doğru bir birey olabilmesi için elinden geleni yapmalıdır. Çünkü ergenlik döneminde yaşanan herhangi bir kötü olay, kişinin hayatı boyunca etkisinde kalmasına neden olmakta ve ileri ki dönemlerde yaşanan sorunlar için zemin hazırlamaktadır. Kızlarda ve erkeklerde farklı şekilde geçirilen ergenlik döneminde genel olarak; karşı cinse karşı ilgi duyma veya problemler yaşama, özgüven sorunu, okulda ve evde sorunlar yaşama, dış görünüşe fazla önem verip bunu takıntı haline getirmek gibi problemler yaşanmaktadır.

Ergenlik Dönemi Nedir?

Ergenlik Nedir?Bireylerde çocuksu tutumlar ve davranışların yerini yetişkin davranışların aldığı, cinsiyet duyularının kazanıldığı, kişilerin yetişkinliğe kendilerini hazırladığı döneme ergenlik (puberte) veya ergenlik dönemi adı verilir. Genellikle 12 ila 21 yaş arası dönem ergenlik dönemi olarak adlandırılabilir. Herkes ergenliğe farklı yaşlarda girebilir. Bunu belirleyen faktörler; yaş, genetik, sosyoekonomik şartlar ve iklimdir.

Örneğin; Norveç ve civarı ülkelerde ergenlik yaşı daha geçken; siyahi ırklarda daha erken dönemdedir. Herhangi belirleyici bir faktör yoksa kızlar 9 ve 13 yaşları arasında, erkeklerden daha erken olarak ergenliğe girerler. Şimdi ergenlik dönemini daha iyi kavrayabilmek için bu dönemde meydana gelen değişimleri ve yaşanan sorunları hep birlikte öğrenelim.

Kızlarda Ergenlik Belirtileri Nelerdir?

Kızlarda Ergenlik Belirtileri Nelerdir?Genç kızlar bu dönemde karışık duygular içerisinde olabilirler. Özellikle göğüslerin büyümeye başlaması, regl olma dönemine girilmesi zor ve bilinmedik bir durumun içine geçişi ifade eder. Birçok genç kız regl görmeyi heyecanla bekler ama bu durum olduktan sonra ne kadar zor bir duruma girdiklerinin farkına varırlar. Çocukluk döneminden çıkarak kadınlık dönemine adım atmışlardır.

Kadın faktörü olarak annelerini gören kız çocukları ne kadar zor bir dönem geçireceklerinin de farkına varırlar. Kızlara kendileri ve vücutları ile ilgili bilgi verilmemesi ve bunun yadırganması gibi çeşitli nedenler genç kızların bu dönemi daha zor geçirmesine neden olmaktadır. Bu dönemde kızlar en çok anneleri ile zıt bir konumdadırlar. Genel olarak kızlarda ergenlik dönemindeki değişimleri şu şekilde sıralayabiliriz;

  • Vücut ağırlığı 6-18 kilogram artar.
  • Boy 10 – 20 cm arasında uzar.
  • Hormonal salgılar arttığı için deri yağlanır. Derinin yağlanmaya başlamasıyla da sivilce, akne, siyah nokta gibi sorunlar baş gösterir.
  • Göğüsler belirginleşir ve büyümeye başlar.
  • Ay hali dediğimiz (regl), adet kanamaları başlar.
  • Genital bölgede, koltuk altında ve bacaklarda tüylenme oluşur.
  • Kendine bakma, giyim kuşamına özenme ve daha güzel olma çabası gibi davranış değişiklikleri gözlenir.

Erkeklerde Ergenlik Belirtileri Nelerdir?

Erkeklerde Ergenlik Belirtileri Nelerdir?Erkekler bu dönemde boy konusunda artış yaşarlar böylece zayıflamaya başlarlar. Erkeklerde belirgin özelliklerden birisi de sesin kalınlaşmaya başlamasıdır. Cilt yağlanmaya başlar ve sivilcelerde artış görülür. Kas dokusunda artış görülür ve böylece daha erkeksi bir görünüm oluşmaya başlar. Tüylenmede artış gözle görülür derecede fazladır. Bu dönemde erkeklerde androjen hormonu salgılanmasında da yükselme görülmektedir.

Böylece cinsel organlar ve üreme organları gelişir. Bu süreç içinde erkeklerde ereksiyon olma yetisinde artış görülür. Sperm üretilmeye başlanır. Karşı cinse ilgide ciddi oranda artış olmaktadır. Genel olarak erkeklerde ergenlik dönemi değişimleri şu şekildedir;

  • Vücut ağırlığı 7 – 20 kilogram artar.
  • Boy 10 – 30 cm uzar.
  • Kızlarda olduğu gibi deri yağlanır ve sivilceler çıkmaya başlar.
  • Puberte yani ergenlik dönemine adım atılmasıyla birlikte vücuttaki kas hacmi artar ve daha erkeksi bir görünüm ortaya çıkar.
  • Penis ve scrotum hariç, genital bölge, koltuk altı, kol ve bacaklarda kıllanma oluşur.
  • Androjen (erkeklik hormonu) üretilmeye başlar. Bu nedenle penis ve testisler olgunlaşır, sperm üretimi artar, ereksiyon olma veya uyarılma yeteneği yükselir. Bu nedenle karşı cinse olan ilgi oluşmaya başlar.

Ergenlik Döneminde Yaşanan Problemler Nelerdir?

Ergenlik Döneminde Yaşanan Problemler Nelerdir?

İnsan dünyaya geldiği ilk andan itibaren sürekli değişim ve yenilenme içerisindedir. Ergenlik dediğimiz çağ ise belki de bu değişimlerin en yoğun ve hissedilir şekilde görüldüğü dönemdir. Sadece kişi değil onunla yaşayan bireyler de bundan nasibini alır. Özellikle evde ergen bir çocuğu olan anne-babalar gerçekten çok zor birkaç yıl geçirmeyi göze almalıdırlar.

Şöyle bir etrafınıza bakarsanız, 13-14 yaşında olan ebeveynlerin bir dokun bin ah işit modunda olduğunu görebilirsiniz. Özellikle anneler çocukları hakkında; ne yemek yapsam yemiyor, ne alsam beğenip giymiyor, laf söylemeye korkuyorum hemen tersliyor, saatlerce aynanın karşısında vakit geçiriyor, bir şey yapmasını rica etsem yerinden kalkmıyor vs. gibi daha birçok şikayette bulunurlar.

Dikkat Eksikliği (Dağınıklığı) Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi Nelerdir?

Gerçekten de söz konusu dönemde çocuklar tam bir çekilmez hal alıyorlar. Neyse ki geçici bir dönem olduğunu bilmek ailelerin sabretme gücünün artırıyor. Ünlü psikolog Doğan Cüceloğlu’nun ergenlik konusunda yaptığı değerlendirmeleri ve verdiği tavsiyeleri okumanızı öneririz.

Uzmanların genel olarak görüşü; çocukların bu dönemde kişilik arayışı içinde olduğu, zevklerinin, hayattan beklentilerinin sürekli değiştiği ve öfke kontrol sorunu gibi bazı psikolojik durumların ortaya çıktığıdır. Bu nedenle, ailelerin çok dikkatli olması ve söz konusu dönemi sabır ve anlayışla geçirmeleri önerilmektedir. Ergenlik döneminde yaşanan sorunları aşağıdaki gibi sıralayarak, akılda daha kalıcı olmasını amaçladık;

  • Ergenlik dönemi cinsiyet farkı gözetmeksizin duygularında istikrar sürdürülemeyen bir dönemdir. Bir an çok mutluyken kısa süre sonra bitkin ve yalnız olabilirler. Anlık duygu geçişleri çok fazladır. Ebeveynler bu durumu kabullenmeli ve ergenlik döneminde çocuklarına bu durumla ilgili fazla soru sormamalıdırlar.
  • Ergenlik dönemindeki kişiler duygularını fazlasıyla coşkulu yaşarlar. Ses tonları, vurguları çocukluk dönemine göre daha nitelikli yapıdadır.
  • Hayal kurma yetilerinde ciddi artış görülür. Gelecekleri ile gerçekleri düşünmeye başlarlar. Hayalleri bazen gerçek ötesi hale gelebilir. Hayallerin çoğunluğu genellikle karşı cins ile ilgilidir.
  • Bazı zamanlarda ergenlik döneminde olan kişiler, yalnız kalmak isteyebilirler. Bu durumda endişelenmeye gerek yoktur çünkü gayet olağan bir durumdur. Ciddi bir durum gibi algılanılmamalıdır. Bazen ergen kişiler, yaşadıklarının muhasebesini yapmak için yalnız kalmak isterler.
  • Çalışmaya karşı isteksizlik görülür ve ergen kişi sürekli yorgundur. Vücut enerjisini kendini geliştirmeye harcamış gibi düşünülebilir.
  • Bedensel değişiklikler yaşaması nedeniyle kendini saklama, çekinme gibi davranışlar sergileyebilir. Yaşadıkları değişimin dışarıdan görünmesi taraftarı değillerdir.
  • Yeni deneyimler, yeni hobiler, yeni olan her şey ergenlik dönemindeki kişilerin ilgi alanı içerisindedir. Meraklarında artış vardır.
  • Arkadaşlık ergenlik dönemindeki kişiler için çok önemli bir kavramdır. Ancak arkadaş seçimi bu dönemde önemlidir. Bu konuda aileler de çocuklarına destek olmalı; kötü arkadaşlardan uzak tutmaya çalışmalıdırlar.
  • Ergenlik dönemindeki kişiler, kendilerini ve başarılarını gösterme isteği ile yanıp tutuşurlar. Ailelerini mutlu etmek başarılarıyla onurlandırmak onlar için önemlidir. Ailesi ile ihtiyaçlarını gideremeyen kişiler, arkadaş ortamlarında kendilerini tatmin etmeye çalışırlar.

Kakule Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

$
0
0

Hindistan ve Güneydoğu Asya ülkelerinde yetişen kakule Zencefilgiller familyasından bir bitkidir. Şifalı özelliğinin yanında yemeklerde ve tatlılarda aroma katması için de tercih edilen kakule herkesin mutfağında bulunması gereken bir baharattır. Dünyada safran ve vanilyadan sonra gelen en pahalı bitki olarak kabul edilir. 3-4 metreye kadar uzayabilir ve genelde bataklık ormanları sevmektedir.

Kakule, dünya üzerinde yalnızca belirli yerlerde yetiştirilen ve zor bulunan bir bitki olduğu için oldukça özeldir. Hindistan civarlarında yetişir ve diğer ülkelere ihraç edilir. Yetiştirme oranı çok az olduğu için fiyatı da oldukça pahalıdır. 50 gram kadar kakule, yaklaşık olarak 9-10 TL civarındadır. Bu şifalı bitkinin faydaları da oldukça fazladır. Kakule bitkisi ülkemizde yetişmemektedir.

Goji Berry Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

Fakat büyük baharatçı ve aktarlarda bulmak mümkündür. Toz halinde olan şekliyle satın alınması tavsiye edilmez. Çünkü öğütülen bitki zamanla kokusunu ve aromasını kaybeder. Bu yüzden kabuklu halde bulunmakta olan meyvesini alarak, kullanacağınız zaman meyvenin etli kısmını açıp tohumları havanda ezerek ya da mutfak robotundan geçirerek kullanmanız en uygun yöntemdir. Bu bitkiyi, yemeklerinizde veya çay ve kahve olarak tüketebilirsiniz.

Kakule Nedir?

Kakule Nedir?Kakule, son zamanların en çok konuşulan bitkiler arasında yer alır. Özellikle belirli yerlerde yetiştirilmesi, onu özel kılmaktadır. Kakule, Zencefilgiller familyasına ait bir bitkidir. Sıcak ve ılıman bölgeleri sevmekte olup, büyük yaprakları olan, 3-4 metreye kadar uzayabilen ve bataklık ormanlarında yetişen uzun yıllık bir bitkidir. Meyveleri ise 1-2 mm uzunluğunda, kirli beyaz veya sarıya çalan yeşil renktedir.

Baharat olarak kullanılan kısmı tohumlarıdır. Tohumları, 3-4 mm çapında, yuvarlak, koyu kırmızı renkte ve yeşil bir kılıf içindedir. Bu tohumlar baharat olarak kullanıldığı için çay, kahve ve yemeklerinize oldukça güzel bir koku kazandırır. Kozmetik sanayinde de kullanımı görülür. Kakule yeşil haldeyken toplanır ve olgunlaşması için güneşte bekletilir.

Arap ülkelerinde, Hindistan’da, Ortadoğu’da yıllardır kullanılan bu şifalı bitki artık ülkemizde de adını duyurmaya başlamıştır. Bununla birlikte, çeşitli hastalıklara şifa bulmak için, yemekler, kahve ve çaylara aroma ve tat vermek için kullanılıyor. Meyvelerin kurumasıyla elde edilen tohumları özellikle balık ve baklagil yemeklerinizde kullanabilirsiniz. Ayrıca, sütlü tatlılar, muhallebiler ve hoşaflar içinde kakule tohumları kullanılabilir.

Kakule bitkisiyle çaylar hazırlayabilirsiniz. Her bardak çay için bir kahve kaşığı kakuleyi demliğe koyarak üzerine kaynar su ilave edilir. 5-10 dk demlendikten sonra süzülerek tüketilir. Kakule bitkisinin hazırlanmış özel çaylarını da tüketmeniz mümkündür. Bunlar; Gökçek safra çayı, Gökçek mide asidi yetersizliğine karşı çay, Gökçek şişkinlik çayı, Gökçek sindirim ve şişkinlik çayıdır.

Kakule Nasıl Kullanılır?

Kakule Nasıl Kullanılır?Ülkemize yurt dışından ithal edilerek ulaşan kakule genellikle çayı ve kahvesi yapılarak tüketilmektedir. Son yıllarda cafelerde artık kakuleli kahveleri de görmeye başladık. Eğer şimdiye kadar denemediyseniz ilk fırsatta denemenizi öneririz. Ayrıca evde kendiniz de çok rahat bir şekilde yapabilirsiniz.

Kakule kahvesi yapmak aslında özel bir tarif gerektirmiyor. Her gün severek içtiğimiz Türk kahvesinin içine öğütülmüş veya iri tane halindeki çekirdeklerini atarak harika bir aroma oluşmasını sağlayabilirsiniz. Bu tür hazırlama şeklini kahve makinelerinde değil de ocakta, cezvede pişirerek yapmanızı öneririz. Özellikle kısık ateşte, bakır cezvede yaptığınız zaman, kakulenin aromasının ve kokusunun çok daha iyi yayılmasını sağlayabilirsiniz. Miktarına gelince bir fincan kahve için bir çay kaşığından biraz daha az kakule tozu yeterli olacaktır.

En çok tercih edilen ve fayda sağlanan bir diğer kullanım şekli ise çayıdır. Kakule çayı için; 1 bardak kaynar suya, taze çekilmiş kakule tohumlarından 1 tatlı kaşığı dolusu koyulur. 10-15 dakika demlendikten sonra elde edilen çay günde üç kez bir bardak içilir. Eğer gaz sorunu ve iştah açmak için kullanacaksanız yemeklerden yarım saat önce tüketilmelidir.

Zencefil Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları ve Yan Etkileri Nelerdir?

Mide bulantısı için; kaynattığınız nanenin içine bir tutam kakule atın ve daha sonra limon ve bal ekleyerek tüketin. Mide bulantınız geçecektir. Yine mideye faydası olacak şekilde kakule kahvesi yapıp tüketebilirsiniz. İştahsızlık için; kaynatılmış kakule içine esmer şeker veya bal ilave ederek tükenirseniz iştahsızlık sorununuz çözülebilir. Bunlardan başka tatlı ve pastalarınızda da bu baharatı hem toz hem de tane halinde kullanabilirsiniz.

Kakulenin Faydaları Nelerdir?

Kakulenin Faydaları Nelerdir?

Yüzyıllardır Hindistan ve Arap ülkelerinde şifa amaçlı kullanılan kakulenin faydaları saymakla bitmiyor. Hem lezzetli hem de şifa kaynağı olan kakule başta kanser hücrelerini yok etmek olmak üzere vücudumuz için birçok yarar ihtiva ediyor. Doğru ve ideal ölçüde kullanıldığı sürece, tıbbi ilaçlara gerek kalmadan söz konusu sağlık sorununuzu çözebilirsiniz. Kakulenin en bilinen yararlarından bazıları şu şekilde;

  • Dizanteriyi tedavi edici özelliği bulunur. Bir sindirim sistemi hastalığı olan dizanteri daha çok bebeklerde ve çocuklarda olmak üzere, sağlıksız koşulların hakim olduğu bölgelerde görülmektedir. İnsan dışkısı ile bulaşan ve çok ciddi bir hastalık olan dizanteri şiddetli ishal ile seyreder. Kakule böylesi önemli bir hastalık için de tedavi edici olmaktadır.
  • Çağımızın hastalığı olan kanser hücreleriyle savaşır. Hem bu hücrelerin oluşumunu önlemede hem de var olan kanser hücrelerinin küçülmesinde önemli bir göreve sahiptir. Aynı zamanda zararlı maddelerin karaciğerde birikmesini önler.
  • İdrar söktürücü özelliği oldukça fazla olup, böbrekleri temizler.
  • Sindirim sisteminin düzenli çalışması için mucizevi bir bitkidir. Hazmı kolaylaştırır, bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar.
  • Mideyi çalıştırır ve gaz sorununu azaltır.
  • Mide gazı sebebiyle oluşan kalp rahatsızlıklarını önler.
  • Bağırsaklarda oluşan parazitleri temizler.
  • Reflü, gastrit gibi sindirim sistemi hastalıklarına iyi gelir. Bildiğiniz gibi saydığımız bu iki hastlık da en sık karşılaşılan sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Özellikle reflü; toplumda her beş kişiden birinde görülmektedir. Basit bir sorunmuş gibi görünse de kişinin yaşam kalitesini düşüren, sürekli uykudan uyandıran ve huzursuz eden bir hastalıktır. Bu nedenle kakuleyi günlük diyetinizde kullandığınızda reflüden kaynaklanan şikayetleri de büyük oranda azaltabilirsiniz.
  • Mide bozukluğu sonucu ortaya çıkan migren rahatsızlığına iyi gelir.
  • Akciğerler için antiseptiktir.
  • Bronşite çok faydalı olup, boğazı yumuşatıcı özelliği vardır.
  • Kakule dövülerek toz haline getirildikten sonra burna çekilirse nezleye iyi gelir. Aynı zamanda grip, astım, bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına iyi gelir.
  • Ağız kokusunu geçirmekte yararlıdır. Ağız kokusu topluluk içinde çalışan kişiler için en önemli sorunlardan biridir. Sürekli konuşmak zorunda olduğunuz birinin ağzının kokması gerçekten de çekilmez bir durumdur. Hatta sırf ağız kokusu nedeniyle evliliğini sonlandıran insanların olduğunu bilmekteyiz. Kakule bu soruna da çözüm sunan harika bir bitki olarak önemini bir kat daha artırmaktadır. Bu bitkinin sakızlarını veya kapsüllerini çiğneyerek, hem yapıdan kaynaklanan hem de alkol, sarımsak gibi kötü kokan yiyeceklerden sonra oluşan kokuların yok olmasını sağlayabilirsiniz.
  • İştah açıcı özelliği vardır. Tatlı ve pastalarınızın üzerine serperek, iştahsız olan çocuklarınızın daha fazla yemek yemesini sağlayabilirsiniz.
  • Kakuleyi tek başına veya normal kahvenizin içine karıştırarak tüketebilirsiniz. Kahve olarak içildiğinde afrodizyak etkisi olduğu ortaya çıkan kakule, eski zamanlarda cinsel isteği artırmak amacıyla kullanılmıştır.

Kakulenin Yan Etkileri Nelerdir?

Kakulenin Yan Etkileri Nelerdir?Kakule bitkisinin bilinen bir yan etkisi yoktur. Belirlenen dozlarda ve doktor kontrolünde kullanıldığı sürece güvenilir bir bitki olarak kabul edilir. Yalnızca hamile ve emziren bayanların kullanması sakıncalıdır. Bunlardan başka midesinde ülser olan kişiler doktorlarına danışmadan kullanmamalıdır. Yine oniki parmak bağırsağında herhangi bir yara veya ülser olan kişiler de kullanmadan önce dikkatli olmalı, mümkünse doktoruna danışmalıdır.

Uyku Apnesi Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

$
0
0

Uyku hayatımızda büyük öneme sahip ve ömrümüzün neredeyse üçte birini kapsayan bölümüdür. Uykuya ayrılan zaman kişiden kişiye değişse de yetişkin bir bireyin günlük ortalama uyku süresi 7-9 saat arasında olmalıdır. Fakat önemli olan bu sürenin uzunluğu değil, ne derece kaliteli ve verimli olduğudur. Özellikle aşırı stresli ve yorgun olduğumuz zamanlarda, saatlerce yatsak bile yine de dinlenmeden kalktığımız günleri hepimiz yaşamışızdır. Ancak kaliteli ve tüm evreleri yerine getirilmiş bir uyku, ideal sürelerin de tamamlanması ile herkesin dinlenerek uyanmasını sağlayacaktır.

Uykunun REM ve Non-REM olmak üzere iki evresi vardır. Uykuya dalma ve rüya görme gibi olaylar bu evrelerin farklı kısımlarında gerçekleşmektedir. Bir kişi gece boyunca herhangi bir sebeple defalarca uyanırsa, bu evreler tamamlanamadığından sabah çok yorgun ve hiç uyumamış gibi olur. Bu da uzun vadede sinir, stres, huzursuzluk ve mutsuzluk gibi yan etkileri doğuracaktır.

Uyku Nedir? Uykunun Evreleri ve Yaş Gruplarına Göre İdeal Uyku Saatleri Nelerdir?

Uyku apnesi dediğimiz durum ise uyku kalitesini etkileyen ve kişinin sağlığı üzerinde doğrudan etkili olan bir sorundur. En basit tanımı ile uykuda solunumun durması olarak ifade edilir, ciddiye alınıp tedavisi aksatılmadan yapılması gereken bir hastalıktır. Her yaştan kişide görülebilen bu sorunda kişi bir süre nefes alamaz. Nefes almanın durduğu anda beyine giden uyaranlar ile hasta irkilerek uyanır ve yeniden soluk almaya başlar. Bizler bu makalemizde uyku apnesinin nasıl bir sağlık sorunu olduğunu, sebeplerini, belirtilerini ve tedavisinin nasıl yapıldığını anlatmaya çalışacağız.

Uyku Apnesi Nedir?

Uyku apnesi; uyku esnasında, herhangi bir nedenle, en az 10 saniye solunumun durması olarak ifade edilir. Solunumun geçici olarak durması apne olarak ifade edildiği için, uyku apnesi de halk arasında sedece bu terim ile anılabilmektedir. Bademciklerin aşırı büyümesi, geniz eti, horlama gibi sorunlar apneye sebep olabilmektedir.

Bazı kişilerde yüzeysel, bazılarında ise hayati tehlikesi olan bu durum, gece boyunca birkaç kez tekrarlanabilir. Toplumda görülme sıklığı %1-4 olan apne önemli bir sorun olarak kabul edilmeli ve gereken önlemler alınmalıdır. Hastalığın 3 türü bulunmaktadır. Bunlar;

  • Obstrüktif (Tıkayıcı) Uyku Apnesi: En yaygın görülen tipidir, üst solunum yollarının tıkanmasına bağlı olarak ortaya çıkar.
  • Santral Uyku Apnesi: Beyinde solunumu kontrol eden kaslara, gerekli sinyallerin iletilmemesi sonucu oluşur.
  • Mikst Uyku Apnesi: Hem santral hem de tıkayıcı uyku apnesinin bir arada görüldüğü durumdur.

Uyku Apnesinin Nedenleri Nelerdir?

Temel nedeni boğazdaki hava yolunun kapanmasıdır. Bunun sebebi bademciklerin şişmesi de olabilir, aşırı büyümüş geniz eti de, çok ileri düzeyde olan horlama da olabilir. Bazen de sebebi doğuştan kaynaklanabilir. Yani üst solunum yolunda bir darlık varsa, çocukluktan itibaren solunum yolu yıpranacak ve uyku sırasında apne sendromu yaşanacaktır. Bu nedenle yetişkinler kadar çocuklarda da görüldüğünü söyleyebiliriz.

Horlama toplumumuzun çok büyük bir kesiminde görülmektedir. Özellikle geniz eti olanlar ve yaşı ilerlemiş kişilerde daha ileri boyuttadır. Fakat apne sorunu olan kişilerdeki horlama, normalden 3-4 kat daha şiddetli, sesli ve kaba bir şekilde geçekleşmektedir. Uzmanlar nedenleri arasında sayılmasını tam olarak doğru bulmasa da, uyku apnesi olan kişilerin %30-50’sinde hipertansiyon olduğu bilinmektedir.

Uyku Apnesinin Belirtileri Nelerdir?

En önemli belirtisi hiç kuşkusuz ki solunumun durmasıdır. Kişi gece uykusunda nefes alamama sebebiyle uyanıyorsa vakit kaybetmeden bir doktora görünmelidir. Çünkü bazı kişiler solunum durduğu an uykusundan sıçrayarak uyanır ve yeniden nefes almaya başlar. Oysa uykusu çok ağır olan insanlar 10 saniyeden daha uzun süre nefes alamadığında ve kalkmadığında hayati tehlikeye oluşan sonuçlar meydana gelmektedir. Uyku apnesinin belirtilerini şu şekilde sıralayabiliriz;

  • Uykuda solunum durması.
  • Horlama.
  • Huzursuzluk.
  • Nefes darlığı.
  • Sık sık iç çekme.
  • Erkek cinsiyet (erkeklerde kadınlara göre daha çok görülmektedir).
  • Elleri ve kolları kullanarak sanki suda boğuluyormuşçasına veya zor bir durumdaymış gibi çırpınarak uyanma.
  • Sabahları yorgun ve sanki hiç uyumamış gibi uyanma.
  • Terleme.
  • Sık sık idrara çıkma.
  • Ağız kuruluğu.
  • Reflü.
  • Baş ağrısı.
  • Unutkalnlık.
  • Konsantrasyon bozukluğu.
  • Depresyon ve mutsuzluk.
  • Sürekli uykulu ve yorgun hissetme.

Yukarıda saydığımız belirtilerin çoğu uyku esnasında olan durumlardır. Bu kişiler verimli uyuyamamanın etkisiyle gün içerisinde sürekli yorgun ve uykusuz olacaklardır. Eğer öğrenci ise derse kendini verememe, konsantrasyon bozukluğu, dikkat dağınıklığı gibi durumlar da belirtiler arasındadır. Bu noktada anne ve babaların bilinçli olmasını, öğretmenlerden bu tarz şikayetler geliyorsa altında yatan etkenleri araştırmasını tavsiye ederiz. Ancak belirtiler her zaman bu kadar masum olmuyor.

Daha ileri vakalarda ani ölümler, kalp yetmezliği, felçlik geçirme, akciğer hastalarında solunum yetmezliği, cinsel isteksizlik, kontrol altına alınamayan diyabet ve kilo vermede güçlük gibi durumlar da uyku apnesinde meydana gelen oldukça ciddi sağlık sorunlarıdır. Saydığımız bu durumlar özellikle çalışma esnasında meydana gelirse, hayati tehlikesi olan iş kazalarına yol açabilir. Örneğin uzun yol şoförleri, elektrik direğinin tepesinde çalışmak zorunda olan kişiler, apne meydana geldiği anda sonu ölüme varan durumları yaşayabilirler.

Uyku Apnesi Nasıl Önlenir?

Konumuz olan hastalığın tanımını yaptıktan, nedenlerini ve belirtilerini anlattıktan sonra artık kafamızda durumun ciddiyetinin oturmuş olduğunu tahmin ediyoruz. Peki, son derece ciddi bir sağlık sorunu olan uyku apnesi nasıl önlenir? Uzmanlar öncelikle aşırı kilolu olmaktan kaçınmamızı öneriyorlar. Çünkü obezite, hastalık için en önemli risk faktörlerinden biri olarak gösteriliyor.

Obezite boyutuna ulaşmış kişiler ideal kilolarına ulaşarak, apne oluşma ihtimalini en az %50 oranında azaltabilirler. Bunun dışında diğer tüm hastalıklarda da olduğu gibi sigara ve alkol alışkanlığı varsa bırakılmalı, uyku ilaçları kullanılmamalı ve sırt üstü yatılmamalıdır. Televizyonlarda ve marketlerde horlamayı giderici burun spreyleri veya bantlar görmüşsünüzdür. Uzmanlar bunların pek işe yaramadığının özellikle altını çiziyorlar.

Uyku Testi (Polisomnografi) Nedir? Nasıl Yapılır?

Hastalığın tedavi aşamasına başlamadan önce elbette ki daha önemli adım teşhisi olacaktır. Takdir edersiniz ki bazı hastalıklar yanlış tanı konulduğu için tedaviye geç kalınmakta veya yanlış uygulamalarla daha kötü sonuçların doğmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle tedavi kadar tanı da çok önemlidir. Peki, uyku apnesi nasıl teşhis edilir veya tanısı nasıl konulur?

Bunun için özel bir test uygulanmaktadır. Polisomnografi adı verilen uyku apnesi testi bütün gece boyunca kişinin beyin aktivitelerini ve solunumsal durumunu kaydeder. Uyku sırasında; ağız ve burundan yayılan hava akımı, beyin dalgaları, göz hareketleri, horlama, kol ve bacak hareketleri, kalp atışının hızı, oksijen seviyesi gibi ölçümler yapılır. Bu ölçümleri yapabilmek için hastanın bir gece uyku odasında kalması gerekmektedir.

Polisomnografi hakkında edindiğimiz bilgiler arasında; testin yapılması teklif edilen kişilerin %90’ının ilk önce kabul etmediği yer alıyor. Birçok kişi ben başka yerde uyuyamam diyerek reddediyormuş. Oysaki yapılan işlemler son derece kolay ve rahat. Bunun için hastanın kişisel eşyalarını yanına alarak testin yapılacağı hastaneye veya merkeze tek başına gelmesi istenir. Yakınlarından birinin eşlik etmemesi özellikle rica edilir. Çünkü uyku esnasında tamamen yalnız olması ve parametrelerin doğru bir şekilde tespit edilmesi amaçlanır.

Daha sonra hasta uyku testine hazırlanır, uyumak istediği saatte tıpkı evinde olduğu gibi yatağına yatırılır. Uyku saatinin gelmesine kadar hasta ortama bir miktar alışacağı için uykuya dalmakta çok zorluk çekmez. Test esnasında vücudun bazı noktalarına bağlanan kablolardan alınan sinyaller odanın dışında bulunan bilgisayara aktarılır. Buraya alınan kayıtlar daha sonra detaylı bir şekilde incelenir. Üzerinde kablolar bulunan ve birileri tarafından izlenen hasta evindeki gibi rahat olamayacağı için elbette sık sık uyanabilir. Ama her koşulda gerekli verilerin toplanması sağlanmaktadır.

Uzman doktor bu test sayesinde hastanın gece boyunca kaç kez uyandığını, nefes alışının kaç defa durduğunu, kalp hızını ve derin uykuya dalıp dalmadığını analiz edebilir. Elde edilen bu parametreler doğrultusunda hastanın uyku apnesi olup olmadığına karar verilir. Son olarak en çok merak edilen bir soruya da cevap verelim. Polisomnografi evde de yapılabilen bir testtir. Fakat hem hastaya hem de uzman ve teknisyen ekibine zor olduğu için çok fazla tercih edilmez. Gerekli olan cihaz, elektrotlar, bilgisayar vs. gibi aletlerin taşınması, kurulması ve toplanması bir hayli emek istemektedir. Bu nedenle şartlar mecbur kılmıyorsa evde yapılması tercih edilmez.

Uyku Apnesi Nasıl Tedavi Edilir?

Teşhis konulduktan sonra yapılması gereken ilk şey kulak burun boğaz doktoruna giderek, üst solunum yollarında herhangi bir darlık olup olmadığını anlamaktır. Eğer nefes almayı güçleştirici ve uykuda durmasına sebep olacak anatomik bir darlık varsa, cerrahi müdahale gerekebilir. Uyku apnesi tedavisinin temel amacı hava yolunu devamlı açık tutmayı sağlayacak işlemlerdir.

Bunlar kişinin durumuna göre değişebilir. Geniz eti varsa bu alınır, horlama varsa bunun sebepleri araştırılır, doğuştan kaynaklanan bir durum ise de ameliyatla tedavi yapılabilir. Eğer hasta aynı zamanda obez ise doktor ilk olarak zayıflamasını ve sağlıklı bir yaşam sürmesini isteyecektir. Bunun için sitemizin zayıflama kategorisine bakabilir ve kendinize uygun olan diyet programınızı seçebilirsiniz. Tabi ek olarak şeker, tansiyon veya kalp gibi rahatsızlıklarınız varsa bu diyetlere doktorunuza sormadan başlamamanızı öneririz.

İnsomnia (Uykusuzluk) Nedir? Nedenleri, Belirtileri, Korunma Yolları ve Tedavisi

Daha ciddi vakalarda tedavide pozitif hava basıncı (CPAP) uygulanır. Eğer hastalar bu cihazı kullanmakta zorluk çekiyor ve istemiyorsa, ağız içi aparatlar kullanılarak, dilin geriye gidip solunum yolunu tıkaması önlenebilir. Bu cihazlar uyku esnasında hastanın üst solunum yollarının açık kalmasını sağlayarak apne sorununun yaşanmasını engellemektedir.

Cihazın çalışma mantığında yukarıdaki görselde de gördüğünüz gibi ağız ve burnu sıkıca kapatacak şekilde bir maske takılır. Kenarları silikon olan ve yüze tamamen oturan bu maske ilk başlarda rahatsız etse de, hasta sabah uyandığında zinde ve uykusunu almış bir şekilde güne başlayacağı için bu tür rahatsızlıkları bir süre sonra görmezden gelmektedir. Yapılan bu işlemler neticesinde kişinin yaşam kalitesinin ciddi anlamda yükselmesi sağlanmaktadır.

Viewing all 1993 articles
Browse latest View live